VİDEO - Diyarbakır'da 40 yıla sığmayan bir sanat
Mehmet TÜRK - ÖZEL ROPÖRTAJ
TİGRİS HABER -Kimsenin bırak Kürdçe konuşmaya cesaret edemediği dönemlerde Kürdçe şarkılarıyla herkesin gönlünü kazanan Sebahattin Xoce, sanat hayatının 40. yılın Mehmet Türk'e anlattı.
Evli 2 çocuk babası Sebahattin Xoce, Türkçe şarkıları da söylemesine rağmen, 12 Eylül darbesinden hemen sonra bile düğünlerde Kürdçe şarkılar söylemiş, OHAL sürecinde Diyarbakır'daki mekânların vazgeçilmez Kürdçe şarkı söyleyen sanatçısı olmuştu. Kürd müziği üzerindeki yasakların kalkmasıyla birlikte 2002 yılında ilk Kürdçe albümümün yapan Xoce, öğretmenlik mesleğiyle birlikte artık bilinen ve tanınan bir sanatçı olarak ağırlıklı olarak Kürdçe müzik yapmaya devam etti. Dengbejlerden çok etkilenmiş, babası Şakiro'yu kendi evinde misafir ederken, onu canlı dinleme şansını da bulan Xoce, en çok Aram Tigran'dan etkilenerek onun yolundan gitmeye çalıştığını söylüyor. Kürdçe'nin yanı sıra Türkçe, Arapça, Ermenice şarkıları da seslendiren Xoce, "Hangi dile hizmet veriyorsanız siz o dilin sanatçısı, müzisyeni, ya da edebiyatçısı olursunuz, kökeniniz ne olursa olsun" görüşünü gururla savunuyor.
Türkiye Irak Kürt Bölgesi'nde ve Avrupa'da birçok şehirde özel konserler veren Xoce, 40. sanat yılı nedeniyle çok özel bir gösteriyle sanatseverlerle yeniden buluşmayı umuyor. Kürdçe'yi anadili olduğu için Türkçe'den daha iyi konuşan Xoce, 70'li yıllarda Bismil'deki DDKD derneğinde siyasi ağabeylerine Kürdçe şarkılar söylediği için toplumun her kesiminden yakın ilgi ve sevgi görüyor. O tarihte Kürdçe kasetleri gizli gizli dinlemeye devam eden Xoce, şunları söylüyor: "Bu bana kim olduğumu, dilimi, kültürümü, müziğimi unutmamamı sağlıyor, güç veriyordu."
12 Eylül Darbesi'ni ve Olağan Üstü Hal (OHAL) dönemindeki yasaklara rağmen Kürdçe şarkıdan vazgeçmeyen Xoce ile yaptığımız söyleşiyi olduğu gibi aşağıda veriyoruz;
-Müzik yolculuğunuz hakkında biraz bilgi verir misiniz, müziğe başlamanızda hangi etken veya etmenler etkileyici oldu?
"ŞAKIRO'YU EVDE CANLI DİNLEDİM"
Müzik yolculuğuma nasıl ve nerede başladım sorusuna vereceğim kesin bir tarih ve yer yok gibi. Bu bir sürecin başlangıcı ise çocukluğum-70’li yıllar ve Bismil diyebilirim. O yıllarda çoğu evlerde teyp ve bantlar vardı. Bizim evde de bol bol Serhat dengbêjleri dinlenirdi; Şakıro, Hüseyno, Zahıro gibi. Aslen Muşlu olduğumuz için daha çok bu dengbêjler dinlenirdi. Muş’tan Diyarbakır’a daha sonra Bismil’e gelişimiz o yıllara rastlar. Hatta Şakır’o yanılmıyorsam yıl 71 veya 72 idi, bizim eve misafirliğe gelmişti, o zaman onu canlı dinleme olanağı bulmuştum. Yine ilkokulda öğretmenlerim bana şarkılar söyletirdi, merakım varmış demek ki o zamandan.
"ANNEM MEM Û ZÎN'Î ANLATIRDI"
Annem Mem û Zîn’i, bize anlatırken- Siyabend û Xecê, Mirza Mihemmed vb. bazı kısımları da müzikal olarak anlatırdı. Ha bu arada biz daha Muş’ta köyde iken babam köyde ilk radyoyu alan kişiydi. Akşamları evimiz misafirlerle dolardı radyoyu dinlemek için, özellikle Kürdçe saati zamanında Erivan radyosunu. O yıllardan kalma Kawîs Axa’nın melodileri hala kulağımda.
"ŞİVAN İLE BİRLİKTE KÜRDÇE MÜZİĞE İLGİM ARTTI"
70’li yılların ikinci yarısından sonra Şıvan’ı dinlemeye başladığımda Kürdçe müziğe olan ilgim bir hayli arttı. Çünkü o müzikte saz da vardı dengbêj müziklerinden farklı olarak. İlerleyen zamanda Aram Tigran, Mihimmed Şêxo, Tehsîn Taha benim müzik tarzım üzerinde bir hayli etkili olacaklardı. Mihimed Arif Cizirî, Hesen Cizirî, Seîd Gabbarî, Seîd Yûsif, Şêrînê, Meryem Xan gibi Kürd sanatçılarını da severek dinlerdim.
Yine 70’li yıllarda Bismil’de DDKD Derneği vardı. Çocuk yaşta olmama karşın ağabeylerimin de orada olması nedeniyle ben de giderdim, artık ortaokuldaydım. Şıvan’ın Way Li Min şarkısını ezberlemiş orda topluluk önünde ilk okuduğumda beni nereye koyacaklarını bilemediler. Büyük bir beğeni almış çok popüler olmuştum. Müzik serüvenimi özetle anlattığımda müziğe nerede ve ne zaman başladığım kararını da sizlere bırakacağım.
-Öğretmenlik ile müziği daha doğrusu Kürtçe Müziği bir arada götürmek zor olmadı mı?
"YASAKLAR, KİM OLDUĞUMU, DİLİMİ UNUTMAMAMI SAĞLIYOR, GÜÇ VERİYORDU"
1980, 12 Eylül Darbesi olduğunda liseyi yeni bitirmiştim. Bütün dernekler kapatılmıştı. Kürdçe kasetleri dinlemek artık afyon gibiydi. O yüzden herkes kasetlerini ya yakmış, ya da torağa gömmüştü. Benim müzik aşkım bunları yapmama tabi ki engel olacaktı. Kasetleri gizli gizli dinlemeye devam ediyordum. Bu bana kim olduğumu, dilimi, kültürümü, müziğimi unutmamamı sağlıyor, güç veriyordu. Dolayısıyla müzik çalışmalarımı sürdürüyordum.
AĞABEYDEN İLK ENSTRÜMAN
1981’de Van 100. Yıl Üniversites’ini kazanıp oraya gitmiştim. İlk enstrümanımı ki tarçüştü ağabeyim Kutbettin Bismil’de onu birinden satın almıştı bana. Sonra Cümbüş almıştım. Cümbüşümü de Van’a beraberimde götürmüştüm. Orada müzik çalışmalarım arkadaşlarımla kiraladığımız bir evde devam etti.
İLK SAHNE, 1983'TE
1983 yılının yaz aylarıydı ki öğretmenliğe başlamamdan bir kaç ay önceydi. Bismil'de Halil Aslan ruhu şad olsun, bana düğünlere beraber gitmemizi önerdi. O bağlama ben cümbüş çalacaktım. Kafamda evirdim çevirdim nasıl olacak diye. Çünkü bana "Sen öğretmen olacaksın ve Kürdçe şarkılar okursan seni tutuklarlar" diyordu çevrem. Ama müzik aşkı o kadar baskındı ki bunları duymazdan geldim ve teklifi kabul ettim. Profesyonel olarak o yıl başladım diyebilirim.
12 Eylül’ün tüm baskıları devam ederken ben artık Bismil ve köylerinde düğünlerde Kürdçe şarkılar söylüyordum. Bu elbetteki takdir ediliyordu ve beni çok seviyorlardı. Zorlukları ve tehlikesi mi elbette vardı. Ama bu beni yıldıramazdı. Düğünlerde gözcülerimiz olurdu hep. Polis arabası gelirse haber verirlerdi çoğunlukla, ben de ya şarkıyı keser, sadece cümbüş çalardım, ya da mümkünse Türkçe’ye çevirirdim.
- Darbe dönemini yaşadınız sonraki OHAL sürecini de yaşayanlardan birisiniz, zor ve sıkıntılı olsa gerek? Varsa unutamadığınız bir anıyı yazabilir misiniz?
"XOCA XOCA POLİİİSS.."
Yukarıda da anlattığım gibi tabi ki kolay değildi. Böyle diye de vazgeçecek değildim. Bir gün yine bir düğündeydik. Aram’ın, "Gul Şêrînê Gul Nazê" şarkısını söylüyordum. Sanırım gözcülerimiz biraz geç kalmışlardı beni uyarmak için. Bana darbuka çalan ve Bismil’in de maskotu diyebileceğimiz belki de olanakları olsaydı rahatlıkla stand ap yapabilecek yetenekte olan arkadaşım Ergün Ertaş, "Xoca xoca poliiis!" diye uyardı beni. Ben hemen o şarkının Türkçe’ye çevrilmiş hali olan ‘’Vay vay vay vay Tosuno, yayla da yaylasıno…’’ şarkısına çevirdim. Tabi ki bu olay Ergün için iyi bir malzeme oldu bana takılmak için.
Polis gelince enstrümanlarımızı bırakıp kalabalığa karıştığımız, Diyarbakır’da polis gelince damda yaptığımız bir düğünde, damdan dama atlayıp kaçtığımız, polislerden cop yediğimiz zamanlar da oldu tabi ki.
- Bütün olumsuz dönemlerde dahi hep Diyarbakır'da kaldınız, Kürd bir sanatçı için yada daha çok ağırlıklı olarak Kürdçe şarkı söyleyen bir sanatçı için kolay bir iş olmasa gerek...
"HANGİ DİLDE SANAT YAPIYORSAN O DİLİN SANATÇISISIN"
Özellikle şunu belirtmek istiyorum. Müzik evrenseldir; dili melodidir, melodiden duyulan hazdır, insana verdiği duygudur. Bu anlamda sahnelerimde sevdiğim Türkçe şarkıları, türküleri de söylemişimdir. Bir albüm çalışmam Kürdçe’nin yanı sıra Türkçe, Arapça, Ermenice şarkıları da içermektedir. Ama ben kendimi Kürd müzisyeni olarak görürüm. Kürd müziğine hizmet ediyorum; çünkü o kaynaktan beslendim, o şarkılarda daha fazla duygulanırım, daha iyi yorumladığımı da dinleyicilerim söylerler. Hangi dile hizmet veriyorsanız siz o dilin sanatçısı, müzisyeni, ya da edebiyatçısı olursunuz, kökeniniz ne olursa olsun. İşin kolay ve zor kısmına gelince bunu uzun uzun anlatmama gerek yok sanırım. Anlatırsam malumun ilamı olur.
- Müziğinizde daha çok ut ve cümbüş kullandınız. Özel bir sebebi var mı? Yoksa bir Kürd sanatçıdan mı etkilendiniz?
"ARAM TİGRAN VE CÜMBÜŞ BENİ ÇOK ETKİLEDİ"
Yukarıda da anlatmıştım en çok etkilendiğim sanatçıları. Bunlardan biri Aram Tigran ve cümbüş çalan bir sanatçı evet cümbüşü ondan etkilendim. Daha sonraları udun yumuşak tınısının sesime daha iyi eşlik ettiğini gördüm. Bunu da bir bilgi olarak aktarayım: Aram önceleri ud çalardı Kamışlo’da olduğu dönemlerde, sonra cümbüşe geçiş yapmış.
- Sanat hayatınızda 40 yılı geride bıraktınız. Geriye dönüp baktığınızda, keşke yapmasaydım veya keşke yapsaydım dediğiniz bir hatıranız var mı?
Ben bugüne kadar yaptıklarımı bilerek ve isteyerek yaptım. Pişmanlıklarım yok bu anlamda. Ama daha iyisini yapabilir miydim diye bazen kendimi gözden geçirmiyor değilim. Fakat mutluyum Kürd Müziği serüvenimden.
- Son eseriniz varsa hikâyesini dinlemek isteriz.
DARA AZADÎYÊ YAYINDA, HÊZ BİR KAÇ GÜN SONRA...
Müzik çalışmalarım devam ediyor; Müzisyenlikten emekli olmak diye bir şey yok, o duygu ölünceye kadar devam eder. En son iki single yaptım biri yayınlandı; "Dara Azadiyê" şu an digital platformlarda yayınlanıyor. Diğeri "Hez" birkaç güne yayında olur, bütün dijital platformlarda. Her iki şarkının söz ve müziği kardeşim Xiyasedîn Stêrk’e ait. Farklı bir tarz denedim umarım beğenilir.
40. SANAT YILINA GÖRKEMLİ BİR KONSER
40. Sanat yılı nedeniyle, Diyarbakır'da unutulmayacak bir konser vermeyi umuyorum. Bunun için ayrıca gündemde olan ve çok önemsediğim bir projem için kaynak arayışı içerisindeyim. Kürd Müziği adına önemli bir kazanım elde edeceğine inandığım bu proje uluslararası arenalara taşınabilecek nitelikte. Gerçi bazı STK’larla olumlu görüşmelerimiz oldu ve projeyi çok önemsediklerini, bütün detayları tamamlamamı ve Avrupa Birliği fonları kapsamında çalışacağımızı söylemelerine rağmen daha sonraki süreçlerde sessiz kalındı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.