HÜDA PAR: Kayyumların hizmetini göremedik
HÜDA PAR: Kayyumların hizmetini göremedik
HÜDA PAR Diyarbakır İl Başkanı Şeyhmus Tanrıkulu, 16 Nisan tarihinde yapılacak olan referandum, Kürt sorunun çözümü, bölgedeki çatışmalar ve birçok il ve ilçeye atanan kayyumlar hakkında önemli açıklamalarda bulundu.
Referanduma haftalar kaldı ve siz Anayasa Değişikliği Paketine Yetmez ama ‘Evet’ diyeceğinizi açıklamıştınız. Neden ‘Yetmez ama evet’ ? Ayrıca Diyarbakır’da halkoylamasına dönük herhangi bir kampanya yürütüyor musunuz?
‘Evet de çıksa hayır da çıksa ülke yıkılmaz yoluna devam eder’
“Bizler, yetmez ama evet dedik. Eksikliklerine rağmen vesayet rejiminin değişmesi adına, bir adım da olsa geriletilmesi adına evet dedik. Ayrıca gerek bölgemiz için gerekse de ülkemiz için ‘Hayır’dan daha çok faydalarının olacağına olan inancımızdan dolayı EVET dedik. Fakat çalışmalara gelince, bir AK Parti ya da MHP gibi bir evet çalışması, kampanyası yapmıyoruz. Fakat bizim rutin olarak yaptığımız çalışmalarda devam ediyor. Bizler hiçbir zaman halkımızdan kopuk olmadık. Devamlı halkımızla, esnafımızla beraberiz halkın içindeyiz ve nabzını ölçüyoruz. Siyasetimizi buna göre şekillendiriyoruz. Dolayısıyla referanduma has özel bir çalışmamız yok. Bu çalışmalarımız esnasında halkımızdan sorular olursa da niçin evet dediğimizi anlatıyoruz. Kampanya yürütmüyoruz çünkü bu işin çok ciddi maddi külfeti var ve biz bu ekonomik güçten yoksunuz. Ayrıca AK Parti ve MHP bu işin sahibidir. HDP ve CHP ise bu işin karşı tarafı olarak ortadadır. Dolayısıyla bunların sahaya inip propaganda yapmaları, çalışma yapmaları doğaldır. Biz ise dikkat ederseniz yetmez ama EVET dedik. Evet de çıksa hayır da çıksa ülke yıkılmaz yoluna devam eder diyoruz. Onlar ise halkı tedirgin ve tehdit edecek şekilde davranıyorlar ve biz bu yaklaşımları yanlış buluyoruz. Bizim için bu referandum varlık yokluk meselesi değildir.
Evet, kararınız kendi kitle tabanınızda nasıl karşılandı ve bu konuda nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?
‘Halkın nezdinde referandumla ilgili çok yoğun bir ilgi yok’
Bizim evet deme gerekçemiz ile AK Partinin ya da MHP’nin evet deme gerekçeleri birbirinden farklıdır. Dolayısıyla evet diyenleri bir blok, hayır diyenleri de bir blok olarak değerlendirmek doğru değildir. Sonuç itibariyle evet diyenler de hayır diyenler de bu ülkenin vatandaşlarıdır. Yüzyıllarca bir arada kardeş olarak yaşamışlardır. Evet – Hayır üzerinden toplumu kamplaştırma, kutuplaştırma, ayrıştırma ve ötekileştirme yapılmasını doğru bulmuyoruz. Siyasi partilerin birbirlerine karşı kullandıkları dilin ve üslubun da doğru olmadığını düşünüyoruz. Ayrıca her ne kadar partiler ve yöneticileri arasında referanduma yönelik sert bir çekişme gözükse de halkın nezdinde referandumla ilgili yoğun bir ilgi, çekişme ve tartışma yok. Bölge halkına gelince, referandumla ilgili ne bir çalışma ne bir beklenti yok. Referandum bölge halkının birinci gündemi değil, hatta üçüncü, dördüncü gündemidir desek abartmış olmayız. Yapmış olduğumuz çalışmalarda da bunu görüyoruz. Tabii bunun bazı sebepleri var; en büyük sebebi ise bildiğiniz gibi son yıllarda bölgemizde büyük bir yıkım yaşandı. Özellikle çukur ve barikat siyasetiyle yüz binlerce Kürt evinden barkından olmak zorunda kaldı. Esnaflarımız iflasın eşiğine geldi. Bölgeye yatırım yapan işadamları bölgeden kaçtı. Dolayısıyla bir güvensizlik havası oluşturuldu ve bunun neticesinde şehirlerimiz yakıldı, yıkıldı, 10 bin’e yakın insan hayatını kaybetti. Yani, çözüm sürecinde barış, huzur gelecek diye bir hava yaratıldı ve insanların bu umutları maalesef çukurlara gömüldü. Bundan dolayı da halkımızın hem PKK- HDP hem de Devlet - AK Partiye karşı öfkelidir. Bölgemizin bu hale gelmesinde, insanlarımızın hayatını kaybetmesinde, halkın umudunun sönmesinde sebep onlardır. Oysaki siyasi partiler, STK’lar öncelikle halkın menfaatini öncelemeli ve ona göre tavır almalıdır. Fakat bu bahsettiğimiz partiler ya da kurumlar halkın maslahatını değil kendi partisel çıkarlarını öncelediklerinden dolayı halkı kurban ettiler. Dolayısıyla şu anda halkta büyük bir psikolojik travma var ve halkın gündeminde de referandum yok. Halkın birinci gündemi referandum değildir, halkın birinci gündemi işsizliktir, barış ve huzur ortamının ne zaman geleceğidir, yıkılan evlerin nasıl onarılacağıdır, iflas eden esnaflar nasıl eski hallerine dönebilecek, Kürtlerin temel ve meşru haklarının ne zaman nasıl verileceğidir. Halk şuan bunların hesap ve kitabını yapmaktadır.
Halkın referanduma ilgisiz olduğundan bahsettiniz ve bölge insanı da değişiklik paketinde kendi taleplerini göremiyor, siz buna rağmen ‘yetmez ama evet’ dediniz ve evet’i de vesayetin geriletilmesinde bir adım olarak ifade ettiniz. Peki, neden ‘ama’ dediğinizi biraz açar mısınız?
‘Vesayet rejiminin bir adım da olsa geriletilmesi adına evet dememiz gerekiyor’
Türkiye’de şuana kadar 4 tane anayasa yapılmış; 1921-24- 61 ve 82 anayasaları. İlk anayasayı dışta tutarsak, diğer 3 anayasanın askeri cuntanın, darbenin ürünü olduğunu görmekteyiz. Yani, medeniyet değerlerimizle, halkımızın inancıyla, örfüyle, yaşantısıyla tamamen zıt ve bu ülkede yaşayan milyonlarca insanı kucaklayıcı bir anayasa olmadığı görülür. Anayasanın temel paradigması tekçi, inkârcı bir dil ve üsluba sahiptir. Özellikle 82 darbe anayasasının toptan değişmesi lazım. Bugüne kadar bütün siyasi partiler de bu anayasanın değişmesini dile getirdiler ve hem fikir oldular ama bugüne kadar ortak bir mutabakatta ortak bir noktada buluşarak bu anayasayı değiştirmediler, değiştirmek istemediler. Bugüne kadar 18 defa anayasa değişikliği yapıldı. Dolayısıyla mademki, bir bütün olarak bu anayasa değiştirilmiyor,değiştirilmek istenmiyor o halde 18 maddesi de olsa bu vesayet rejiminin ürünü olan, inkârcı bir paradigmaya sahip olan bu değişikliğin yapılması halk adına bir kazançtır. Çünkü bu ülkede yaşayan 80 milyon insan askeri darbenin yapmış olduğu anayasadan muzdariptir ve büyük bir sıkıntı yaşamaktadır. Gerek Kürtler olsun gerekse de bu ülkedeki Müslümanlar olsun anayasanın inanç özgürlüğünü daralması, özgürlükleri kısıtlaması, etnik kimliği yasaklaması gibi önemli maddelerinden dolayı hep sıkıntı yaşadılar. Mademki, bir bütün olarak bu anayasayı değiştiremeyeceksek, bütünü elde edemiyorsak azından da vazgeçemeyiz. Haliyle, vesayet rejiminin bir adım da olsa geriletilmesi adına evet dememiz gerekiyor. Dolayısıyla referandumdan sonra eğer evet çıkarsa en azında yeni, sivil bir anayasa yapılmasının önünün açılacağına inanıyoruz, beklentimiz o yöndedir. Yeni, dönemde AK Parti hükümetinin Kürt meselesini çözmek istememesinin, Kürtlerin temel haklarını pazarlık konusu yapmasının ve vesayet rejimi var da o yüzden yapamıyorum demesinin mazereti ortadan kalkacaktır. Şuana kadar AK Parti hep muhalefetteymiş gibi davrandı, muhalefetteymiş gibi eleştiriler yaptı. Oysaki 15 yıldır hükümettedir. Evet, atmış olduğu olumlu adımlar, eskiye nazaran takdir edilecek yönler var ama buna rağmen bu yapılanlar yeterli değildir. Dolayısıyla bu ülkede gerçekten bir inanç sorunu var, inançlarının önünde engeller var, etnik ve kültürel hak gaspı var. Bu iki önemeli hususun ortadan kaldırılması lazım bu da vesayet rejiminin değişmesine bağlıdır. 82 anayasasının değişmesi en büyük arzumuz ama tamamı değiştirilemediğine göre 18 madde de olsa yapılan değişikliği olumlu bir adım olarak görüyoruz.
Mecliste 4 siyasi partinin üzerinde uzlaştığı 60 maddelik bir anayasa değişikliği vardı, bu 60 madde bugünkü 18 maddeye eklenmiş olsaydı toplumda bir rahatlama sağlanmış olmaz mıydı?
‘Halkı kamplaştıran, kutuplaştıran söylemler bu ülkeye zarar verir’
Türkiye’de siyaset maalesef bedelsiz yapılmaktadır. Seçim dönemlerinde halka olmadık vaatlerde bulunarak, halk yönlendiriliyor, algılar oluşturuluyor ama seçimden sonra bir bakıyorsunuz bütün vaatler unutuluyor ve fiiliyatta bambaşka şeyler yapılıyor. Dolayısıyla bütün bunların unutulmaması için siyasetçilerin sorumluluk bilinciyle hareket etmeleri gerekmektedir. Halkımız artık seçim propagandalarıyla kandırılan, aldatılan bir halk olmaktan çıkarılmalıdır. Zaten HÜDA PAR’ın kuruluş amaçlarından birisi de budur; Türkiye’deki siyaset kurumunun yeniden değerlendirilmesi, gözden geçirilmesi, siyasi partilerde görev yapanların da halkın değerleriyle bağdaşır bir şekilde davranmasının zorunlu olması gerekir. Biz, parti olarak bu değerlerin oluşması yönünde hep siyasi partilere itidal çağrıları yaptık yapıyoruz. Yine, referandum gündemi dolayısıyla halkı kamplaştıran, kutuplaştıran, ötekileştiren söylemlerin bu ülkeye zarar verdiğini söylüyoruz ve bu dilden vazgeçilmesi gerektiğini vurguluyoruz.
18 maddelik Anayasa Değişikliği Paketine muhalefet eden ve farklı yelpazeden oluşan bir ‘Hayır’ cephesi var. ‘Hayır’ diyenlerin ise en çok muhalefet ettikleri noktalardan biri ‘Kuvvetler Ayrılığı’ meselesi, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
‘Kürt meselesinin çözümüne kim katkı sunacaksa bizim destek vermemiz gerekiyor’
Muhalefetin eleştirilerini doğru bulmuyorum, maalesef muhalefet bu konuda kamuoyunu doğru bilgilendirmiyor. Şunun altını çizmek lazım, Kürt halkının menfaati kesinlikle ‘Hayır’da değil. Hayır’ın bölgemize ve Kürt halkına hiçbir faydası yoktur. Niçin; 40 yıldır PKK devletle çatışıyor ve 1 asırdan fazladır bir Kürt meselesi var; 1980’den bu yana gelen bütün partiler Kürt meselesinin çözümü hususunda doğru dürüst bir adım atmadılar. Bu dönemlerde Kürtlerin varlığı, dili inkâr edildi. Bunu yapanlar da genelde vesayet rejimini savunan kesimlerdi. İslami düşünceyi benimseyen hiçbir siyasi parti bunların yaptığı gibi yapmamıştır. Özal’ın Kürt meselesiyle ilgili bazı düşünceleri vardı, bu konuda bazı adımlar atacaktı ama zehirlendiği söylendi. Eşref Bitlis, o da suikasta uğradı. Fakat vesayet rejimi buna da izin vermedi. Bunları kim söylüyor sol seküler Kürt kesimi, HDP söylüyor. Yine, Erbakan hoca’ın Bingöl’de yaptığı bir konuşma vardı bundan dolayı o da siyasetten men edildi. Bugüne kadar Kürt meselesinin çözümünü dile getirenler hep muhafazakârlar ve İslami düşünceyi benimseyenler oldu. Bugüne kadar ne soldan ne CHP’den hiç kimse Kürt meselesinin çözümü için bir adım atmış değil. Sol, - HDP de dahil olmak üzere Kürt ve Türk solu- bu ülkede hep Kemalist sistemi sahiplenmiştir. AK Parti geldiğinde bugüne kadar atılmayan bazı adımları attı. Mesela, TRT Kürdi açıldı. HDP bu adımı atanlarla ittifak kurması gerekirken, Kürtlerin temel meşru haklarını inkâr edenlerle ittifak kurmaları aslında Kürt meselesinin çözümünde samimi olmadıklarını gösteriyor. Dolayısıyla biz şunu söylüyoruz; Kürt meselesinin çözümüne kim katkı sunacaksa bizim destek vermemiz gerekiyor.
18 maddelik pakette Kürtler için ne var?
‘Ne Kürtlerle ne de Türklerle ilgili bir şey yok’
Zaten bu 18 maddede özgürlüklerle, temel haklarla ilgili hiçbir şey yok. Ne Kürtlerle ne de Türklerle ilgili bir şey yok, bu maddeler ile tamamen hükümet sisteminin yani idari yönden değişiklik var. Şimdi bu değişiklilerin bize faydası var mı yok mu ona bakmak gerek. Parlamenter sistem bugüne kadar bize ne verdi, hiçbir şey vermedi. Bizden ne aldı, çok şey aldı. Biz parlamenter sistemi denedik, gördük ve parlamenter sistemdeki iki başlılıktan dolayı bu ülke çok şey kaybetti. Cumhurbaşkanının parlamenter sistemde hiçbir sorumluluğu yok. Cumhurbaşkanı vatana ihanet suçu dışında hiçbir suçtan yargılanamıyor. Buna karşılık Cumhurbaşkanının parlamenter sistemdeki yetkilerine baksanız çok geniş ve ağır yetkileri olduğunu görürsünüz. Yeni sistemde ise Cumhurbaşkanı hesap verebiliyor. Kaldı ki, şuanda da mecliste AK Parti çoğunluğu var ve muhalefet bir yasa geçirebiliyor mu? Hayır. Hükümet her istediği yasayı geçirebiliyor mu, Evet, muhalefet buna engel olabiliyor mu, olamıyor. 17 / 25 Aralık’ta 5 Bakanla ilgili gensoru verildi, bu olumlu karşılandı mı, karşılanmadı. Bakanlar düşmedi ve mecliste aklandı. Demek ki, parlamenter sistemde de muhalefetin anlattığı gibi muhalefet her istediğini yapamıyor. Yeni sistemde ise mecliste azınlıkta olan bir partinin lideri hükümette yer alabilir, cumhurbaşkanı olabilir, bu olasılık dahilindedir. Türkiye gibi bürokratik oligarşinin olduğu ve işlerin ağır yürüdüğü bir ülkede siz bu tıkanıklığı aşmazsanız ekonomik olarak da gelişemezsiniz.
Mademki, parlamenter sistemde de mecliste çoğunluğu sağlayan parti, muhalefete rağmen her istediğini yapabiliyor o zaman bu tıkanıklık nereden geliyor?
‘100 milyarlarca dolar bu halkın cebinden çıktı’
Her zaman Cumhurbaşkanı ile Başbakanın birbiriyle uyumlu olacak diye bir garanti yok. Mesela Özal ile Mesut Yılmaz arasında büyük bir uyumsuzluk vardı. Ya da Demirel ile Tansu Çiller arasında uyumsuzluk vardı. Ahmet Necdet Sezer ile Ecevit arasında uyumsuzluk vardı. AK Partide uyumsuzluk olmaması demek bu sistemin doğru olduğunu göstermez. AK Partide sayın Erdoğan’ın karizmatik yapısı ve kendi partisine hakim olmasından dolayı bu uyum vardır. Yarın öbür gün Cumhurbaşkanı ayrı Başbakan ayrı partilerden olduğu zaman aralarında eğer uyum olmazsa bu durum ülkeye ekonomik, siyasi sıkıntılar getirir. Ecevit, zamanında bu yaşandı, devalüasyon yapıldı, 100 milyarlarca dolar bu halkın cebinden çıktı. Siyasiler bunun bedelini ödedi mi? Hayır.
‘Muhalefet Amerikan tipi başkanlık sisteminde ısrar edebilirdi’
Bir başka husus, muhalefetin bu değişikliğe katkısı çok azdır. Bu maddeler konuşulduğu zaman muhalefet ağırlığını koyabilirdi ama koymadı. Mesela muhalefet Amerikan tipi başkanlık sisteminde ısrar edebilirdi. Ya da Fransa’daki gibi bir yarı başkanlık sisteminde ısrar edebilirdi. Muhalefet bu konularda uzlaşmaya yanaşmadığından dolayı Türk tipi bir başkanlık sistemi getirildi. Yani, Türklere has, bu ülkeye has, belki de dünyada benzeri olmayan bir sistem getirildi. Şuanda Türkiye’ye getirilen ne başkanlık sistemi ne de parlamenter sistemdir. Muhalefet Amerika’daki gibi bir başkanlık sistemi için yüklenebilirdi ama yapmadı, niçin; çünkü orada eyaletler var, CHP’nin de Kürt meselesine bakış açısı bellidir. CHP’nin Kürtlere tarihsel bir karşıtlığı var. Kılıçdaroğlu Batman’a geldi, Kürtlerin özgürlüğünden bahsetti, Ankara’ya gitti böyle bir şey söylemedim dedi. Dolayısıyla eğer muhalefet bu pakete biraz olumlu yaklaşsaydı inanın şuan daha farklı şeyler konuşuyor olabilirdik. Mademki bu yapılmadı ve bu yeni sistem de en azından yeni, sivil bir anayasanın yapılması ihtimal dahilindedir ve Kürtlerin temel, meşru haklarının verilmesi için hükümetin da bir mazereti kalmayacaksa ve biz de bunu test edebilecek bir imkan elde edebileceksek o halde Evet demeliyiz.
Tam da bu noktada şöyle bir soru akla geliyor; ‘Evet’ çıkarsa ve hükümet Kürt sorununda adım atmazsa sizin HÜDA PAR olarak hükümete yaklaşımız nasıl olacak?
‘O zaman nasıl bir muhalefet yapılacağını herkes görecektir’
Biz, Hüda Par olarak şunu her zaman söyledik; Kürt halkının ya da herhangi bir halkın temel, meşru hakları pazarlık konusu yapılamaz. Bu haklar mutlaktır, devredilemez, inkâr edilemez, pazarlık konusu yapılamaz. Bunlar dünyanın neresine giderseniz gidin temel insan hakkıdır. Mesela hükümet Kürt meselesinin çözümünde PKK’yi Kürt meselesinin sebebi olarak gördüğü için büyük bir hata yaptı. PKK, Kürt meselesinin bir sonucudur. Sebep ortada duruyor; sebep, Kemalist sistemin vesayetçi rejimidir. Kemalist sistem paradigması değiştirilmediği müddetçe bu ülkede ne Müslümanlar ne de Kürtler rahat edecektir. Dolayısıyla sebebin görülmesi ve sebebin değiştirilmesi lazım. Eğer referandumda evet çıktıktan sonra hükümet Kürt meselesini çözmede olumlu yönde adım atmazsa biz Hüda Par olarak üzerimize düşeni yapacağız. Açık ve net olarak söylüyoruz, o zaman nasıl bir muhalefet yapılacağını herkes görecektir. Biz bu işin peşini bırakmayız. Biz, siyasi ve sivil yol ve yöntemler ile, müzakere ve diyalogla bu meselenin halledileceğine inanıyoruz. Zaten bugün çatışma ile silah ile bu meselenin çözülmediği görüldü. Son bir yıl içinde 10 bine yakın insan hayatını kaybetti.
‘Bunlar Kürt meselesinin çözümünü de hiçbir zaman istemez’
Yine bir başka husus, son günlerde kimi Avrupa ülkelerinin Kürtlere sahip çıkıyormuş gibi gözükmeleri bizi aldatmamalıdır. Bugün bu ülkede Kürt meselesi varsa bunun en büyük sebebi İngiltere ve Fransa başta olmak üzere Avrupa ülkeleridir. Kürtleri üç parçaya bölen bunlardır. Bunlar Kürt meselesinin çözümünü de hiçbir zaman istemez. Bunlar Kürtleri, Kemalist sistemi köşeye sıkıştırmak için bir tehdit aracı olarak kullanmak istiyorlar. Bütün bunları görmemiz lazım. Kendi temel, meşru haklarımızı dışa bağımlı olmadan, kendimiz bağımsız olarak elde etmemiz lazım. Kendi içimizde birliğimizi, beraberliğimizi sağlayarak kendi menfaatlerimizi önceleyerek bunu başaracağımıza inanıyoruz.
‘Türkiye kurulduğundan beri yargı hiçbir zaman bağımsız olmamıştır’
Kuvvetler ayrılığı meselesine gelirsek, Türkiye’de yargı hangi dönemde bağımsız oldu ki? Türkiye kurulduğundan beri yargı hiçbir zaman bağımsız olmamıştır. Her gelen hükümet kim olursa olsun yargıyı muhalefeti susturmanın bir aracı olarak kullanmıştır. Dolayısıyla Türkiye’de hiçbir zaman bir yargı bağımsızlığı olmamış ki, bugün bir kuvvetler ayrılığı olmuş olsun. Peki, yargı üyelerini kim atayacak; ya halk seçecek ya meclis seçecek ya da HSYK seçecek. Bize göre halkın seçmesi en doğru olandır. Amerika’da öyle ama Türkiye’de böyle bir imkân var mı, yok. Şimdi, meclis seçiyor, meclisin seçtiğine itiraz ediliyor, HSYK seçiyor buna itiraz ediliyor. Dolayısıyla mesele yargının seçilmesinde değil, niyette, kafada, ideolojide vardır. Tabii ki, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı her halükarda sağlanmalıdır. Bizim parti programımızda bulunan iki madde bu 18 maddenin içinde vardır. Seçilme yaşının 18’e indirilmesi ve yargının bağımsızlığının ve tarafsızlığının sağlanması Hüda Par’ın programında da var. Yeni sistemde Cumhurbaşkanı ve meclis yargı üyelerini atıyor. Şimdi meclisin atadığı kişilere niçin güvenilmesin? Yeni sistemde Cumhurbaşkanının partisi mecliste çoğunluk sağlamayabilir bu da ihtimaldir. AK Parti mecliste çoğunluk sağlayabilir ama Cumhurbaşkanlığını kazanamayabilir. Kaldı ki, evet’ten sonra seçim sistemi, siyasi partiler yasası vs… hepsi değişmeli.
‘Kemal Derviş bu ülkeye Amerika’dan getirilmedi mi?’
Yasama ve yürütmeye gelince, parlamenter sistemde Yürütmenin başı Cumhurbaşkanı; yani, Cumhurbaşkanı Başbakan’ı atıyor. Başbakan ve hükümeti meclisten güvenoyu alamazsa hükümet olabiliyor mu olamıyor. Böyle bir çıkmaz var. Ama yeni sistemde bu aşılıyor ve Cumhurbaşkanı bakanları belirliyor. Meclis içerisinde ya da meclis dışında ehil olan kişilerden kabinesini kurabiliyor. Ayrıca Cumhurbaşkanı belirlemiş olduğu yardımcılarıyla birlikte seçime giriyor, yani yardımcıları da seçilerek geliyor. Bakanlar ise ya meclis içinden ya da meclis dışından Cumhurbaşkanı tarafından seçilebiliyor. Kemal Derviş bu ülkeye Amerika’dan getirilmedi mi? Yani, insanların tanımadığı nice meşhur, işinin ehli değerler vardır. Bugün sanki CHP veya başka bir partinin milletvekillerinin kaç tanesini halk tanıyor?
‘Kendi içlerindeki tek adamlığı kaldırsınlar’
Siyasi partilere gelelim, siyasi partilerde tek adam var mı yok mu? Şuan Türkiye’deki siyasi partilerin içinde demokratik, özgürlükçü, halkın iradesinin geçtiği bir sistem yok ki. Bırakalım siyasi partileri Türkiye’nin en büyük sivil toplum kuruluşu olan barolarda bile tek adam var. Şuan ki baro seçim sisteminde %49’da oy alsan hiçbir şekilde yeni yönetimde etkin yoktur. Baro seçiminde muhalefette olanlar yönetime üye gönderemiyor. Barolar önce kendilerini bir düzeltsinler, kendi içlerindeki tek adamlığı kaldırsınlar da sonra başka konular üzerinde konuşsunlar. Önce herkes kendi içinde özgürlüklerin önünü açsın. Siyasi partilerde alınan grup kararları milletvekilliği iradesine karşı değil mi? Dünyanın hiçbir yerinde mutlak özgürlük yoktur, eğer olsaydı anayasalar olmazdı, yasalar olmazdı.
Üzerinde yoğun tartışmalar yürütülen maddelerden biri de Cumhurbaşkanının partili olabilmesidir. Yeni sistemde Cumhurbaşkanı hem partinin hem hükümetin hem de Cumhurun başkanı olacak. Cumhur ise sadece bir partiye oy vermiyor, değişik siyasal partilere oy veren vatandaşlar sadece bir partinin başkanı olan bir Cumhurbaşkanın kapsayıcılığını nasıl hissedecek?
Parlamenter sistemde de Cumhurbaşkanları ne zaman tarafsız oldu?
‘Cumhurbaşkanları ne zaman tarafsız oldu ki?’
Bu ülkede Cumhurbaşkanları ne zaman tarafsız oldu ki? Demirel’i örnek alalım; 28 Ocak 1997’de Sayın Erbakan Hoca ile Tansu Çiller bir hükümet kurmuştu. Erbakan Hoca’nın Başbakanlığına çok yoğun baskı yapıldı. Erbakan Hoca DYP ile anlaştı ve istifa etti. Ne yaptı Cumhurbaşkanı, yani, kanun belli, teamüller belli? O zaman hükümeti kurma görevini Mesut Yılmaz’a verdiler ve Mesut Yılmaz azınlık hükümeti kurdu. Şimdi Sayın Demirel o zaman tarafsız mıydı, hiçbir zaman tarafsız olmadı. İsmet İnönü, Celal Bayar tarafsız mıydı?
‘Halka, meclise güvenmeyen diktatörlük peşindedir’
Yeni sistemde nasıl olacak; yeni sistemde çift başlılık ortadan kaldırılacağı için - o sözde tarafsız Cumhurbaşkanı değil de - hesap verebilir ve halka verdiği sözleri yerine getirme sorumluluğunda olan bir Cumhurbaşkanı olacak. Dolayısıyla Parlamenter sistemdeki gibi sözde, sembolik bir Cumhurbaşkanı değil yürütmenin başı olarak hesap verebilir bir Cumhurbaşkanlığı sistemi geliyor. Yeni sistemde Cumhurbaşkanının tarafsız olmasına zaten gerek yok çünkü hükümetin başıdır. Ülkeyi maddi-manevi yönden kalkındırmak için çaba ve gayret içinde olacak. Cumhurbaşkanı eğer bu yetkilerini kötüye kullanırsa 5 yıl sonraki seçimde halk onu seçmeyecektir. Cumhurbaşkanı yeni sistemde meclisi seçime götürdüğünde kendisi de seçime gitmek zorunda. Ayrıca siz Cumhurbaşkanlığı makamına getirdiğiniz bir kişiye, ehliyetine ve liyakatine güvenmeyecekseniz o ülke batmış demektir. Bizim her şeyden önce birbirimize güvenmemiz lazım. Halka, meclise güvenmeliyiz, bunlara güvenmeyen diktatörlük peşindedir. Bu referandum halk iradesine ve meclise güvenenlerle güvenmeyenlerin bir karşılaşmasıdır.
‘Kürt halkının kaybedeceği bir şey yok’
Eski sistem bize bir şey vermedi, inancımız, kimliğimiz yasaklandı. Bölge halkı olarak zaten kaybedeceğimiz bir şeyimiz yok. Kürt halkının kaybedeceği bir şey yok. Yeni sistemi de bir deneyelim. CHP, eski sistemde yani parlamenter sistemde etkili olamıyordu ve bu yeni sistemde ise artık iktidar olma hayali de kalmayacak. Bunu gördüğü için zaten karşı çıkıyor. Bu ülkede CHP, sol hiçbir zaman %51 oy almamıştır. Biz Kürtler parlamenter sistemden fayda görmedik bu yüzden, bize fayda getirecek ihtimali olan yeni sisteme destek vermemiz faydamızadır. Bize zarar getirecek, kan, gözyaşı getirecek şeylerden de uzak durmamız lazım. Bu ‘Hayır’cıların bu ülkeye, bölgeye geçmişte hiçbir şey vermediler, gelecekte de vereceklerini zannetmiyorum.
18 madde içinde sizin şerh koyduğunuz herhangi bir madde var mı?
‘5 yılda bir halkın denetleme yapması biraz sıkıntılı olabilir’
Gerçekten kötü niyetli birinin eline böyle bir yetki geçerse kötüye kullanabilir. Fakat ben bunu pek gerçekçi bulmuyorum. Bizde Hitler gibi bir adam çıkabilir mi, pek sanmıyorum. Sonuçta bu yetkiler birinde olacak; Cumhurbaşkanı ve Başbakan’da ayrı ayrı olsa da bu yetkiler kötüye kullanılabilir. Geçmişte bunun örneklerini de gördük, yaşadık. Bu yetkiler bir kişiye de verilse, iki kişiye de verilse, üç kişiye de verilse sonuçta verilecek ve kötüye kullanan zaten kullanır. Diyelim ki, seçilen kişi ve kabinesi ülkeyi iyi yönetmiyor, o aman bu ülkenin meclisi yok mu, halkı yok mu STK’ları yok mu? Bunlar yerinde mi oturacak bu duruma tepki göstermeyecekler mi? Tabii 5 yılda bir halkın denetleme yapması biraz sıkıntılı olabilir. 5 yılda bir halkın önüne sandığın gelmesi yeterli midir, bu tartışılabilir.
18 yaşta seçilebilme meselesine nasıl yaklaşıyorsunuz?
‘Bu düzenleme 18 yaşında olan ve özel yetenekleri olan gençler içindir’
Bu madde bizim parti programımızda da var ve bize göre doğrudur. Bir insan eğer 18 yaşında seçmen olabiliyorsa 18 yaşında da seçilebilmelidir. Tabii ki, bu genelleştirilecek bir durum değildir, yan 18 yaşına gelecek herkes meclise girecek diye bir şey yok. Şuan seçilme yaşı 25 ama mecliste 25 yaşında kaç milletvekili var? Bu düzenleme 18 yaşında olan ve özel yetenekleri olan gençlerin önünü açıyor. Gerçekten 17- 18 yaşında olgun yetenekli gençler olabilir, işte o gençler meclis dışında kalmasın halka faydalı olmalarının önünü açan bir düzenlemedir. Sonuç itibariyle 18 yaşında da olsa bu kişiyi halk seçecek. 18 yaşında konuşmasını bilmeyen, yeteneksiz birine halk oy vermez ki. Bizim tarihimizde daha 18 yaşına gelmeden çok yüksek şahsiyetler yetişmiş, bu halka komutanlık, önderlik yapmışlardır. Dolayısıyla bu durum özel bir durumdur.
OHAL koşullarında referandumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
‘OHAL’den dolayı herhangi bir aksamaya neden olacağına inanıyorum’
Açıkçası bir iki istisna dışında uygulanan OHAL’in vatandaşın kişisel hak ve özgürlüklerini engelleyecek bir düzeyde olmadığını görüyoruz. Bugün o 90’lı yıllardaki gibi bir OHAL yok. Tabii ki, çatışmanın yoğun yaşandığı yerlerde bir kısıtlama olabilir ama genel manada halka yönelik bir OHAL yok. Bugünkü OHAL kararının alınmasının nedenleri var ve bugün o nedenler devam ediyor. Önümüzde yapılacak seçimlerin OHAL’den dolayı herhangi bir aksamaya neden olacağını ya da usulsüzlüklerin yapılacağına inanmıyorum. Fakat bazı yerlerde güvenlik açısından bazı sandıklar birleştirilebilir. Kaldı ki, bundan önceki seçimlerde de mesela Lice’ye bağlı bazı köylerden vatandaşlar gelip Lice merkezde oylarını kullandılar. Dolayısıyla OHAL’de halk üzerinde, halkın iradesinin sandığa yansıması üzerine olumsuz bir etki olacağına inanmıyorum.
‘Cumhurbaşkanlığı sistemine uyum yasaları için…’
2019 yılında bu yasaların yürürlüğe girmesi düşünülüyor. 2019 yılında genel seçim ve Cumhurbaşkanlığı seçimi beraber yapılacak. Bu iki yıllık süre şu açıdan da düşünülmüş olabilir, Cumhurbaşkanlığı sistemine uyum yasaları ve birçok yeni yasa çıkarılacaktır. Çünkü yeni bir sistem geliyor ve bunun altyapısı için birçok yasal düzenleme şart. Tabii ki, bunlar evet çıkması halinde olacaktır. Bir de baktınız evet çıkmadı ve erken seçime gidildi, her şeye hazırlıklı olmak lazım. Yine, evet çıkması halinde hükümet daha güçlü bir iktidar için erken seçim kararı da alabilir, burası Türkiye her şey olabilir.
Bölgede birçok belediyeye kayyum atandı, siz bu atamaları nasıl değerlendiriyorsunuz, ayrıca belediyelerde 6 ayı bulan bir kayyum dönemi geride kalıyor, siz belediye hizmetleri konusunda neler düşünüyorsunuz, hizmetlerde bir farklılık var mı?
‘Uzun süre kayyumlar atamak doğru değildir’
Biz, ilkesel olarak halkın iradesi ile seçilmiş olan kişilerin, yine halkın iradesi ile bulunmuş oldukları makamdan indirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Fakat bulunmuş oldukları mevki ve makamı kötüye kullanan, hukuksuzluk yapan kişiler varsa da bunlarla ilgili olarak hukuki süreç başlatılmalı ve gerçekten o görevden alınmaları gerekiyorsa alınmalıdırlar. Sonuç itibariyle hükümet bölgedeki birçok belediyeye kayyumlar atamıştır. Bu kayyumlar da zaten devlet memurlarıdır. Bizim bakış açımıza göre bu kayyum atanan yerlerde en kısa sürede halkın iradesinin tekrar etkin olabilmesi için seçimlerin yapılması zaruridir. Kayyumların uzun süre görevde kalmaları doğru değildir. Dolayısıyla ortam müsait olduğunda seçimler yapılmalıdır, bunun için iki yıl beklemenin anlamı da yoktur. Bir de şöyle bir durum var; diyelim ki, bugün suçlanan belediye başkanları beraat ettiler. Bunlar görevlerine dönecekler mi dönemeyecekler mi?
Sizin için yeniden seçim için makul süre nedir?
‘2014 yılında değil de niçin 2016 yılında bu süreç başladı?’
Tabii ki, bunun belirli bir süresi yok ama en azından kamuoyunu tatmin edecek, kamuoyunda var olan şüpheleri ortadan kaldıracak bir sürede olmalı. Ayrıca biz, hakkında iddialar olan, soruşturmalar yürütülen, tutuklanan vekillerin, belediye başkanlarının bugüne kadar haklarında işlem yapılmamasını da bir haksızlık olarak görüyoruz. 2014 yılında değil de niçin 2016 yılında bu süreç başladı? Biz buna itiraz ediyoruz. Bir ülkede vatandaşlar usulsüzlük yapıyorsa, hukuksuzluk yapıyorsa devletin de yargının da görevi zamanında onlar hakkında soruşturma açmaktır. Mesela Demirtaş’ın iddianamesinde 10 yıl önce yaptığı konuşmalar var. Peki, 10 yıl önce yasalara göre suç olan bir şey neden şimdi iddianamelere konu olabiliyor? Bunlar suçsa, suç işledikleri sabitse bugüne kadar neden beklendi? Bu nedenle HDP’lilerin bu sürecin siyasi olduğuna yönelik eleştirilerinin haklılık payları var. Biz şunu söylüyoruz; bir yerde zulmedenler varsa bunlar hakkında hukuki süreci geciktirmek kul hakkı ihlalidir.
‘Kayyumların şuana kadar yaptıkları bir hizmeti görmedik’
Kayyumlar bugün ne yapıyor; bizim gördüğümüz kadarıyla şuan elle tutulur bir şey yaptıklarını görmedik. Şuana kadar birçok personel attıklarını da duyduk. Halk bugün hizmet bekliyor; geçmişte gerçekten eldeki imkânlar ölçüsünde bir hizmet yapılmadı. Kayyumların da şuana kadar yaptıkları bir hizmeti görmedik bundan sonra olur mu bunu da yakın zamanda göreceğiz. İşten atılmalarla ilgili de nasıl ki, hükümet FETÖ ile iltisaklı kişileri görevden uzaklaştırıyorsa Kayyum atanan belediyelerde de PKK ile yakınlığı olan kişilere yönelik böyle bir uygulama söz konusu. Belediyelerde atılanlardan partimize gelip haksız yere atıldıklarına dair başvuranlar da oldu. Sonuç itibariyle halk kayyumlardan hizmet beliyor.
Son olarak eklemek istediğiniz bir husus var mı?
‘Kürt meselesinin çözümünde adım atılacağına inanıyoruz’
Her şeyden önce referandumun halkımızın, ülkemizin geleceği açısından faydalı geçmesini diliyorum. Evet de çıksa hayır da çıksa kimse kimseyi ötekileştirmemeli, hain olarak ilan etmemelidir. Sonuçta herkesin kendine göre farklı farklı da olsa evet ya da hayır deme gerekçeleri vardır. Bu tür farklılıklar bizi birbirimize düşürmemeli. Birbirimizi ikna ederek evet ya da hayır’a çağırmamız gerekiyor. Siyasi partilerin de yöneticilerinin de bu konuda üsluplarına dikkat etmeleri gerekiyor. Gerçekten hem bölgesel olarak hem ülke olarak çok zorlu bir süreçten geçiyoruz. Herkesin hatalardan dersler çıkarması ve aynı hatalara düşmemsi lazım. Herkesin özeleştiriye, muhasebe yapmaya ihtiyacı vardır. Bu ülkeyi herkesin içinde barış ve kardeşlik içinde yaşayacağı bir ortama kavuşturmak için azami çaba ve gayret içinde olmamız lazım. Bunu yaparken de mazlum ve mustazaflara sahip çıkmamız lazım. Bu ülkede Kürtler başta olmak üzere tüm etnik kimliklere haklarının biran önce verilmesi ve başta Müslümanlar olmak üzere herkesin inançları anayasal güvence altına alınması gerekiyor. İnşallah bu referandumdan sonra bu yönde hızlı adılar atılır. Biz özellikle Kürt meselesinin çözümünde adım atılacağına inanıyoruz, bu konuda ümit varız.”
Ali Abbas Yılmaz/ Özel haber
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.