SUR'DA YASAK KALTI, ACILAR SÜRÜYOR...

SUR'DA YASAK KALTI, ACILAR SÜRÜYOR...
Diyarbakır'ın tarihi Sur İlçesi'nde 2 Aralık'ta başlayan ve 17 saatlik aradan sonra yeniden ilan edilen sokağa çıkma yasağı Gazi Caddesi'nde kaldırıldı. 28 gün süren yasağın ardından ilk kez işyerlerine gidebilen vatandaşlar, yaşadıkları sıkıntıları Tigri

Bir tarafta patlayan silahlar, öte yanda yasağın kaldırıldığı sokağa doğru koşan insanların endişeleri yüzlerinde... Sorunlar, beklentiler, umutlar aynı... Operasyona katılan güvenlik görevlileri de sivil vatandaş da aynı duyguda... Ortak beklenti bölgede yeniden aylar öncesine, yani huzurlu günlere dönülmesi...

6 ay öncesine kadar “Güneydoğu’nun Paris’i” olarak adlandırılan Diyarbakır'daki huzur ve sükunet ortamı, sıkılan kurşunlar ve patlayan bombalarla kaçmış durumda. Buralara şimdi “Savaş Alanı” diyorlar.

2 Aralık’ta tarihi Sur İlçesi'nin Dabanoğlu, Hasırlı, Fatihpaşa, Cevatpaşa, Savaş ve Cevat Yılmaz mahalleri ile Gazi Caddesi’ne ikinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağı ilan edilmişti. 9 Aralık’ta 17 saatlik aradan sonra aynı yenilenen yasaklı yerler listesindeki  Gazi Caddesi, dün sabah düştü.

Tigris Haber Gazetesi olarak Gazi Caddesi'ni dolaştık, esnafın ve halkın sorunlarını yerinde dinledik... Sur içine açılan kapılardaki polis barikatları kısmen kaldırılmış, önceki güne göre bu kez üst araması yapılmadan içeri giriyoruz.

Yasak kararının kaldırılmasından sonra kaldırımlarını adımladığımız Gazi Caddesi, savaştan çıkmış bir halde. Silah ve patlama sesleri hala geliyor. Dükkanlar yarı açık, bazıları aç-kapa yapıyor. Günler sonra kentin en işlek caddesine gelen vatandaşlar ise tedirgin.

Öyle ki bu sadece bakışlarda değil söylemlere de yansımış. Silah sesleri arasında koşan insanlar kendini seslerin geldiği yönden hemen uzaklaştırıyor. Arkasına çamur sıçarmış mı yerine silah isabet etmiş mi diyenler bile oluyor?  Evet bunları yazmak acı ama Sur'daki gerçeklik bu..

Fotoğraf çekmeye başlıyoruz, polis bir anda basın kartlarımızı istiyor. Sarı basın kartını gördükten sonra normal kimlikleri de görmek istiyor. Polisin gözlerine bakınca, endişeyi, şaşkınlığı görmemek elde değil. Biraz daha Suriçi’ne doğru ilerliyoruz. Evlerine girmeye çalışan halkın fotoğrafını çekince, bu defa onların tepkisiyle karşılaşıyoruz...

"Çekme fotoğrafımızı. Acılarımızı çekerek, bizi rezil etmek mi istiyorsun? sil o resimleri?..." Kimse çekinmek istemiyor. Silah ve patlama seslerinin geldiği sokağın 50 metre ötesinde, öfkeleri yüzünden okunan vatandaşın "Gidin diyorlar, bizi çekmeyin siyasetçilerimizi çekin onlar, bizi neden bu duruma getirdiler onlar açıklasın. Bir diğeri yaklaşıyor; aç bakayım fotoğraflarını, bak beni çekmişsen başıma bir şey gelirse sizden bilirim" sözleri yankılanıyor. Mecburen siliyoruz.

BİR KAHVEHANEDE ENDİŞELİ BEKLEYİŞ

Az öteye doğru yürüyoruz, silahlar yine patlamaya başlıyor. Seri silah sesleri artınca koşarak bir kahvehaneye sığınıyoruz. Ulu cami civarında bulunan kahvehaneye doluşuyoruz.  Herkes şaşkın, herkes bir birine bakıyor. "Yaralanan oldu mu?" diye sesleniyor biri. Neyse ki sıkılan mermilerden kimse yaralanmıyor. Akli dengesi yerinde olmayan Mizgin, uzun süre görmediği bir yakınını görüp boynuna sarılıyor. Kahkahası kahvehanede olanların yüzüne tebessüm oluşturuyor. Biz de o sevinci fotoğraflıyoruz. Ancak bu kez hiç kimse fotoğrafımızı çekme diye tepki göstermiyor...

Bir süre sonra taze tavşan kanı çaylarımız uzatılıyor. tam o anda bir patlama sesi daha duyuluyor. Herkes şaşkın! Yaşlı amca söze başlıyor;  "Gençler siz ölmeyin, kimse ölmesin, size gelecek tüm kurşunlar biz yaşlılara gelsin..." Sessizlik! Biz de hemen ona doğru yaklaşıp dinlemeye başlıyoruz. 80 yaşındaki Ahmet Ergün, bizimle çay tadında ayak üstü sohbete koyuluyor. Meclis'e sesleniyor: "Ölerek, öldürülerek bir yere varamayız. İnsan öldürülerek bitmez. Tüm halklar tüm insanlar ölse de tekrar topraktan dünyaya geleceğiz. Kurşunlar doğmaya engel değildir."

O konuştukça hikayesi de ortaya çıkıyor. Senaryo değil, hayatının gerçek hikayesi... "Amca anlat, biz de yazalım" derken, gözleri yaşarıyor Sur'da evinin olduğunu söyleyince... Ahmet amca elindeki bastona yüzünü dayayarak anlatmaya başlıyor: 19 gün eşim Cemile'yle birlikte evin bodrum katında yaşadık. Silahlar, bombalar arasında yaşam sürdük. Eşim çok hastaydı, bir anda fenalaştı. Ben de 112 ve 155'i aradım. Adresi verdim. Onlar gelemeyeceklerini söylediler, ben de 'eşim kalp krizi' geçiriyor dedim. Sonra '8 metreye kadar gelebiliriz' dediler. Ben de eşime ait tekerlekli sandalyeyi alıp sokaktan çıkmaya çalıştım. Silahlar patlıyordu. Sokağın başına gelince eşimi hemen hastaneye kaldırdık. Devlet Hastanesi'ne gelince eşimi hemen gözetim altına aldılar. Doktorlar çok ilgilendi. Bana bir kadın yakınını çağır, sen git dediler. Ben de kimsemin olmadığını söyledim. Doktorlar 'amca o bize emanet merak etme, durumu iyiye gidiyor' dediler. Sonra, eşim iyileşti, ancak ben erkek olarak odasında kalamadım. Kimsem olmadığı için başında duracak kimse de olmadığı için odasında kalamadım. Baktım zor durumdayım. Eşimin biletini kesip uçakla İstanbul'da olan yakınlarıma gönderdi.  Durumunun iyi olduğunu söylediler. Ben de kaldırılan yasak sonrasında evsiz, barksız geziyorum. Bir gün arkadaşıma, bir gün de diğer arkadaşıma gidiyorum. Dün bir ev tuttum. Kirası 500 TL'den; evde erzak, eşya olmadığı için yeniden Sur içine geldim. Battaniye almak istiyorum ama giriş yasak oğul... Gençler ölmesin, biz yaşlılar ölmeye hazırız. Dua ediyoruz, Allah için barışı getirsinler" diye hüzünle gözlerimize bakıyor...

Buz kesen bu konuşmadan sonra 78 yaşında Mehmet Yılmaz söze başlıyor: "Ben Dicle Nehri'nin üzerinde bulunan Fiskaya semtinde oturuyorum. Geçen aylarda oğlumu evlendirdim. Sur içinde bir esnaf arkadaşımdan taksitle eşya almıştım. Borcum vardı, giriş/çıkış olmadığı için bir türlü gelemedim. Bugün yasağın kalktı geldim, baktım yine olaylar var. 700 TL borcunu ödedim, yüzü güldü. Şuan Allah'tan başka kimseye borcum kalmadı. Şimdi bu kadar ölen gencin, insanın, polisin vicdan borcunu kim verecek?"

HABER: AZİZ FİDANCI

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.