Diyarbakır’da Türkmen Alevilerin büyük göçü

Diyarbakır’da Türkmen Alevilerin büyük göçü
Diyarbakır’da yoğun Kürt nüfusu içinde yaşayan Türkmen Alevilerin köyden kente göçü ve bir bir yok olan Alevi köylerinin yürek burkan hikâyesi.

Ali Abbas Yılmaz/Özel

TİGRİS HABER - Diyarbakır’da çok sayıda Türkmen Alevi köyünden geriye kala kala iki buçuk köy kaldı: Türkmen Hacı, Seyit Hasan ve Şükürlü. 250 haneli Büyük Kadı köyünde ise bir Alevi aile var.

Diyarbakır’da yaşayan Türkmen Alevilerin dünden bugüne maruz kaldıkları ötekileştirmeye ve son 15 yılda yaşanan değişime ayna tutmaya çalıştık.

Diyarbakır’da yaşayan Türkmen Aleviler Horasan’dan geldiler ve yaşadıkları köylerden zaman içerisinde kentlere göçmek zorunda kaldılar. 1970’li yıllarda köyden kente başlayan göçten en fazla etkilenen kesim olan Alevi Türkmenlerden 250 haneli Büyük Kadı köyünden kalan sadece bir hane. Yurtdışına ve büyükşehirlere göçen Alevilerin şuan Diyarbakır merkezindeki nüfusları ise 5 bin civarında. Yakın zamana kadar Türkmen Alevilerin yaşadığı köyler; Türkmen Hacı, Seyit Hasan, Yukarı Darılı, Aşağı Darılı, Büyük Kadı, Şükürlü ve Şarabi olarak bilinse de Diyarbakır’da 360 köyde Türkmen Alevilerin bir zamanlar yaşadığı belirtiliyor. Yine sözlü anlatımlarda Türk Darılı (Ulu Türk), Aralık, Bakacak, Eliaçık, Kara Musa, Köseli, Recep ve Karaçalı köylerinden de cemlere katılan Alevilerin olduğu ifade ediliyor. Diyarbakır’ın Bismil ilçesine bağlı Türkmen Hacı Köyü Alevi Türkmenlerin yaşadığı en büyük köy olurken, Seyit Hasan, Aşağı Darlı, Yukarı darlı da Bismil’e bağlı Alevi köyleri ve şuan Aşağı Darlı ve Yukarı darlı köyleri de Bismil’in merkez ilçesine bağlı köylerden. Büyük Kadı ve Şarabi köyleri ise Diyarbakır’ın Sur ilçesi merkezine bağlı mahalleler durumunda. Şükürlü Köyü ise, Çınar ilçesine bağlı.

Kürt nüfusunun yoğun olduğu kentlerin başında gelen Diyarbakır’da yaşayan Türkmen Aleviler dünden bugüne yaşadıkları değişimi Tigris Haber’e değerlendirdiler.

‘Büyük Kadı köyünde 250 haneden tek bir hane kaldı’

Emekli bir öğretmen olan Mürsel Orhan, hakim olan Kürt nüfus içinde Türkmen Alevilerin yaşadıklarına dair şunları aktardı:  “Eskiden köylerde cemler tutar, ibadetlerimizi yapardık. Çocukluğumda cemlere çok katıldım, güzel cemler kurulurdu. Dedelerimize riayet edilirdi ve köyde kimse mahkemeye gitmezdi. Herhangi bir dava olduğu zaman köyde kurulan cemde sorun çözülürdü. En son hatırladığım büyük bir cem 1970’te yapıldı. Zaten 80’li yıllarda da köy dağılmaya başladı. Bizim zamanımızda Diyarbakır’da 8 Alevi köyü kalmıştı. Çok eskilere gidersek de 360 pare Alevi köyü olduğu söyleniyor. O dönem Aleviler Yavuz’un hışmına uğramışlar. O zamanlar İdris-i Bitlisi’nin Yavuz ile işbirliği yapması dolayısıyla Alevi köyleri asimile olmuş ve göç vermiş. Köylerin halen eski isimleri duruyor. Bizim kendi köyümüz olan Büyük Kadı köyüdür. Ben öğretmen olarak çalıştığım dönemde (80’li yıllar) köyümüz 250 haneye yakındı. Sonrasında ise yavaş yavaş göçler başladı. Göçlerin büyük bir kısmı Almanya’ya oldu. Yurt içinde de göçler İstanbul, İzmir, Ankara, Mersin gibi büyükşehirlere oldu. Bildiğim kadar şuan Diyarbakır merkezde de 150 kadar hane var. Şuan köyde ise tek bir hane kalmış durumda. Toplumumuz okumaya yatkın olduğu için gençlerimiz hep okumak için gittiler ve geri gelmediler. Büyükşehirlere ve Avrupa’ya yerleştiler. Gençler gidince geriye yaşlılar kaldı ve onlar da yavaş yavaş tükendi. Köyü terk edenler babadan kalma mallarını sattılar. Yani köyümüz artık el değiştirdi. Şuan Alevi olmayanlar köyde 100 haneyi geçmiş durumdalar. Şuan Bismil’e bağlı Türkmen Hacı ve Seyit Hasan köyleri var ve her iki köyde de cem salonları var, cem yapılıyor. Köyümüzden şehre geldiğimizde de herkes ibadetini evinde yapıyordu. Ne zaman ki, Diyarbakır’a Cemevi yapıldı ondan sonra insanlarımız bir araya gelmeye başladı. Cemevi kurulmadan birkaç yıl önce de köy derneğimizi kurmuştuk. Birbirine yakın olan Büyük Kadı ve Şarabi köylüleri olarak dernek kurduk. Dernek çatısı altında bir araya gelerek cemevi yapımı için çalışmaya başladık. Şuan bütün ibadetlerimizi cemevimizde yapıyoruz.”

orhan-tigris.jpg

‘90’lardan sonra Alevi olduğumuzu söyleyebildik’

Alevi olduğunu lise yıllarına kadar tam manasıyla bilmediğini belirten Sergül Pilatin, bir dönem Alevi kimliğini gizlemek zorunda kaldığını ancak son 15 yılda ciddi bir değişim yaşandığına dikkat çekerek şunları söyledi:  “Biz Horasan’dan gelen Türkmenleriz. Dilimiz öz Türkçedir. Diyarbakır’da cemevi yapılmadan önce herkes evinde ailesiyle birlikte ibadetini yapıyordu. Cemevi yapılınca burada bir araya gelmeye başladık. Aslında kendimizi hep iteklenmiş gibi hissediyorduk. Okulda, mahallede hiçbir zaman Alevi olduğumuzu söyleyemiyorduk. Kimse bizim Alevi olduğumuzu çok da bilmiyordu, çünkü kendimizi açıklayamıyorduk. Alevi olduğumuz için aşağılanıyorduk. Aslında Alevilerin nasıl insanlar olduğunu, ibadetlerini nasıl yaptıklarını bilmiyorlardı. Toplum olarak 90’lardan sonra ancak Alevi olduğumuzu açık açık söyleyebildik. Alevi televizyonlarında Cemleri izliyorduk ve komşularımız sorduğunda da Alevi kanallarını izlemelerini söylüyorduk. Zaten evlerimizde de Alevilik Sünnilik pek konuşulmazdı. Babam sadece iyi insan olmaktan bahsederdi. Alevi olduğumuzu bilirdik ama dışarıda bunu açıklamazdık. Niye Kürtçe bilmediğimizi sorduklarında da Türkmen olduğumuzu söylüyorduk ama Aleviyiz diyemiyorduk. Kürtlerin Batıda Kürdüz diyemedikleri gibi biz de burada Aleviyiz diyemiyorduk. Ama tabii okuyan kesim, Alevilik hakkında bilgi edinen aydın kesim Alevileri tanıyor ve daha çok bağırlarına basıyorlardı. Şimdi bir toplumda Aleviyiz dediğimizde bizi ne kadar çok sevdiklerini söylüyorlar. Özellikle üniversite okuyan öğrenciler Alevileri çok sevdiklerini söylüyorlar. Ama 70’lerde 80’lerde böyle değildi. Lise yıllarına kadar Alevi olduğumuzu derin olarak bilmiyordum. Annelerimiz, babalarımız bize anlatmazdı. Dışarıdan Alevilerle ilgili bir şey duyduğumuzda bunu evde sorduğumuzda ise babam ‘kızım önce insan olmayı öğrenmek lazım’ derdi. Biz böyle büyüdük ve bu sadece bizim aileye özgü bir durum değildi. Akrabalarımızla da konuştuğumuzda hep bunu söylerlerdi: Önce insan olun. Tabii son 15 yıldır komşularımız, çevremizdeki insanlar Alevi sözünü duyduklarında daha sıcak yaklaşıyorlar. Bizden uzak durmuyorlar. Diyarbakır’da 2011 yılında Cemevinin açılması da çok şeyi değiştirdi. Artık cenazelerimiz Cemevinden kaldırılıyordu. Taziyelerimiz cemevinde yapmaya başladık.  Taziyelerde okuduğumuz dualara şahit oldular. Çünkü daha önce ölülerimizin Kuran-ı Kerim ile defnedildiğini dahi bilmeyen insanlar vardı. Bize Aleviler Fatiha okur mu diye soruyorlardı. İnsanlar Cemevinde ibadetlerimizi nasıl yaptığımızı gördüler.”

pilatin-tigris.jpg

‘İncinsek de incitmiyorduk’

 Ötekileştirildiklerinde dahi çevresindeki insanlara karşı tepkisel yaklaşmadıklarını ifade eden Pilatin, sözlerini şöyle sürdürdü: “Tabii biz incinsen de incitme felsefesi ile büyüdüğümüz için biz incindiğimizde dahi incitmiyorduk. Her şeye rağmen karşımızdakinin kalbini kırmamaya çalışıyorduk. Tabii öyle çok büyük bir baskı, dışlanma görmedik ama kendimizi de ifade edemiyorduk.”

‘Diyarbakır’da yaklaşık 5 bin Türkmen Alevi var’

Diyarbakır’da yaşayan Alevilerin demografik yapısına değinen Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Diyarbakır Şubesi Başkanı Aydın Atlı, Diyarbakır’daki Türkmen Alevilerin demografik dağılımına ilişkin şunları söyledi: “Diyarbakır’da 7 Alevi köyü var diye biliyorum, ancak şu an mevcutta kalan iki buçuk köydür. Sadece Alevilerin olduğu Türkmenhacı köyü var. Seyit Hasan köyünde ise Alevilerin yanı sıra Sünni aileler de var. Bir de Şükürlü köyü var ve 30 haneye yakın Aleviler var. Bu köyle Bismil’e bağlıdır. Benim de mensubu olduğum köy olan Büyük Kadı köyü ise merkeze bağlıdır. Yine Şarabi köyü var. Bismil’e bağlı Aşağı Darılı ve Yukarı Darılı köyleri var ve bu köyle şuan Bismil’in Mahallesi durumundadır. Buralarda da yerleşik olan Aleviler var. Şarabi köyünde Alevi nüfus yok ve Büyük Kadı köyünde ise tek bir hane var. Şuan Diyarbakır merkezde yaklaşık 5 bin Türkmen Alevi var. Dışarıdan Diyarbakır’a gelenlerle birlikte yaklaşık 15 bin Alevi olduğunu söyleyebiliriz.”

atli-tigris.jpg

‘Diyarbakır’da ötekinin ötekisiydik’

70’li yıllarda Büyük Kadı köyünde yaklaşık 250 hane bulunduğunu ve köyün nüfusunun da oldukça kalabalık olduğunu belirten Atlı, sonraki yıllarda büyük göç verdiklerini ve daha çok Yurtdışına gidişlerin başladığını söyledi. Annesi ve babasının da Almanya’ya gittiğini ifade eden Atlı, yaşanan göçe ilişkin şunları söyledi: “Annem babam yurtdışına gittiğinde biz çocuktuk. Göçlerin temel bir nedeni de okuma çabasıydı. Toplumumuzda nerdeyse yüzde 100’e varan bir okuma oranı vardı. Özellikle öğretmen okullarına gidildi ve öğretmen olanlar geri dönmediler. Ben de emekli öğretmenim ve ailemizde akraba çevremizde birçok öğretmen var. Annemin babası da Köy Enstitüsü döneminde köyde öğretmenlik yapıyormuş. Tabii 80 öncesinin baskıcı döneminde okuyan kesimin politik örgütlenmelere sempati duyması da göçlerde bir etken. Yine 80 sonrası köylere yapılan baskılar vs. köyden kente göçü hızlandırdı. O dönem Alevi olmaktan kaynaklı çok baskılar yaşandı. Evet, Diyarbakır’da Kürt nüfus yoğun ve onlar da baskı görüyor, öteki olarak görülüyor. Ama biz Diyarbakır’da ötekinin ötekisiydik. Düşünün 250 hane olan bir köyde tek bir Alevi evi kalmış. Şarabi köyünde bir tek Alevi dahi yok. Yaşanan göçü bundan iyi ne özetler ki. Diyarbakır merkezde bizim köyden 150, Şarabi köyünden ise 40 hane var ve bunlar da yavaş, yavaş batıya göç ediyorlar.”

‘Köylerde sadece mezarlıklarımız kaldı’

Diyarbakır’da hiçbir zaman Alevilere yönelik kaba bir baskı olmadığını ifade eden Atlı, sözlerini şöyle sürdürdü: “İç Anadolu’daki gibi bir çatışma ortamı burada yaşanmadı. Ama tabii özellikle cahil kesimden yana dini inanç konusunda bir baskı vardı. Alevilerin ekmeği yenmez, kestikleri haramdır gibisinden gerici bir propagandaya maruz kalıyorduk. Bunu öğretmenlik yaptığım köyde de birebir yaşadım. Öğrencimin biri Alevilerin ekmeğinin yenmeyeceğini söylemişti. Öğrencimin annesini tanırdım ve bizim köye çalışmaya gelirdi. Ben de öğrencime şunu söylemiştim: Annen Büyük Kadı köyünü gelip çalışıyor ve o parayla size ekmek alıyor. Siz o zaman bizim ekmeğimizi yenmiş olmuyor musunuz? Şimdi bu hurafeyi çocuklara kim söylüyor, büyükleri. Tabii son dönem Diyarbakır’da bu tür baskılar azaldı. Özellikle HDP geleneğindeki partilerin belediyeleri almasından sonra Aleviler üzerindeki baskılar azaldı. Yerel halkta okuma oranının yükselmesi de bunda bir etkendir. Yani bu süreçte Aleviler üzerindeki çevresel baskı gittikçe hafifledi. Yine cemevinin açılışı da Diyarbakır’da yaşayan Aleviler açısından önemli bir gelişmedir. Çünkü Aleviler olarak daha önce cenaze erkanımızı, hakka uğurlama törenimizi Alevi inancına göre yerine getiremiyorduk. Cenazelerimiz camilerde kaldırılıyordu. Alevi doğuyorduk ama öldüğümüzde Sünni olarak uğurlanıyorduk. Şuan zaten Büyükkadı ve Şarabi köylerinde sadece mezarlıklarımız kalmış durumda. İl dışından da yitirdiğimiz canlarımız da köy mezarlığına getiriliyor. Almanya’da doğup büyüyen kardeşim vefat etti ve cenazesini köye getirdik. İnsanlarımız her ne kadar başka yerlerde yaşamak zorunda kalsalar da köylerinde gömülmek istiyorlar. Alevilerin bir araya gelmesi, ibadetlerini yapabilmeleri mümkün hale gelince birlik ortamı oluştu ve batıya göç bir nebze de olsa azaldı. Yine, Diyarbakır Büyükkadı ve Şarabi Köylüleri Kültür ve Dayanışma Derneği (BÜŞAK-DER)’nin kurulmuş olması da Diyarbakır’daki Alevi göçünün azalmasında bir etkendir. Yani, Aleviler bir araya gelecekleri kurumları oluşturduklarında, birbirlerine tutunduklarında göç etmekten de vazgeçtiler. Sonuçta hem burada yaşayan insanların hem de belediyenin katkılarıyla cemevimiz açıldı.”

buyuk-kadi-tigris.jpg

 ‘Her iki kimliğimden dolayı da ötekileştiriliyorum’

Adıyamanlı bir Kürt Alevisi olan genç bir kadın ise, Diyarbakır’daki Alevilerin kentteki yaşamlarında karşılaştıkları sorunların psikolojik etkilerine ilişkin şunları söyledi: “Aslında Yavuz döneminden kalma bir taşla iki kuş vurma yani Kürtleri Türkleştirme ve Alevileri Sünnileştirme politikasının bir ürünü zorunlu göçler ve iskânlar. Azınlığın çoğunluğa mahkum edildiği bir anlayış hakim kılınmaya çalışılmış. Böyle bir ortamda tabii ki inancımızı özgürce yaşayamıyoruz. Bir tane dahi ibadethanesi olmayan kentlerde yaşayan Aleviler var. Milyonlarca Alevinin yaşadığı kentlerde bir ibadethanenin olmaması çok acı bir durum. Ama tüm bu olumsuz koşullara rağmen Aleviler yine de inançlarını, ibadetlerini bırakmadıklar. Talipler Pirlere, Pirler Mürşitlere bağlı olduğu için bugüne kadar hep Alevi inancı korunabildi. Alevilerin bu iç örgütlülüğü sayesinde bu inanç, kültür bugüne kadar taşınabildi. Alevi nüfusun köylerden kentlere göçüyle birlikte dernekler, vakıflar altında kurulan Cemevleri sayesinde de Aleviler birliklerini sağladılar. Dedeleriyle bağı kopan Aleviler Cemevlerinde yeniden birliklerini kurdular. Tabii ki Aleviler örgütlü mücadelelerini asla bırakmamalılar. Diyarbakır’da Cemevi açılışıyla birlikte insanlarımız artık yerini yurdunu terk etmek durumunda kalmadılar. Bu önemli bir gelişme. Bunun yanında tabii hala daha çevremizdeki insanlarla konuşurken Alevi olduğumuzu söylerken temkinli olmak zorunda kalıyoruz. Çünkü karşımızdaki insanın farklı inançlara bakışını yoklama ihtiyacı hissediyoruz. Aleviler hakkında ne bildiklerini, bizi benimseyip benimsemediklerini öğrenmeye çalışıyoruz. Yani hala herkesin Alevi olduğumu bilmesini istemiyorum, belli bir tedirginlik yaşıyorum. Çünkü Alevi olduğumu öğrendiklerinde nasıl bir tepki göstereceklerini kestiremiyorum. Tabii ki, söz konusu tedirginliğin altında kendini koruma içgüdüsü yatıyor. Kürt kimliğimden dolayı buradaki insanlarla ortaklaşıyor olabilirim ama Alevi kimliğimden dolayı hala bir mesafe var. Elbette ki şuan bizi dışladıklarından ya da hor gördüklerinden değil bu ama uzun yıllardan kalan bir tortu var. Yüzyıllardan beri oluşan bir hafıza var. Zorunlu göçlerle hep kırsal alanlarda, dağlık arazilerde, verimsiz topraklarda yaşamak zorunda bırakılmışız. Evet Kürt kimliği de ezilen bir kimlik ve anadil hala daha devletin kabul görmediği bir talep. Ama Alevi kimliği de bir o kadar ezilmiş ve hor görülmüş bir kimliktir. Ben her iki kimliğimden dolayı da eziliyorum, ötekileştiriliyorum. Ezen kişi bazen konu komşu oluyor, bazen iş arkadaşınız oluyor ve bazen de devlet oluyor. Yani her şeyin temelinde tek tipçi yaklaşımlar var.”

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum