TELDEN SANAT ESERİ YARATMAK
Mümin Ağcakaya
Bu sanata ne zaman başladınız. Sizi teşvik eden ne oldu mu? Bu ilginç fikir nasıl doğdu, nasıl geliştirdiniz?
Üniversitede ilahiyat okuyordum. Fakültenin bir bölümü ilahiyat bir bölümü de güzel sanatlardı. Güzel sanatlar sürekli dikkatimi çekiyordu. Ara ara çalışmalarına da gidip bakıyordum. Ne tür çalışmalar yapmışlar, duvarlarına neler asmışlar diye. Ama bunun öncesinde de içimde bir resim çizme hevesi vardı. Üniversitedeyken bir resim kursuna da yazıldım. Başlamayı düşündüm fakat ekonomik sebeplerden dolayı, çok rahat olmadığım için devam ettiremedim. Diyarbakır yerleştikten sonra, ekonomik olarak sorunlarımı biraz çözünce ve kafam da rahatlayınca bu işe el atma ihtiyacı duydum. Suriyeli bir ressam olan Xafur Hüseyin hoca vardı. Yağlı boya resim kursu vardı. Onun yanında 2 yıl eğitim aldım. Bu arada yaklaşık 10-15 yağlı boya tablosu yaptım. Sene sonunda da 9 arkadaş ve Xafur Hüseyin’le birlikte; Neh Dem (Dokuz Mevsim Dokuz Kadın) adıyla bir karma resim sergisi açtık. Sonrasında hocamız Almanya'ya iltica edince boşlukta kaldık. Bu işi nasıl devam ettireceğimi düşünüyordum. Üniversitede güzel sanatları okumak aklıma takılıyordu. Fakat sınavlara hazırlanmak beni resimden soğuttu. Ciddi bir stres kaynağı haline geldi. Resmi seviyor ve istiyordum ama bu stres beni resimden soğuttu. Sınava girmedim ve resmi bıraktım.
Daha sonra Seywan Saedian Hoca ile karşılaştım. Hoca İran’ın Mahabat kentindendi. Bazı yerlerde görmüştüm, Hoca'yı takip ediyordum. Resim ve heykel sergisi açma hazırlıkları yapıyordu. Hocayla resim üzerine konuştuk. Hocadan yaklaşık bir buçuk yıl kadar resim eğitimi aldım. Bu eğitim sürecinde Seywan hoca benim sanata dair ufkumu çok açtı. Daha öncesinde resim benim için bir hobi gibiydi. Aslında tam olarak ne istediğimi bilmiyordum. Resim yapmak istiyordum ama bir hedefim yoktu. Hoca bana hep;’cesur ol, cesaretli ol, büyük düşün’ diye telkinlerde bulunuyordu.
HEYKEL YAPMAYA KARAR VERİYORUM
Seywan hocayla resim olarak devam ediyorduk. Resim ile ilgileniyordum ama başarıya ulaşacağımı zannetmiyordum. Sewhan Hoca da bunun farkındaydı. Seywan Hoca; ‘Heykeli dene’ dedi. Önceleri heykel yapmak aklımda hiç yoktu. ‘Dene bir şey kaybetmezsin’ dedi. İlk heykelimi yaptığımda beğendim. Hocam da, heykeli sonradan görenler de çok beğendi. Seywan Hoca ile ne yapmak istediğime tam olarak karar verdim. Artık bu iş benim hayatımın odak noktası olacaktı. Sonra başarı duygusu heykeli daha çok sevmemi sağladı. Sonra birkaç heykel daha yaptım. Farklı arayışlar içerisine girdim. Hoca metal çalış dedi. Metal çalışmayı öğretti. Ama ben Hoca'nın etkisinde bir şeylerin ortaya çıkmasını istemediğim için, bu önerisine çok sıcak bakmadım. Farklı materyalleri de takip ediyordum. Avrupa'da tellerle yapmak çok yaygındı. Tellerin böyle zarifliği ve çekiciliği var. Duvardaki duruşu, gölgesi. Bu yüzden telle denemek istedim. Hoca şehir dışındayken bir gün atölyeden tel aldım. Evde uğraştım, bir portre yaptım ve instagramda paylaştım. Hocam oradan gördü çok beğendi ve tellerle çalışmam için cesaretlendirdi. ‘Devam etmelisin’ dedi. Tel heykellerin eskiz gibi bir duruşu var. İlk kez fotoğrafta görenler çizim zannediyor. Çizim mi bu, altına gölge mi koydun? Diyenler oluyordu. Ben galiba bilinçaltında resimle heykeli birleştirdim. Öyle düşünüyorum. Fakat resimle ilgili içimde hala bir ukte var. Başaramadığım, gelmek istediğim ama ulaşamadığım bir nokta var. Bilinçaltı böyle ikisini birleştirdi gibi. Hem çizim hem heykel gibi bir şey çıktı ortaya. Geçen sene bir sergi açacağımı hayal dahi etmiyordum. Hoca İsveç'e yerleşmeden önce atölyesini bana bırakmayı teklif etti. Atölyen olmazsa bu işi bırakırsın, evde olmaz dedi. Atölyesini olduğu gibi bana bıraktı. Bana da sonradan cazip geldi. Çünkü benim için atölye açmak zor olacaktı. Hocamın atölyesini devralarak öylece devam ettim. Şimdi öğleye kadar okulda işim bittikten sonra atölyeye geliyorum. Buradan en erken çıktığım saat 6 ya da 7 oluyor. 1 yıl boyunca evde hiç, ev yemeği yemedim diyebilirim. Son 1 ay akşam 10’da hatta 11’de bile çıktığım oluyor.
Şimdi ilk heykel sergini açtığında hocanın tepkisi nasıl oldu?
Hocam şimdi burda değil ama bir yıldır internetten diyalog halindeyiz. Şimdi bunun sonuçlarını almaya başladım. Bu sergimi açtığım zaman ona sergimin görüntülerini gönderdim. Hocam bana;’ İki yıl önce sana sergi açarsın dediğimde bana gülüyordun’ dedi. Hocamızın böyle sürekli teşvik edici, cesaret verici bir özelliği vardı. Ben; ‘Daha çok var’ derken o ise; ’Bak yavaş yavaş oluyor’ derdi.
Geleceğe ilişkin olarak nasıl bir hayaliniz var?
Şu an öğretmenlik yapıyorum; öğretmenliği ve öğrencilerimi seviyorum. Bunun yanında heykelle de uğraşıyorum. İlerde heykeltıraşlığı da bir meslek olarak yapmak isterim. Sabah uyandığımda atölyeye gelmek, akşama kadar atölyede çalışmak istiyorum. Bunun için ciddi adımlar atmayı düşünüyorum. Avrupa'da eğitim almak için çok uğraşacağım. Bunun için altyapı oluşturmaya çalışıyorum. Öncelikle dil eğitimi almaya çalışıyorum. Şu an Dicle Üniversitesinde İç Mekân Tasarımı okuyorum. Erasmus programıyla Avrupa'ya gitmeyi düşünüyorum. Orada mutlaka heykel atölyelerine giderek bir usta çırak ilişkisi şeklinde devam etmeyi düşünüyorum.
Konuları nelerden seçiyorsun?
Her şeye heykel nasıl olur, diye bakıyorum. Kafamda çok şey biriktirdim. Şahmeran yapmayı düşünüyordum. Hatta bu sergiye yetiştirmeye çalıştım ama yetişemedi. Tellerden, mitoloji ile ilgili olarak da bir çalışma yapmak istiyorum. Teknik olarak daha iyi bir noktaya geldiğimde benim için güzel bir konu olacak. Amatörlük dönemimde bu konuları harcamak istemiyorum. Her gördüğüm şeyde, telden bunun şekli nasıl olur? Diye düşünüyorum.
Mitoloji ile ilgiliniz nasıl? Sizi nasıl cezbe diyor mu?
İlgimi çekiyor. Okuduğum bölümden de kaynaklı. Bunu biraz kendi köklerimle de birleştirmek istiyorum. Şu an kaynak biriktiriyorum. Bir birikim yapmak istiyorum. Çünkü düşünce olmadan teknik, tek başına bir şey ifade etmiyor. Öncelikle araştırıyorum, teknik olarak bir noktaya geldiğimde ortaya daha profesyonel bir şey çıkarmak istiyorum.
Bu ilk çalışmalarım amatörceydi. Bunun da verdiği ayrı bir güzellik var. Ama artık ikinci bir amatör sergi açmak istemiyorum.
Mezopotamya mitolojisinin çok zengin bir yapısı var. İnsan işin içerisine girdikçe, birbirini çok besleyen konular var. Araştırdıkça, okudukça işin içine girmeye başladıkça alt yapım daha da zenginleşecek ve aklıma daha çok şey gelecektir.
Özgün bir tarzı yakalamak için ne gerekiyor?
Temelsiz hiçbir şey olmuyor. Kaynaktan ne kadar iyi beslenirseniz, o kadar zenginleşir ve özgünlükleri yakalayabilirsiniz. Özgün figürler ortaya çıkarabilirsiniz. Alt yapınız zayıf olursa ancak ortaya taklitler çıkar.
Geçmiş kültürel zenginliklerden faydalanamazsınız çok güçlü eserler ortaya çıkaramazsınız. Öncelikle iyi bir birikim sağlamak gerekiyor. Birikim sağlamadan yapılacak hiçbir sanat dalında özgünlükler yaratamazsınız.
Sanatınızı mitolojiden başka nasıl beslemek istiyorsunuz?
Sanata resimle başladım ama heykelle devam ettiriyorum.
Sadece bir alana yoğunlaşmak diye bir şey olmuyor. Özellikle sulu boyayı çok seviyorum. Resim de beni besleyen bir şey. O anki ruh haliniz ne ise onu hissediyorsanız ona göre bir şeyler ortaya çıkıyor.
Öğretmen olarak tercihinizi Diyarbakır'dan yana yaptınız. 2011 yılından beri Diyarbakır’da kalıyorsunuz. Birçok kenti de gezip gördünüz. Diyarbakır’la karşılaştırdığınızda neler söylemek istersiniz?
Diyarbakır bana çok hitap eden bir şehir. Burada hem bir büyükşehir imkânlarında yaşıyorum hem de küçük bir şehrin samimiyetin buluyorum. Burası kendimi yeniden oluşturduğum bir şehir oldu. Bu şehirden beslendim bunu biliyorum. Potansiyeli olan bir şehirdir. İnsana ilham olacak o kadar çok şey var ki, Yeter ki bakmasını ve yakalamasın bil.
Serginiz için nasıl tepkiler aldınız?
Sergiye bu kadar katılım beklemiyordum. Emeğe çok değer veren bir şehir. Mesela sokakta esnaftan bir yardım istesen hemen çok çabuk yardımcı oluyorlar. Ben bilerek diğer tercihler arasında Diyarbakır’ı tercih ettim. Diyarbakır’a geldiğimde beni ilk çarpan Sur’lar oldu. Surları gördüğüm an dedim ki; Diyarbakır’da yaşayacağım. 8 yıldır hala Sur’lara, Sur içine gidip hala oralarda nefes alıyorum. Buralar büyük bir tarihi geçmişe sahip olduğu için insana nefes aldırıyor. Her fırsatta mutlaka gidip geziyorum. Ulu Camiye her gittiğimde, o avluda oturduğumda, farklı bir maneviyat hissediyorum. Mesela Cahit Sıtkı’nın müze evine gittiğimde diyorum ki; ‘Evet bu evde şair olunur’ diyorum. Bu atmosferi birçok yerde hissedebiliyorsun.
Size ilham olmada kentin katkısı nasıl oluyor?
Kentin sanatsal açısından ciddi bir potansiyeli var. Görüştüğüm birçok insanın bu konuda algısı çok açık. İçinde bulunduğunuz atmosfer sizi çok Çabuk etkiliyor. Başka bir şehirde daha küçük bir şehirde olsaydım her halde bu kadar büyük düşünemezdim. Avrupa’ya gitmeyi bu işi daha fazla büyütmeyi düşünüyorum. İçinde bulunduğum atmosfer bunları düşündürtüyor. Bir kadın olarak bir atölye açtım. İnsanlar geliyorlar görüyorlar, kaynak yapıyorum, demir taşıyorum, sanayiye gelip gidiyorum. İnsanlar buna büyük bir saygı duyuyor. Maddi manevi her açıdan destekliyorlar.
Zaman ayırdığınız için size teşekkür ediyor ve sanatınızda başarılar diliyoruz.
Bende size teşekkür ediyorum.
Habibe Daşğın Kimdir:
1987 Kars Sarıkamış ilçesinde doğdu. İlkokul, ortaokul ve lise öğrenimini İstanbul’da tamamladı. 2010 yılında Çukurova Üniversitesi İlahiyat bölümünden mezun oldu. Dokuz yıldır Diyarbakır’da öğretmenlik yapmaktadır. Karma sergisinden sonra ilk kişisel heykel sergisini A-4 resim sanat atölyesinde açtı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.