Garo Paylan: ‘Hakkımı helal etmiyorum’
TİGRİS HABER - HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı, Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, TBMM’de kabul edilen Diyanet Akademisi kurulması ile ilgili kanun hakkında Meclis Genel Kurulunda konuştu: “Farklı inançlara mensup yurttaşlar vergi veriyor, vergiler ise tek bir inanç için harcanıyor, hakkımı helal etmiyorum."
Garo Paylan’ın TBMM Genel kurulunda diyanet Akademisinin kurulması kanunu ile ilgili yaptığı konuşmanın ana başlıkları şöyle;
‘Vergiler tek bir inanca harcanıyor’
Demokratik bir devletin kapsayıcı kurumları olur, demokratik bir devlette devlet herkese hizmet eder. Bizim de bir Diyanet İşleri Başkanlığımız var. Eğer, şimdi bir kişi çıkıp "Diyanet İşleri Başkanlığı Türkiye'deki tüm inançlara hizmet ediyor." derse ben, şu anda bu konuşmamı derhâl durdurabilirim ama durum öyle değil arkadaşlar, Diyanet İşleri Başkanlığı şu anda yalnızca İslam inancına ve onun yalnızca bir mezhebine hizmet ediyor. Oysa, hepimiz vergi veriyoruz, hepimiz bu devletin hizmetlerini karşılaması için vergi veriyoruz. Ben bir Ermeni Hristiyan yurttaş olarak vergi veriyorum, bu ülkede Hristiyanlar, Museviler, Aleviler hatta inanmayanlar vergi veriyorlar ama bu vergiler tek bir inanca harcanıyor. Bu doğru mudur, bu hak mıdır? Bence değil.
‘Hakkımı helal etmiyorum’
Ben Tevrat'ı da okudum, İncil'i de okudum, Kur'an-ı Kerim'i de okudum. Her din adaleti vaaz ediyor. Burada siz bir adalet görüyor musunuz? Bence görmemeniz lazım. Bakın, zorunlu din dersi vardı, ben de zorunlu din dersinde İslam inancını dinlemek için o sınıfta bulunmak durumunda kaldım ve hoca şunu anlattı, dedi ki: "Her günahı Allah affedebilir ama bir şeyi affetmez; kul hakkını affetmez." Bakın, açıkça söylüyorum buradaki bürokratlara ve sizlere: Bu yasa teklifine de "evet" deyin ben, sizlere hakkımı helal etmiyorum, hakkımı helal etmiyorum. Hadi buyurun, hadi hesabı verin bu dünyada da öbür dünyada da. Burada büyük bir kul hakkı var.
‘Patrikhanelerin, Cemevlerinin statüsü yok bu ülkede!’
Ne diyor yasa? "İslam dininin inanç, ibadet ve ahlak işlerini; din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek." diyor. Peki, böyle bir hizmet var, ne güzel. Peki, size şunu söyleyeceğim: Ermeni Patrikhanesinin de aynı amacı var ya, Rum Patrikhanesinin de aynı amacı var, Cemevlerinin de aynı amacı var. Ya, siz Ermeni Patrikhanesine daha statü vermediniz, statüsü yok, statüsü yok -Yaşar ne yaşar ne yaşamaz- Rum Patrikhanesinin bir statüsü yok, Cem evlerinin statüsü yok bu ülkede ya. Hak mıdır bu arkadaşlar, adalet midir?
‘Ermeni ve Rum Patrikhanelerinin ruhban okulu açmasına niye izin vermiyorsunuz?’
Devam ediyor, ne diyor biliyor musunuz? "Din hizmetlerinin çağın ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde yürütülmesi ancak nitelikli din görevlileriyle mümkündür ve bunları eğitmemiz lazım." diyor. Çok güzel, çok doğru. Tayyip Erdoğan da "Dindar nesil yetiştirmek istiyorum." diyor. Size bir iddiayı söyleyeyim: Ermeni Patrikhanesi de dindar bir nesil yetiştirmek istiyor, Ermenilerin dindar olmasını istiyor, bunun için mücadele veriyor, peki, Ermeni Patrikhanesinin ruhban okulu açmasına niye izin vermiyorsunuz? Rum Patrikhanesi de Rumların dindar yetişmesi için mücadele veriyor, aynı buradaki amaçlar doğrultusunda, neden Rum Patrikhanesi'nin ruhban okulunu açmasını ve kendi cemaatini dindar yapmasına izin vermiyorsunuz? Neden cemevlerinin bu anlamda önünü kesiyorsunuz? Ya, Allah'ınızı severseniz, on binlerce caminin elektriğinin faturasını devlet ödüyor da niye 50-100 tane kilisenin, 30-40 tane havranın elektriğini bu devlet ödemiyor, neden cemevlerinin elektriğini bu devlet ödemiyor arkadaşlar, neden? Burada bir hak, adalet görüyor musunuz?
‘Neden devlet tek bir inanca hizmet etsin?’
Bakın, bu anlamda ben size bir şey daha önereceğim. Bakın, Osmanlı'da her cemaat, her inanç kendi örgütlenmesini yapmış. Biz şunu da demiyoruz: Ya, 50 bin tane imamın maaşını veriyorsunuz, 200 papazın maaşını da verin. Onu biz karşılıyoruz, biz örgütlenmişiz. Ermeni toplumu örgütlenmiş, vakıflarını kurmuş, cemaat bağışlarda bulunuyor, papazımızın maaşını veriyoruz. Orada cemediyoruz, bir araya geliyoruz, bu bir örgütlülüktür. Ya, Osmanlı'da İslam dini de örgütlüydü ya. Her mahallede, her ilçede vakıf vardı, kendileri topluyorlardı maaşlarını, caminin ihtiyaçlarını karşılıyorlardı, imamın maaşını veriyorlardı icabında. Neden böyle bir örgütlülük olmasın? Neden devlet tek bir inanca hizmet etsin? Bakın, her şeyi devlete bırakırsanız din devletleşir; doğru değil. Dini devletin tasallutundan kurtarmak lazım. Yapmamız gereken Diyanet İşlerini bir koordinasyon kuruluna çevirmek, bir koordinasyon kurulu olmalı, denetim yapmalı.
Halk kendisi örgütlenmeli, bu örgütlülüğün önünü açalım. O zaman göreceksiniz, halk daha çok dinine sahip çıkacak, daha çok camisine, kilisesine, havrasına, cemevine sahip çıkacak. Bu yanlıştır, hak değildir, adalet değildir. Bu açıdan hepinizi kul hakkını tekrar düşünmeye, adaletli bir düzen kurmaya çağırıyorum; hak için, adalet için. (Haber Merkezi)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.