VİDEO - Köyümüz sisler arasında kayboluyordu

VİDEO - Köyümüz sisler arasında kayboluyordu
Yirmi üç yıldır eğitimci olarak görev yapmakta olan Şair Mustafa Irgat, köyündeki ilk üniversite mezunudur. Öğretmenlikteki ilk atama hakkında, doğduğu köyünü tercih ederek öğretmenliğe ilk adımını atar. Eğitimciliğinin yanında şiir de yazan şairin bir şiiri Remzi TEKİN tarafından bestelenmiş ve Masalcı adıyla Ferat ÜNGÜR tarafından seslendirilmiştir.

Röportaj - Mümin Ağcakaya

Sokağın son kadim taşında,

Son durağa varmak isterken

Buldum seni.

Uzat ellerini yüreğime.

Eğitimci olan Mustafa Irgat neden şiiri seçtiğini; “Basit ifadelerle konuşmayı ve hitap etmeyi, kelimeleri düz kullanmayı hiç sevmedim.” Diyerek neden şiiri seçtiğini anlatmaktadır. Şiir duyguları daha güçlü kılmaktadır. Bu yüzden şiiri; kelimelerin gücünü en iyi ve en etkili şekilde şiirde görülebileceğini, özellikle imgelerle vurgunun daha güçlü hale geldiğini düşünüyor ve bu tarzda yazmak hep ilgisini çekiyor. O yüzden edebiyat türleri içinde şiiri seçiyor.

İnsanların günlük yaşam içerisinde de birbirlerine hitap ederken sıradan kelimeleri kullanmak yerine daha naif kelimelerin kullanılmasının, birbirlerine hitap edilmesinin ilişkilerde düzeyi yükselteceğini ve duyguyu basitleştirmeden çok daha yürekten söylenmesinin sağlanacağını söylemektedir.

Aslında bu durumun halkın konuşma tarzına bakıldığında, halk içinde sözü dinlenen hoş sohbet insanların konuşmalarında ve diyaloglarında böyle bir tarzın kullanıldığını söylemek mümkün; “Bu tarz insanlar kısa ve öz konuşur ama anlamı oldukça güçlüdür konuşmalarının. Çoğu zaman konuşmasını bir hikâyeyle ilişkilendirerek sonlandırır bu tarz insanlar. Bu durum sözlü edebiyat geleneğinde de vardır.” Diyerek çocuklukta geçen yaşam öyküsünü şöyle özetlemektedir;

“Babamın babası dengbejlik sanatıyla uğraşıyormuş. Ben dünyaya gelmeden vefat etmiş. Annemin annesini gördüm. Dengbejlik tarzında söylediği şarkıları ondan dinledim. Annemin de böyle bir yönü vardı. Halen köyümüzde ikamet eden Selahattin amcam da dengbejler antolojisinde yer almış bir dengbejimizdir. Doğal olarak sözlü edebiyatın çocukluktan itibaren üzerimde oluşturduğu bir etkisi ve kazandırdığı bir birikimi vardı. Daha sonra eğitim sürecinde ve sonrasında yazılı edebiyatı okuyunca bu birikim insanda daha güçlü bir alt yapı oluşturuyor. Kişi edebiyatla uğraştığı zaman bu birikim onun ürünlerine de yansımaktadır.”

1-053.jpg

Köyde evimiz sisler arasında kaybolurdu

Aşka dair ufka zahir

Bir gecenin sonunu getiriyorduk.

Bütün yıldızlar damlarda

Çiçek açmış

“Köyde evimiz kerpiçten yapılma toprak evlerdendi. Köyümüz yüksek rakımlı bir köydü. Dağların doruklarından sisler yavaş yavaş inmeye başladığında evler sislerde kaybolmaya başlardı. Haliyle fazlasıyla kasvetli bir hava oluşurdu, evler görülmez olurdu adeta. Sisler sanki bir anda bütün köyü yutardı. Bu durum rüyalarımda bazen kâbusa dönerdi. Çocuk dünyam içinde bana bir hayalet köyü gibi yansırdı. Çocukken son derece ürkütücü gelen bu durum, korkunun yanında yüksek bir hayal gücü de kazandırdı. Daha sonra bu duygularımı; Kasvetli Sisler başlıklı şiirimde dile getirdim.”

Dağların doruklarından yeryüzüne,

Toprak evlerin oluklarına

Bir hayalet şelalesi gibi akan,

Gece lambalarını saran kasvetli sisler.

Zamanın ötesinden bugüne,

Bırakırken yine çok hazin izler.

Bir eğitimci olmanın getirdiği avantajla; Böyle bakir bir doğada ve zengin medeniyet geçmişi olan bir coğrafyada büyümek, insana kendini daha iyi ifade etme gücü ya da şeklini kazandırıyor. Dengbejlerin şarkıları ve annemin anlattığı masallarda hayal dünyamızın genişlemesine vesile olmuş, hayal dünyamıza olumlu bir katkı sunmuştur.

2-059.jpg

Aileden gelen dengbejlik, ve sanatının bölgede gece dinletilerinde yer alan dengbejler bunun getirmiş olduğu sanatsal ve kültürel ortam, coğrafyanın güzelliği, doğallığı ve vahşiliği, iklimin sertliği daha sonraki eğitim sürecinde de belli bir birikimle başka şeyleri görüp kıyasladığımda bu duygu ve düşüncelleri edebiyata dökme istemi ortaya çıktığında bunu en iyi şiirde ifade edebilirim düşüncesi ve isteği ortaya çıktı.

O dönemlerde köyde okuyan pek kimse yoktu. Köyümüz öyle şehirle bütünleşmemiş kendi özgünlüğünde bir köydü.

Soğuk ve kasvetli

Bir sonbahar akşamı

Tezek sobasının

Yürek ısıtan sıcaklığını

Hissederek doğduğumda

Alnıma sakızla tutturulmuş

Bir nazar boncuğu astılar.

Babasını erken yaşta kaybeden Mustafa Irgat 12 kardeştir. Diğer kardeşleri okumak istemiyor, biraz da koşulları uygun olmuyor. Kendisinin de okuma hevesi olduğu için annesi, Mustafa’nın okumasını çok istiyor. Köyde ilkokulu bitiren Mustafa ortaokul ve liseyi Van’da yatılı okumak zorunda kalıyor. Üniversiteyi de Van Yüzüncü Yıl’da okuyor. Sınıf öğretmenliğini ve yan dal olarak da Türk Dili ve Edebiyat bölümünü okuyor..

Okul serüvenini; “ İlkokulu bitirmiştim. Patnos da annemin dayısı vardı ve anneannem beni de oraya götürmek istedi. Onunla gittim. O zaman bir yere gittiğimizde giyebileceğimiz özel bir giysimiz yoktu.

Annem de abimin pantolonu benim için daraltmıştı. Pantolonu elde dikmişti alelade teyel dikişlerle yapmıştı bunu. Pantolonu giydim çok hoşuma gitmişti. Pantolona bakıp bakıp mutlu oluyordum. Annemin dayısının evine gittik. İlçede yaşıyorlardı ve benim bu pantolonumun dikilme şekli çok gariplerine gitmişti. Benim pantolonumla dalga geçtiler. Epey çok güldüler. Halbu ki, ben çok güzel bir pantolon olduğunu düşünüyordum. Sonrasında dayım beni oğluyla beraber götürüp bana yeni kıyafetler aldı.

Köyde yaşıyorken size verilen en küçük bir şey bile sizin çok fazla mutlu olmanıza neden olabiliyor. Çok önemsenmiş olarak kendinizi görebiliyorsunuz. Köyün sınırları dışına çıktığınızda aslında başka bir dünya varmış diyorsunuz. Bunu kendi küçük halimle gördüm. O zaman düşüncelerim farklılaşmaya başladı. Sonrasında ortaokul için Vana gittiğimde 11 ya da 12 yaşlarındaydım.”

Van’a bağlı bir köy olmasına rağmen şehre ancak ortaokula gideceği zaman, kimliğini çıkarmak için ağabeyi onu kardeşleriyle birlikte götürüyor. O döneme ilişkin aklında kalanları; “Şehri de o zaman gördüm. Ben o zaman hatırladığım. Nüfus müdürlüğünde beş kardeş korkarak köşede işlemlerimin yapılması için ağbimizi bekliyorduk. O zaman caddeleri gezmişiz, hastaneye gitmişiz onların hiçbiri aklımda kalmadı. Sadece nüfus müdürlüğünde ağbimin kimliğimizi çıkarmak için binanın önünde beş kardeş birbirimize sığınmış haldeki bekleyişimiz aklımda kalmıştır.”

koy-001.jpg

İmkânlar olursa çocuklar şanslıdır

Şu an yeni nesil çok şanslı diyoruz ama imkân sunulmadığı zaman yine şanslı değiller. Şu an kızlarıma kendi başlarına yapabilecekleri işler vermeye çalışıyorum. Çünkü ben onu kendimde gördüm. Kendi işini kendi yapma imkânı vermediğiniz zaman yaşınız kaç olursa olsun o çekingenlik üzerinizden gitmiyor. Sırf bunlar yaşanmasın diye ben çocuklarıma değişik sorumluluklar veriyorum. Mesela kızımı dershaneye yazdırmıştım. Tek minibüsle eve gelebiliyordu. Ben de onu alıyordum. Ama bazen özellikle almıyordum, tam dağılacağı zaman uzakta durup onun minibüse binmesini uzaktan gözlemliyordum. O minibüsle gidince ben de taksiyle peşinden eve gidiyordum. Üç dört gün gözlemledim. Bunu kendi başına başarabilsin, kendine öz güveni gelsin diye.

İçimde hiç büyümeyen bir çocuk var

Kalabalık bir aile ortamında büyümesine rağmen çocukluğunda oldukça mutlu olduğunu belirterek;” Ben çocukken de şimdi de mutluyum. İçimde hiç büyümeyen bir çocuk var. Zorluklarla da mücade ederek başaran biriyim. Küçükken de hep mutluydum. Geniş bir aile ortamımız ve güzel bir sevgi dağılımı vardı. Bir çocuk doğduğunda, amcalar, teyzeler, halalar o çocuğu sahiplenerek bir sevgi ortamında büyütüyorlardı. Ben böyle bir ortamda büyüdüm. Bir araya geldiğimizde çok eğlenir ve çok gülerdik. Bununda en büyük sağlayıcısı da annemdi. 12 çocuğundan 10’u yaşıyordu ve hepsini bir arada tutmasını bildi. Kardeşlerimin ve ağbilerimin birbirine bağlı olmasını sağladı.

Annenizin nasıl bir kişilik özelliği vardı?

Koruyuculuğu yüksek, mücadeleci kişiliği de ön planda olan ve asla kimseye minnet etmeyen, güçlü bir kadındı. Şuna hep hayret ederdim. Evde yaşadığınız yoksulluğa rağmen, misafir geldiğinde çok iyi donatılmış bir sofra buluyorduk. Ben bunlar neredeydi, biz niye daha önce görmedik diye şaşırırdım. O yüzden annem gelen misafire, yoksunluk görüntüsü vermemek için; bunları bir şekilde saklayan, bulup buluşturan, sürekli onurlu durmaya çalışan bizleri de onurlu ve gururlu yetiştirmeye çalışan muhteşem bir kadındı.

Mesela babamdan kalan tarlaları vefat ettiğinde kimse kimseye haksızlık yapmasın diye bütün kardeşler arasında eşit olarak paylaştırdı. 

İlk şiir kitabımı ona ithaf ettim. Çünkü okumam konusunda fazlasıyla desteği oldu.

Bölgede genel olarak feodal ataerkil ilişkiler hâkim olmasına rağmen sizin ev ortamında ana erkil ilişkiler mi ağır basıyordu?

Doğru biz biraz anaerkil ortamda büyüdük. Geçen bir filmde izledim. Adam bir kibarlık yaptı. Kadın ona seni annen büyüttü değil mi diye soruyor. Adam nereden biliyorsun? Dediğinde kadın ona; çünkü anneler çocuklarına kibar olmayı fazlasıyla kazandırıyor dedi. Gerçekten de annemiz bize naifliği fazlasıyla kazandırdı. Saygı göstermeyi, saygın olmayı kazandırdı. Bu anaerkil toplumun hem koruyucu hem sevecen hem de başkalarına saygı gösteren yumuşaklığıyla oldu aslında.

Bir eğitimci olarak ailelere çocuklarını nasıl yetiştireceği konusunda neler söylemek istersiniz?

Çok zor bir soru. Bütün ebeveynler olarak bu süreci çok sağlıklı olarak götürebildiğimizi düşünmüyorum. Çünkü çağın yeni nesil çocuklarına getirdiği avantajlar ve dezavantajlar var. Teknolojinin çok yüksek derecede hızlıca değişiyor olması çok şeyi zorluyor.

sair-001.jpg

Çocuklara kaliteli zaman ayırmak gerekiyor

Eskiden televizyon, bilgisayar ve akıllı telefonlar olmadan önce ne yapardık. Bir masada ya da ocak başında yapılan sohbetlerde hepimiz bir ararda olurduk. Şimdi herkes kendi odasına çekilerek televizyon, bilgisayar ya da akıllı telefonlarının başında zaman öldürüyor. Bu yüzden çocukları odalarından çıkarıp bir sohbete katmak zor oluyor. Psikologlarla da konuştuğumuzda şunu söylüyorlar. Çocuklar sizin davranışlarınızı taklit ederler. O yüzden bizlere örnek olun derler. Bizler de bunu sağlıklı yerine getiremiyoruz. Bizim çocuklarla beraber kitap okumamız gerekiyor. Onlarla beraber eğlenebileceğimiz, onların mutlu olacağı kaliteli bir zaman dilimi ayarlamamız gerekiyor.

Onların başarılı olacağı bir planlama yapmak gerekiyor. Özellikle bizi birbirimizden uzaklaştıran, sohbet etmemizi engelleyen, televizyon ve telefonların kullanımını azaltarak bu zaman dilimleri yaratılmalıdır.  Günde bir iki saati telefonsuz ve televizyonsuz çocuklarla birlikte sohbet ederek, kitap okuyarak geçirmek gerekiyor.

Şiirlerinizin içeriği hakkında neler söylemek istersiniz? Sizi neler etkiliyor?

Şöyle bir şey okumuştum; Hümanist insan, dünyanın öbür ucundaki başka bir insan yâda canlının acısını yüreğinde hisseden insandır diye. Ben bu ifadeye yürekten katılıyorum. Dünyanın neresinde bir acı, bir haksızlık varsa beni duygulandırıyor. Böylelikle bu duygular bir biçimde tezahür ihtiyacı doğuruyor.

Şiirlerimi kişisel, aşk, doğa ve toplumsal konular üzerinde yazmayı tercih ettim.

Ülke olarak okuma oranımız düşük. Okuma oranı düşük olunca, anlama oranı da düşük kalıyor. Edebiyata yöneliş yüzde onsa şiire yöneliş yüzde ikiye düşüyor. Az okuduğumuz için az anlıyoruz, az kavrıyoruz. Okuma korkusu yaşıyoruz. Okuyandan anlatandan, üretenden uzaklaşıyoruz, çünkü bizim tembelliğimizle yüzleşmemize sebep oluyorlar. Böyle bir süreçte şiirde tabiki ilgi görmüyor, anlam bulmuyor hayatımızda.

Bulunduğum ortamdan başka bir yere yolculuk yaptığımda bende bir hüzün oluşur. Her şeyi her yeri daha fazla gözlemliyorum böyle yolculuklarda. Böylesi durumlar, duygusal kırılmalar veya toplumsal sorunların çözülmeyişinden kaynaklı umutsuzluklar bende yazma hissi oluşturuyor.

Şiirlerinizden bazıları besteleniyor. Bu konuda nasıl bir hazırlık var?  

Dolunaylı gecelerde,

Aniden kesilen elektrik sonrası

Çekilen perdelerden

İçeri süzülen ışık gibi

Doğdun yüreğime

Her şairin şiiri bestelendiğinde mutlu olur. Sıska Kelimeler kitabımda yer alan; ‘ Sen Atıyor Şimdi Kalbim’ isimli şiirim eğitimci arkadaşımız Sayın Remzi TEKİN tarafından bestelendi. İki defa O Ses Türkiye şampiyonu olan Değerli Sanatçımız Ferat ÜNGÜR de bir klip çekerek seslendirdi.   Şiir şarkıya dönüştü ve 4 Aralıkta bütün dijital platformlarda yerini aldı. Bunun dışında birinci ve ikinci kitaptan yine Sayın Remzi TEKİN tarafından 13 şiirim daha bestelendi, düzenleme ve seslendirme çalışmaları devam ediyor.

Mustafa Irgat Kimdir?

Mustafa Irgat, 1974 yılında Van’ın Şahgeldi Köyü'nde dünyaya geldi. İlkokulu köyünde, ortaokul ve liseyi ise Van'da yatılı olarak okudu. Amatör olarak tiyatroyla ilgilendi. Birçok oyunda oynadı ve birçok oyunu yönetti. Köyünün üniversite mezunu ilk bireyi olarak memleketinin ve Diyarbakır’ın birçok okulunda öğretmenlik ve idarecilik yaptı. Halen Diyarbakır’da bir özel okulda, okul müdürü olarak görev yapmakta. Evli ve üç kız çocuğu babası olan, küçüklüğünden itibaren edebiyata ilgi duyan şair, ilk eseri “Sıska Kelimeler”in ardından “Dış Duvar Yalnızlığım” şiir kitabını yayımladı.

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum