VİDEO - Siyah çerçeveli gözlük
Mümin Ağcakaya - Özel
TİGRİS HABER - Bazı insanlar tavır, davranış, söz ve eylemleriyle kendisi olmaktan çıkarlar. Onlar bir yerde toplumun sesi, vicdanı ve onuru haline gelirler. Onların vakitsiz kaybedilmesi toplum vicdanında derin yaralar açar. O insanlar artık aramızda değildirler ama toplumun hafızasında unutulmayan izler bırakırlar.
Sur olaylarında kaybettiğimiz Tahir Elçi üzerine ‘Siyah Çerçeveli Gözlük’ şiirini yazan şair Mustafa Irgat;
“Tahir Elçi de böyle biriydi. Savaşın olmadığı, barışçı bir dünya istiyordu. O çok sevdiği kadim kentte savaş istemiyordu. Binlerce yıldır ayakta kalan tarihi dokunun zarar görmesini istemiyordu. Çatışmalarda zarar gören Dört Ayaklı Minarenin önünde aramızdan ayrıldı. Bu durumun bende yarattığı tepki ve üzüntümü dörtlüklerle dile getirmek istedim” dedi.
SİYAH ÇERÇEVELİ GÖZLÜK
(Öksüz Yarınlar)
Aynı mağrur coğrafyanın,
yarı mazlum ,
yarı kırgın,
yarı kızgın,
yarı mahkum,
yarı özgür bir toplumun neferleriyiz
Dicle Fırat’la coşar,
Şatt-ül-Arap’a akar yüreğimiz.
Göze göz de mertliktir tek kalkanımız.
Kral çıplak diye bağıran,
tek gerçeğimiz; kalemimiz.
İhanet nedir bilmeyiz.
İnsana dairdir bütün umutlarımız.
Çünkü aynı kederli yarınlar asılıdır
mahzun göz kapaklarımızda.
Ve çünkü aynı kurak toprağın,
suya hasret kavak ağaçlarının
göçeridir alın yazımız.
Üryandı artık nefessiz kol gezmeler,
yırtık ve kusurluydu
her gün yeniden öksüz doğan
düne dair savunmalar.
Karanlığa gömülecekti çünkü
Dilsiz uşakta çakılıp kalan redingotlar.
Bu ne amansız kısır döngüdür gidiyor.
Aynı dış kapının dış mandalında
nefret tohumlarını saçanlar
yine evsiz,
çatısız bırakacaktı,
sağa sola savrulan kimlikleri.
Asırlık lanetli tiyatrolarına
kurban gidecekti
barışın elçisi koca bir çınar.
Kahpe bir kurşunla devrilecekti,
orta ölçekte bir bedenin
kafesine sığmayan öpülesi aslan yüreği.
Avuçlarda yarı çıplak
sessizce sineye akıtılan bakakalmalar
yaşayacaktı yine tüm şehir.
Ardından Oy Havar…..
Çatısız ve direksiz gökyüzünün
gözyaşlarıyla yıkanacaktı çığlıklarımız.
Sadece sokak lambası,
dört ayak,
tek minare
iki çan
Ve siyah çerçeveli bir gözlük mü
şahit olacaktı
bu cebbar erkin arsızlığına.
Yine mi köre sağıra dönecekti
lenslerine tükürdüğümün
sözde özgür basınları.
Kim devirebilirdi yoksa seni.
Kim öksüz bırakabilirdi sokakları;
gece lambalarını,
minareyi,
gözlüğünü,
kuzularını,
sevdiceğini,
yakılıp yıkılan köyleri,
kasabaları,
zindanların rutubetli,
kasvetli duvarlarına
güneşli günler fısıldayan fidanları,
kim.
Dört ayağının dördünü de kestiler,
Gölgesini ebedi bir mahcubiyete mahkum ettiler.
Kadim bir kentin
asırlık surlarına karalar bağlattılar.
Sabileri gözyaşlarına boğdular.
Yüzyıllık tiranların tüysüz torunları.
Güvercinlerin kanatlarını kırdılar,
toza toprağa buladılar zeytin
yapraklarını.
Acıttılar,
kanattılar,
küstürdüler,
göçe zorladılar,
beyazlara bürünmüş,
göğe kanat çırpan kumruları.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.