Hükümeti test için "EVET" dedik
Ali Abbas Yılmaz / Özel haber
Hüda Par Diyarbakır İl Başkanı Şeyhmus Tanrıkulu, Kürt sorununun çözümü, FETÖ ile mücadele ve referandum sonrası süreç hakkında önemli açıklamalarda bulundu.
FETÖ ile mücadelede dikkatli olunması ve sıradan vatandaşların mağdur edilmemesi için ‘adaletten sapılmasın’ uyarısında bulunan Tanrıkulu, “Size bir örnek vereyim; bizim eski Elazığ il başkanımız FETÖ’den dolayı işten atıldı. Bu il başkanımız öğretmen olarak önce 28 Şubat’çılar tarafından işten atılmıştı ve 20 yıl sonra işe dönüyor şimdi ise FETÖ’den dolayı atılmış. Darbeye girişenler ile normal bir esnafı öğretmeni bir tutmak bence doğru bir davranış değildir, adaletsizliktir. Siz, Cumhurbaşkanı olarak, hükümet olarak o zaman kadar bu ihanet şebekesini görememişseniz vatandaş nasıl görsün? Hani FETÖ’nün siyasi ayağı nerede?” şeklinde tepki gösterdi.
Hüda Par Diyarbakır İl Başkanı ŞeyhmusTanrıkulu’nun gazetemizi ziyareti sırasında Genel Yayın Yönetenimiz İlyas Akengin’e, referandum sonuçları ve Kürt sorununun çözümü üzerine yaptığı kapsamlı değerlendirme satırbaşlarıyla şöyle:
‘Adaletin olmadığı yerde zulüm vardır’
Bizlerin referandumdan sonra dile getirdiğimiz bazı ilklere var. Bunlardan bir tanesi vahdet, ikincisi öze dönüş, üçüncüsü adalet, dördüncüsü meşveret, Beşincisi ise liyakattir. Bu beş temel ilkeye biran önce başta hükümet olmak üzere etkili kurumların bağlı kalması gerekiyor. Çünkü eğer biz vahdet sağlayamazsak yani, bu ülkede yaşayan farklı inanç guruplarını ve farklı etnik grupları bir araya getirip bir birliktelik oluşturamazsak, Allah muhafaza etsin zaten siz bu birlikteliği uzun süre sürdüremezsiniz. Dolayısıyla, vahdete giden yolda herkesin katkı sunması gerekir, birlik beraberlik ve bütünlüğümüzün sağlanması adına. Bunun en önemlisi de adalettir. Şimdi adaletin olmadığı yerde zulüm vardır. Ve gerçekten Türkiye’de Kemalist sistem kurulduğundan bu yana hem dindarlara hem Kürtlere büyük zulümler yapılmıştır. Büyük bedeller ödetilmiştir. Yüz binlerce insan katledilmiştir, Alimlerimiz asılmıştır. Hala bile Şeyh Sait Hazretleri gibi Seyit Rıza gibi, Said-i Nursi gibi alimlerimizin mezar yerleri bilinmemektedir. Devlet bunu biliyor ama ortaya çıkarmıyor. Oysaki daha önce İskilipli Atıf Hoca’nın mezar yeri de aynı durumdaydı ve onun mezar yerini ortaya çıkardılar. Hatta İskilipli Atıf Hoca’nın ismini de bir hastaneye verdiler. Biz bunu takdir ettik. Dersimlilerden özür dilendiği zaman Sayın Cumhurbaşkanı, biz bunu da takdir ettik ama Kürt halkından niye özür dilemiyorsunuz? Veya Kürtlerin önderlerinin Şeyhlerinin mezar yerlerini niye ortaya çıkartmıyorsunuz? Bu çifte standardı bir tarafa bırakalım, mademki kardeşiz, mademki bir kader birliği yapmışız, o halde adil olmamız lazım. Adaletin gereği olarak da Şeyh Said Hazretlerinin mezar yerlerinin ortaya çıkarılması gerekiyor.
‘Kendi özümüze dönmemiz lazım’
Öze dönüş yani kendi benliğimize, kendi medeni değerlerimize dönüş. Nedir bu; 6-8 Ekim olayları, Gezi olayları, çukur barikat siyaseti ve bunun üzerinde de 15 Temmuz işbirlikçi emperyalist darbe girişimi vardı. Tüm bu badireleri biz halk olarak atlattık. Özellikle darbe girişimine Müslüman milletimiz bir tepki, tarihsel bir duruş gösterdi ve bu emperyalist darbe girişimini akim bıraktı. Dolayısıyla da bundan sonra bu milletin değerlerine göre amel edilmesi lazım. Bu milletin inancına, örf ve âdetine göre hareket edilmesi lazım. Yani biz eğer özümüze dönmezsek, yüzümüzü Batıdan çevirip kendimize döndürmemiz lazım. İslam ümmeti arasında Müslümanlarla, İslam ülkeleriyle birlik beraberlik ortamı hazırlanması lazım. Siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel yani hayatın her alanında birliklerin kurulması lazım. Batı bize bir şey yapmadı. Batı hala daha darbecilere destek vermekte. Halkın meşru olarak seçmiş olduğu bir Cumhurbaşkanına karşı Mısır’da yapılan darbeye destek vermekte. Batının insani değerleri doğru değil. Yani, Müslümanlara gelince özgürlük, insan hakları, demokrasi diye insanlığa sunmuş olduğu değerlerin aslında doğru olmadığını, Müslümanlara yönelik olmadığını görmekteyiz. Dolayısıyla artık Batıdan yüzümüzü çevirmemiz lazım. Kendi özümüze dönmemiz lazım. İnsani ilişkilerimiz olabilir bunlar devam da etmelidir ama Batıya tamamen entegre olma döneminin kapanması gerekiyor.
Geride bıraktığımız yüz yıl içinde yaşananlar bir yana bugüne gelirsek, yakın zaman içinde 15 yıllık bir tek başına hükümet dönemi var sizce bu sorunlar hala neden çözülemedi?
‘Kürtlerin temel, meşru haklarını vermeyecek misiniz, vermeniz lazım’
Aslında hükümetin ve HDP, PKK’nin çözüm sürecinde samimi olmadıklarını bu halk gördü. Nasıl gördü, hükümetin Kürt meselesine yaklaşımı temelden yanlıştı. Yani, Kürt meselesini, Kürtlerin temel meşru haklarını PKK gibi sonradan ortaya çıkış bir örgüt ile pazarlık konusu yaptı. Yani, silahın bırakılması noktasında bir pazarlık konusu yaptı. Bu temelden yanlıştı. Oysaki PKK Kürt meselesinin sebebi değil ki, sonuçlarından bir tanesidir. Şimdi PKK kendisini fesh etse, silah da bıraksa ya da bırakmasa da siz Kürtlerin temel, meşru haklarını vermeyecek misiniz, vermeniz lazım. Dolayısıyla temelde yanlış yapıldı. Şeffaf değildi, kiminle ne konuşulduğu belli değildi. Sonrasında da herkes birbirini inkâr etmeye başladı. Hükümet kanadı, diğer taraf birbirlerini suçladılar. Kim kaybetti, maddi ve manevi olarak bölge halkı olarak biz kaybettik, ülke olarak biz kaybettik. İşte bu çukur ve barikat siyaseti sürecinin yanlışlıkları, 10 binden fazla insan hayatını kaybetti. Belki 100 katrilyona yakın maddi bir kayıp var. Şehirlerimizin altı üstüne getirildi, medeni değerlerimiz, kültür hazinelerimiz, camilerimiz, medreselerimiz, hamamlarımız, türbelerimiz hepsi tamamen tahrip edildi. Bundan ders çıkarılması lazım.
‘Test etmek için evet dedik’
Hükümet bugüne kadar hep muktedir olmadığını söylüyordu. Hükümet, iktidardı ama muktedir olmadığını söylüyordu. İktidar olmasına rağmen hep muhalefetteymiş gibi hareket ediyordu. Fakat bu referandum artık o mazeretleri ortadan kaldırdı. Bizim Hüda Par olarak referandumda evet dememizin gerekçelerinden biri de buydu. Hükümetin artık var olan sorunları çözmemek için öne sürmüş olduğu mazeretin kalmayacağını, dolayısıyla Kemalist sistem ve askeri vesayetin zayıflayacağını, hükümetin güçlü olacağını ve bundan sonra mazeret üretemeyeceğini görmek bunu test etmek için evet dedik. Bu referandum sürecinden sonra halk anayasa değişikliğini kabul etti ve hükümete tarihi bir sorumluluk yükledi. Hükümet Kürt meselesinin çözmek için biran önce adım atmalıdır. Bu atacağı adımlar da bellidir ve yıllardır dile getirilen hususlardır. Bunun için komisyon kurabilir, siyasi partilerle, kanaat önderleriyle görüşebilir veya hiç kimseyle de görüşmeyebilir, görüşmesine de gerek yok. Atacağı üç dört adımdır, bunları attığı zaman bu mesele biter. Anadilde eğitim ve öğretimi kabul edecek. Kürtçeyi ikinci resmi dil olarak kabul edecek. Anayasal vatandaşlık tanımını değiştirecek. Alimlerimizin mezar yerlerini çıkartacak. Kürt meselesi ortadan kalkacak, biz de aynen Türk kardeşlerimiz, Arap kardeşlerimizin sahip olduğu aynı haklara sahip olacağız. Dolayısıyla hükümet bu adımları atarsa PKK gibi örgütlerin elindeki silahın da meşruiyet zemini kalmayacaktır. Halk destek vermeyecektir ve marjinal bir hale gelecektir.
Peki, siz hükümetten bu adımları ne zamana kadar atmasını bekliyorsunuz?
‘Adalet temelinde adım atılması lazım’
Referandumdan sonra bu süre başladı. Şuandan itibaren temel, meşru hak ve özgürlükler hususunda hükümetin adım atmaması, eskisi gibi mazeretler üretmesi kabul edilir bir şey değildir. Bu sefer siyasi partilere, STK’lara, kanaat önderlerine büyük bir sorumluluk düşmektedir. Herkes muhalefet yapmalıdır, yapılan haksızlıkları dile getirmelidir. Sivil, demokratik meşru yo ve yöntemlerle hükümet üzerinde bir kamuoyu baskısı oluşturulmalıdır. Çünkü bu mesele artık hak edilmezse Suriye, Irak meselesini hepimiz biliyoruz. Allah muhafaza etsin ama sıra Türkiye’ye gelecek, İran’a gelecek. Adalet temelinde adım atılması lazım, fazla bir şey istemiyoruz. Mademki, İslam kardeşiyiz, Allahu Teâlâ bizi kardeş ilan etmiş ve kardeşlik hukuku da bellidir. Bir noktada aşırı milliyetçi kesimler buna itiraz edebilir ama bunlar da marjinal gruplardır. Ülkenin %95’inin onaylamış olduğu, barış, huzur ortamına vereceği desteği bir tarafa bırakıp %5’lik bir kesime göre hareket etmek de doğru değildir. Şuanda referandum ortalama%52 ile kabul edildi, bu meselede de böyle. Türkiye’nin %90/ 95’inin kabul ettiği bir meseleyi hükümetin çözmesi lazım. Şuanda zaten uluslar arası emperyalist güçler de Alevi meselesi gibi Kürt meselesi gibi sorunları kaşıyarak bu ülkede operasyon yapmak istiyorlar. Böyle bir fırsat bulurlarsa Irak’a, Suriye’ye girdikleri gibi Türkiye’ye de girerler. Demeyelim ki, giremezler girerler.
Hükümete desteğinizi Kürt sorununun çözümü için verdiğinizi söylediniz, hükümet bu konuda adım atmazsa desteğinizi çeker misiniz?
‘Çok farklı siyasi kişilikler ortaya çıkabilir’
Biz hükümete destek için bunu yapmadık, yapılan değişikliklerin halkımızın, ülkemizin menfaatine olduğu için buna evet dedik. Biz hükümet için bunu yapmadık, bugün bu hükümet gider yarın başka bir hükümet gelir. Yani, 2 yıl sonra Cumhurbaşkanlığı seçimi olacak ve burada hükümetin kazanacağına dair bir garanti yok ki. Veya iki yıl sonraya kadar kimin yaşayacağının bir garantisi yok. Çok farklı siyasi kişilikler ortaya çıkabilir. Biz gelen sistemin var olan sistemden daha iyi olacağını düşündüğümüzden dolayı evet demiştik. Mesela sıkıyönetim kaldırıldı, bu kötü bir şey miydi. Sıkıyönetim zamanlarında askerlerin insanlara nasıl zulümler yaptığını hepimiz bilmiyor muyuz. 80 darbesini yaşayanlar bu işkenceleri, zulümleri bilirler ve anlatıyorlar. Askeri mahkemeler kaldırıldı bu da iyi bir gelişmedir ve askeri vesayete geri adım arttırılıyor. Hükümetteki iki başlılık kaldırıldı, tek başlılık oldu. Cumhurbaşkanı icranın başında olacak ve hesap verecek. Şuan ki, Cumhurbaşkanı vatana ihanet dışında yaptıkları hiç bir şeyden yargı önüne çıkarılamıyor ki. Yani, bu tür gelişmeleri göz önüne aldığımızda yapılan değişiklikte artıların daha fazla olduğunu görüyoruz.
‘Başka alternatifi yoktur, alınacak bu haklar’
Bu ülkede hala inançlar anayasal güvence altına alınmış değil ki. Şuan askeri okullarda geçtiğimiz günlerde başörtüsü yasağı kaldırıldı ama yarın bir başkası gelir ve bir yönetmelikle bunu yasaklayabilir. Bu hakların anayasal güvence altına alınması lazım. Kürt meselesinde de bu böyledir. Şimdi hükümetin çekindiği bazı hususlar olabilir, siyasi itibar ve oy kaybı olabilir. Veya hükümetin bu olaya adaletle yaklaşmamasından kaynaklı bir husus olabilir. Biz ne diyoruz; bir Türk, Arap, Fars kardeşimiz hangi haklara sahip ise Bir Kürt de aynı haklara sahip olsun. Eğer bu onların nefislerine ağır geliyorsa bunların o zaman ahirelerini gözden geçirmeleri gerekir. Biz mücadelemize devam edeceğiz. Bir asırdan fazladır bu halk mücadele etmiştir, zulüm de etmemiştir. İnsani olarak mücadele etmiştir ve bu meşru haklarını da Allahın izni ile elde edecektir. Bunun başka alternatifi yoktur, alınacak bu haklar.
‘Birlikten, beraberlikten, bütünlükten yanayız’
Bu haklarla ilgili bizim önerilerimiz şuydu: Hükümet, yeni anayasada vatandaşlık tanımını değiştirir. Anadil konusunda adım atacağının sözünü verir ama bunu kısa, orta ve uzun vadede bir programa bağlar. Böyle bir durumda bu ülke de kamuoyu da rahatlar. Tabii ki, biz bütün bunların bir ayda beş ayda yapılacağı konusunda bir iddiada bulunmuyoruz. Yeter ki bunlar şuan için kabul edilmelidir. Kürt halkının şuan Türkiye’de varlığı kabul edilmiş değildir, resmi olarak böyle bir kabul yoktur. Bir TRT Kürdi’den dolayı Kürtler bütün meşru haklarına kavuşmuştur iddiasında kimse bulunamaz. Türklerle Kürtler bu ülkenin asli kurucu unsurudur diye anayasa yazılması lazım. Bu ülkeyi atalarımız beraber kurdular, cephelerde beraber savaştılar, beraber şehit oldular. 1921/23 yılına kadar beraberdik ama 1924’ten sonra yüz binlerce şehit vermiş, yüz binlercesi gazi olmuş bir Müslüman halk tamamen inkâr edildi. Ve Kürt halkı Osmanlı’ya tarihinin hiçbir döneminde ihanet etmiş değildir. Araplar bırakıp gittiler, Batı Trakya’dakiler bırakıp gittiler ama burada kim kaldı, Kürtler ve Türkler kaldı. Lozan’a ya da uluslar arası anlaşmalara giderken Müslüman iki halk olarak, İslam ümmeti olarak gidildi ama dönüşte bütün haklar inkâr edildi, ret edildi. Bu yetmezmiş gibi bunu dile getirenler zulme uğradılar, cezaevlerine kondular, işkenceler yapıldı, köyler yakıldı. Bu insanlar, insanlık dışı muamelelere tabi tutuldular. Bunun Batı tarafından görülmesi, gündeme getirilmesi lazım. Biz, birlikten, beraberlikten, bütünlükten yanayız. Dolayısıyla hükümetin bütün bunları göz önünde bulundurarak biran önce adım atması gerekiyor.
‘Bölge olarak da halk olarak da biz kaybettik’
Çukur ve barikat siyasetinin sebeplerini, taraflarını çok eleştirdik. Hükümeti, devleti, HDP’yi, PKK’yi ve bunlara destek verenleri eleştirdik. Bölge olarak da halk olarak da biz kaybettik. Yatırımcılar kaçıp gitti, on bine akın insan hayatını kaybetti. İşte Sur’un halini görüyorsunuz hala adaletsizlikler var, zulümler var, insanlar hala kendilerine haksızlık yapıldığını söylüyorlar. Sur halkının esnafının sorunları hala daha çözülebiliş değildir. THY ve Anadolu Jet Ankara Diyarbakır arasındaki günlük 5 sefer olan uçuşlarını 3’e indirdiler. Biraz tepkiler gösterildi ve şuan 4’e çıkarılmış. Hal bu ki, tüm bu yaşananlardan sonra bölgeye hizmetin arttırılması lazım ama hangi akıl ve mantıkla hareket ediliyor ki, uçuş seferleri düşürülüyor. Yatırım yapmaya gelecek insanların, inanç turizmini canlandıracak insanların gelişini sınırlamak bir ihanettir ve hatta bunun sorumlularının hesap vermesi, bunlardan hesap sorulması lazım. Turizm canlandırılacaksa buna havayolundan başlanması lazım. İstanbul’dan karayolu ile fazla insan gelemez.
‘Devletin kendisi burada yatırım yapmalıdır’
Daha öncesinde de söyledik, güvenlik sorunlarından kaynaklı yatırımcılar buraya gelip yatırım yapmıyorlar. Devletin kendisi burada yatırım yapmalıdır. Devlet, Batıda fabrika kuran büyük şirketlere burada fabrika kurma zorunluluğu getirsin. Türkiye’de çok büyük yatırımcılar var ve devlet bunlara Diyarbakır’da, Mardin’de bölge illerinde 1000 kişilik, 5 bin kişilik fabrika kurma zorunluluğu getirsin. Bölgemizde işsizlik Türkiye ortalamasının iki üç katıdır. Şuanda bölgede büyük bir maddi kriz var, esnaflar kan ağlıyor. Dolayısıyla biran önce halkın barış ve huzur içinde yaşayacağı bir ortamın oluşturulması lazım. Bunun için de devletin biran önce adım atması ve kamuoyunu rahatlatması lazım.
Referandum sonuçları, her ne kadar mühürsüz oy pusulası üzerinden yürütülen tartışmaların gölgesinde kalırken, sonuçta bölgede ‘Evet’ oylarında ciddi bir artış yaşandı. Sizin bu artıştaki payınız nedir?
‘HDP, %15 / 20 oy kaybetti’
Tabii ki, ne Evet oyları sadece AK Partinin ne de Hayır oyları sadece CHP’nindir. Sonuçta Evet’e de Hayır’a da desteğini açıklayan ve bu yünde çalışma yapan birçok siyasi parti vardır. Dolayısıyla gerek ülkedeki gerekse de bölge özelindeki sonuçları AK Parti, HDP arasında bir yarış olarak görmek diğer partilere haksızlık olur. Bölgedeki referandum sonuçlarına bakarsak ve bu sonuçları 7 Haziran ya da 1 Kasım seçim sonuçlarıyla kıyaslarsak HDP’nin bu seçimlere göre desteğini gittikçe kaybettiğini görmekteyiz. 7 Haziran ile 1 Kasım arasında da 1 Kasım ile referandum sonuçları arasında da %15/20’lere varan oy kayıplarının olduğunu görüyoruz. Tabii ki bunun sebepleri var, olumlu ya da olumsuz. Birincisi bu evet oyları hükümetin uygulamalarına bir evet değildir. Hayır oyları da HDP’nin siyasetinin doğru olduğunu göstermez. Çünkü anayasa değişikliği meselesi başkadır. Bizim evet dememizin ise bizim kitle tabanımızdan öte etkileri olmuştur.
‘Herkesin sonuçları kabul etmesi lazım’
Her seçimde sandık sayımları sırasında bir takım sorunlar çıkabiliyor ama buradan kalkarak 2 -3 milyon oyun değiştirildiğini söylem de kanaatime göre doğru değildir. Bu konuda elde delil varsa bu delilleri sunmak lazım. Her sandığın başında 5 siyasi partinin temsilcisi var. Sandık kurlu başkanı var, yardımcısı var. Bunların hepsinin bir araya gelerek 3 milyon oy kaçırması mümkün müdür? Dolayısıyla bu iddialar mantıklı değildir. Seçim hileleri yok mudur, her seçimde olabilir ama bunların sonucu etkileyebilecek oranda olması mümkün değildir. Dolayısıyla CHP ve Hayır blok’u halkın iradesine saygı göstermelidir, referandum kabul edilmiştir. Artık, yeni Türkiye’de halka daha iyi hizmeti sunacak bir devletin teşekkül edebilmesi için nasıl katkı sunabiliriz bunun hesabında kitabında olmamız lazım. Yoksa artık referandum sonuçları üzerine konuşmakla bir yere varamayız. YSK’ya itirazlar oldu ve gerçekten bu itirazlar nitelikli olsaydı YSK niye kabul etmesin. Haliyle bu saatten sonra yeni Türkiye’nin inşasında olumlu noktada herkesin katkı sunması halkımız için en iyisi olacaktır. Herkesin sonuçları kabul etmesi lazım.
Genel Başkanınızın bir açıklaması vardı, ‘MHP olmasa bölgede oylarımız daha fazla olurdu’ diye, MHP olmasa ne olurdu?
‘Referandumun ‘Evet’ ile sonuçlanması Kürtlerin oyları sayesindedir’
Aslında referandumdan %51,6 çıkması hükümete bir uyarıdır. Aslında referandumun ‘Evet’ ile sonuçlanması Kürtlerin oyları sayesindedir. Kürt illerinden 1 Kasım seçimlerine göre referandumda 1milyon 300 bin oy fazladır. Zaten referandumda Evet’in çıkması da aşağı yukarı bu kadarlık bir oyla olmuştur. Dolayısıyla hükümetin bunu görmesi lazım. Milliyetçi söylem kaybettirdi ve bunun da açık olarak görülmesi lazım. Kürt kamuoyuna yönelik hiçbir olumlu açıklama yapılmamasına rağmen, partimiz gibi kitle üzerinde etkisi olan siyasilerin yönlendirmesiyle geleceğe yönelik umut ve beklentilerimizin fazla olması, sorunların çözümünü olasılık dahilinde görmemizden dolayı halk evet dedi. Dolayısıyla milliyetçi söylem kaybettirdi ve hiçbir mesaj vermediğiniz yerde ise oylar yükseldi. Hükümetin bundan sonra söylemlerini, siyasetini, ittifakını baştan sona gözden geçirmesi lazım.
Nasıl yani, hükümet yol arkadaşını değiştirmeli mi?
‘Hükümet bu iyiliğin altında kalmıştır’
MHP hükümetin yo arkadaşı değildir. Seçim bitti ve bütün partiler kendi yoluna gidecektir ve bu sonuçlardan da herkes kendine göre dersler çıkaracaktır. Hükümet ile MHP arasında devam edecek bir birliktelik görmüyorum fakat seçim ittifakları her zaman olmuştur ve olacaktır da. Dolayısıyla hükümetin referandum öncesi kullandığı üslup ile ve sandıktan çıkan sonuçları göz önünde bulundurarak gerçekten bu bölgeye biran önce huzurun, barışın, kardeşliğin, maddi ve manevi kalkınmanın oluşmasının ortamını hazırlaması ve bunun için ekstra bir güç hazırlaması gerektiğini düşünüyorum. Yani, siz hiçbir iyilik yapmazsınız ama birileri gelir size bir iyilik yapar ve siz bu iyiliğin altında kalırsınız. Hükümet şimdi bu iyiliğin altında kalmıştır. Bu iyiliğin bir karşılığı olması lazım ve karşılığı da dediğim gibi Kürt meselesinin çözümü konusunda adım atması lazımdır.
Referandum sürecinde HDP’lilerin tutuklu olmasını ve referandumun OHAL altında yapılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
‘Kılıçlar çekilmişti’
Sadece milletvekilleri için de değil, bu ülkenin her vatandaşının tutuklanma gerekçelerinin kamuoyunu tatmin edecek nitelikte olması gerekir. Dolayısıyla da haksız, hukuksuz bir şekilde hiç kimsenin tutuklanmaması gerektiği bizim bu meseledeki genel yaklaşımımızdır. İkincisi ise bunu samimiyetle söylüyorum HDP’li Milletvekilleri, Belediye Başkanları kendilerini tutuklatmak için, cezaevine attırmak için çok büyük çaba ve gayret gösterdiler. Bakınız 3 yıl öncesine gidelim, o dönem yaşananlara bakalım. 6-8 Ekim olayları nasıl gelişti ona bakalım. İnsanlar sokağa çağrıldı, 50’den fazla insan hayatını kaybetti. Özyönetim ilanları, çukurların başına gidilmesi vs… ‘Seni Başkan yaptırmayacağız’ söylemi içi boş basit bir söylem değildi. Kılıçlar çekilmişti. Bugün Avrupa’nın bütün devletleri açıkça FETÖ’ye sahip çıkıyor mu? Bir NATO ülkesinde darbe girişimi oluyor ve siz bu girişimde bulunanlara sahip çıkıyorsunuz.
İl başkanı FETÖ mağduru
Tabii ki, FETÖ hükümeti yok etmeye çalışıyordu, hükümetin de kendine karşı böyle bir girişimde bulunanlara karşı yapması gerekenler olacaktır. Burada tabii ki, hukuk içinde kalınarak bir savunma geliştirilmesi lazımdır. Siz, darbeyle, FETÖ’yle ya da PKK ile alakası olmayan insanları da OHAL’den faydalanarak mağdur ederseniz bu doğru değildir. Müslüman olduğumuz için, ahrete iman ettiğimiz için söylüyoruz; adaletten sapılmasın. Yine, mağdur olan insanların hakkını arayacakları komisyonların kurulması lazım. Size bir örnek vereyim; bizim bir il başkanımız FETÖ’den dolayı işten atıldı. Bu il başkanımız öğretmen olarak önce 28 Şubat’çılar tarafından işten atılmıştı ve 20 yıl sonra işe dönüyor şimdi ise FETÖ’den dolayı atılmış. Bu bizim arkadaşımız, il başkanımız. Bu bile bu tür istismarların ve yanlışlıkların hangi seviyede olduğunu gösteriyor. Yani, bunları değerlendirirken, siz kalkıp tabandaki insanları tamamen karıştırırsanız bu bir haksızlık olur. Yani, zamanında 10 yıl önce gitmişsiniz bir dershaneye, 5 yıl önce gitmişsiniz onların bir özel okuluna ya da hatır gönül işiyle onların gazetesine abone olmuşsunuz. Veya yine hatır gönül ile Bank Asya’da hesap açmışsınız. Onların sendikalarına üye olmuşsunuz. Bu insanların darbe girişiminden sonra onlarla bir ilişkisi olmamışsa ve siz önceki dönemlerdeki durumlarından dolayı onları işten atarsanız bu adil değildir. Bu adaletsizliktir, doğru değildir. Bu hükümet 4 yıl öncesine kadar FETÖ ile beraber oturup kalkmıyor muydu? Cumhurbaşkanı dememdi mi, ‘Ne istediniz de vermedik’.
‘FETÖ’ nün siyasi ayağı nerede?’
Bir başka husus, şuana kadar darbe girişiminin siyasi kanadına dokunulmamış. Geçenlerde eski bir Milletvekili gözaltına alındı. FETÖ’nün siyasi ayağı nerede? Onlar da çıkarılsın ortaya. Siz, Cumhurbaşkanı olarak, hükümet olarak o zaman kadar bu ihanet şebekesini görememişseniz vatandaş nasıl görsün? Darbeye girişenler ile normal bir esnafı öğretmeni bir tutmak bence doğru bir davranış değildir, adaletsizliktir. Bu konuda bize de başvuru yapanlar var. Diyarbakır için söylüyorum, bize başvuru yapanları biz genel merkezimize bildirmişiz ve işine geri dönenler de olmuş ama bu sayı çok mu, değil. Elazığ eski il başkanımız o da hala görevine dönmeyenlerdendir. Hala tanıdıklarımız arasında işlerine dönmeyenler var. Ayrıca geri dönenler için de şunu söylemek istiyorum; basit bir dikkatsizlikten dolayı hemen işinden oluyor insanlar ama bunların işlerine dönmeleri ayları buluyor ve haksız yere bu süte zarfında bu insanlar mağduriyet yaşıyorlar. Hükümet, darbe girişiminde bulunanlarla, bu halkın, milletin, ülkenin geleceği ile oynayanlar kim olursa olsun bunlarla hukuk içerisinde mücadele etmelidir. Dolayısıyla yanlışlıkları da en aza indirmelidir. Hükümet için 17/25 Aralık bir milat olabilir ama halk için böyle bir şey olabilir mi? Kim biliyor ki, siz onlarla mücadele ediyorsunuz, insanlar bunu bilmiyorlar. Diyarbakır’da da binlerce memur görevden uzaklaştırılmıştı ve kamuoyu baskısıyla geri geldiler. Şimdi bir boykottan dolayı siz bir insanı nasıl örgüt üyesi olarak görürsünüz. Yapılacaklar kamuoyu vicdanını yaralamadan yapılmalıdır.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.