PAK Başkanı Özçelik: “Rojava’da Kürtlerin elinde silah olmasaydı soykırım olurdu”

PAK Başkanı Özçelik:  “Rojava’da Kürtlerin elinde silah olmasaydı soykırım olurdu”
Merkezi Diyarbakır’da bulunan Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK) Genel Başkanı Mustafa Özçelik, bölgede yaşanan çatışma ve yasaklara ilişkin gazetemize yaptığı açıklamaların devamı bugünkü gazetemizde.

DTK’nin öz yönetim talebini eleştiren Özçelik, “ DTK bir kongre yaptı ve 14 madde ilan ettiler. Nedir bu 14 madde, aslında Avrupa yerel yönetimlere özerklik şartıdır. Türkiye’nin Avrupa yerel yönetimler özerklik şartına koyduğu şerhler var bunlar kaldırılır ve bu sorun çözülür. Bunun için hendeklere, barikatlara gerek yok, bu şerhler sivil eylemlerle, diplomasiyle, demokratik mücadeleyle kaldırılır” şeklinde konuştu.

Devletin şiddet siyasetiyle Kürt sorununu çözemeyeceğinin altını çizen Özçelik, Kürt sorununun sahibi olduklarını ve yeni bir çözüm sürecinin başlatılması gerektiğini söyledi. PKK’nin tek taraflı da olsa çekilmesi ve şiddeti durdurmasının Kürtlerin yararına olacağını söyleyen Özçelik, “ O zaman devlet şiddete devam ederse bir nevi ofsayda düşer. Devlet şiddeti durdurmuyorsa bu sefer bütün Kürtler yekvücut olup devletin şiddeti durdurması için karşı çıkar. Ve böylece şiddeti durdurma iradesinin toplumsal tabanı daha güçlü olmuş olur” diye konuştu.

Yeni Çözüm sürecinde hükümetin muhatap yaklaşımını ve 10 maddelik planını eleştiren Özçelik, “Yeni bir çözüm süreci olmalı ve bu süreç üçayaklı olmalı. Türk devleti, bütün Kürt siyasal parti kesimleri ve toplumsal güçleri ve uluslararası garantörler. Nasıl ki 3 yıl boyunca sadece devlet ve PKK görüşmesi yanlış idiyse bundan sonra PKK’siz, HDP’siz bir görüşme de ne mümkündür ne reeldir ne de doğrudur. 5 milyon oy alan bir partiyi görmemek meseleyi tiyatroya dönüştürür” dedi.

“ Devletin imha, savaş, katliam, öldürme siyasetiyle Kürt sorununu çözemeyeceğini görmesi lazım”

Şuanda halkın büyük çoğunluğu, savaşın, çatışmanın Kürtlerin yararına olmadığını, var olan kazanımları gerilettiğini çok net görüyor. Haziran ve Kasım seçimleri arasındaki 1 milyonluk kayıpta bunu görebiliyoruz. Ve Kasım’dan bu yana geçen süreçte bu kayıp daha da artmıştır. Kürtler siyaseten güçlendiğinde Kürtleri şiddete yöneltmek ve şiddetle önünü kesmek devletin 90 yıldır zaman zaman başvurduğu bir yöntemdir. Devlet bunda başarılı olacak mı hayır, Cizre’de 30 değil 300 katliam da yapsa bunu başaramaz. 90’lı yıllarda faili meçhul adı altında 17 bin insanı öldürdü, 5 bin köy boşaltıldı. O gün 2 tane belediye yoktu, şu an 100 tane belediye var. Demek ki, devletin izlediği siyaset de çözümsüzlük siyasetidir. Devletin kesinlikle bu çatışmalardan bir şey kazanamayacağını görmesi lazım. Bugünkü, ezeceğiz, bitireceğiz, temizleyeceğiz sözlerinin altındaki imzayı kaldırın bu sözlerin Türkeş’e mi, Kenan Evren’e mi, Ecevit’e mi, Demirel’e mi, Esat Oktay Yıldıran’a mı ait olduğunu kestiremezsiniz. Onun için, devletin imha, savaş, katliam, öldürme siyasetiyle Kürt sorununu çözemeyeceğini görmesi lazım.

“Kürt meselesi sadece PKK’nin meselesi değildir”

Bugün yeni bir çözüm süreci lazım. Üç yıl boyunca sadece PKK ve devlet görüştü, Kürt meselesi sadece PKK’nin meselesi değildir. Kürt ve Kürdistan meselesi bütünlüklü Kürdistan toplumunun en geniş siyasal toplumsal kesimlerinin meselesidir. Onun için de bütün kesimlerinin muhatap alınması gerekir, sadece PKK’nin değil. Ve şuan çözüm süreci adı altındaki süreç bitti ama o süreçte kimin ne yaptığını bugün bilmiyoruz. Yeni bir çözüm süreci olmalı ve bu süreç üçayaklı olmalı. Türk devleti, bütün Kürt siyasal parti kesimleri ve toplumsal güçleri ve uluslararası garantörler. Nasıl ki 3 yıl boyunca sadece devlet ve PKK görüşmesi yanlış idiyse bundan sonra PKK’siz, HDP’siz bir görüşme de ne mümkündür ne reeldir ne de doğrudur. 5 milyon oy alan bir partiyi görmemek meseleyi tiyatroya dönüştürür. Devlet bu siyasetten vazgeçmeli, bütün Kürt partileri ile toplumsal karşılığı olan kesimlerle, uluslar arası garantörlerin gözetiminde masaya oturulmalı, kısa, orta ve uzun vadede programlar belirlenmelidir. Önce Kürtlerin acil talepleri karşılanmalıdır. Savaş dursun, zindanlar boşalsın, savaşan güçlerin rahat bir şekilde ülkeye dönebileceği zeminler oluşturulsun. Yurtdışındaki sürgünlerin gelebileceği zeminler, bunun ekonomik, siyasal, yasal güvenceleri oluşturulsun. Anadilde eğitim hakkı yasal anayasal güvencelere kavuşturulsun. Kürtçe resmi dil olsun. Kürt ve Kürdistan sözcükleri anayasal ve yasal güvencelere kavuşturulsun.  Kürtlerin kendi kendilerini yönetebilecekleri statü hakları en azından prensip olarak kabul edilsin, anayasal güvenceye kavuşturulsun.  Bütün bunları içeren güncel bir program başlatılır, savaşın tahribatları ve sonuçları ortadan kaldırılır. Ve bütün bunlar için de her şeyden önce ateşkes ve yeni bir süreç diyoruz.

“Rojava’da Kürtlerin elinde silah olmasaydı şu anda bir soykırım ile karşı karşıyaydılar”

Tabii ki, çatışmaların kalıcı olarak sonlandırılmasını Kuzey Kürdistan için söylüyoruz, Rojava için bunu söylemiyoruz. Rojava Kürdistan’ında Kürtlerin elinde silah olmasaydı şu anda bir soykırım ile karşı karşıyaydılar. Güneyde Kürtlerin elinde silah olmasaydı Güneyde federe devlet kendisini koruyamazdı. O nedenle gerçekçi olmak lazım, bazen savaş kapıya geldiğinde kendinizi savunmak zorunda kalırsınız. Ama bugün Kuzey Kürdistan’da şu anki atmosferde Kürtlerin buna ihtiyaçları olmadığını çok net söylüyorum. Savaşı istemiyoruz ama temel ulusal haklarımızı devletin savaşa endeksleme hakkı yoktur. Bu noktada devlette ciddi bir mantalite değişikliğine ihtiyaç vardır. Güney Kürdistan’da bir bağımsızlık referandumu süreci yaşanacak. Biz PAK olarak Güney Kürdistan’ın bağımsızlığının artık sadece siyasi bir talep değil; aslında bir zorunluluk halini almaya başladığını söylüyoruz. Bu nedenle de Güney Kürdistan’ın bağımsızlığını destekliyoruz, tüm dünya Kürtleri desteklemelidirler diyoruz.

“Çatışmaların Kürdistan’daki siyaset zeminini yok ettiğini söyledik”

 Biz PAK olarak, çatışmalar başladığından bu yana çatışmaların durdurulması için bir dizi görüşme gerçekleştirdik. İlk olarak 6 parti bir araya geldik ve PAK olarak da şunu söyledik bu çatışmalar Kürdistan halkının yararına değil. Ve bu 6 partiyle birlikte uluslararası diplomatik ilişkilere girdik. Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonuyla görüştük. Amerikan Konsolosluğuyla, Kanada Büyükelçiliğiyle görüştük. Kürdistan’daki neredeyse bütün STK’larla görüştük. İşadamı örgütleriyle, sendikalarla, barolarla görüştük. DTK’yla,   siyasal partilerle görüştük. Üç dört kez açık alanda eylemler düzenledik. ‘Savaşa hayır, Kürdistan’a evet’ dedik. Çatışmaların Kürdistan’daki siyaset zeminini yok ettiğini söyledik. Konferans düzenleme amaçlarımızdan biri de buydu; güçlü bir sesle, yaşanan çatışmalar, kırımlara, katliamlara da hayır demekti. PKK’ye de bu çatışmalara kendi cephenden zemin hazırlama demekti. Konferansın açılış konuşmasında, yaşanan tahribatların, sokağa çıkma yasakları, okulların kapatılması, açlıklar, ölümler, cenazelerin kaldırılamaması konularında çok net vurgularımız oldu.

 

“Biz bir partiyiz ve parti olarak da devlet ve PKK arasında arabulucu değiliz, tarafız”

Bu ülke bizimdir ve biz PAK olarak kendimizi bir seyirci, bir sivil toplum örgütü, arabulucu olarak görmüyoruz. Biz bir partiyiz ve parti olarak da devlet ve PKK arasında arabulucu değiliz, tarafız. Taraf olarak elbette ki mücadeleyi yoğunlaştırmamız gerek ama bir gerçeklik var 30 yıldır Kürt siyasetinde zemin çok çorak. Tek seslilik var, PKK tek başına var ve zemin de alabildiğine daralmış. Toplumsal taban oluşturmak, fikirlerimize, siyasetimize uygun çalışma yapmak lazım. Biz çok net söylüyoruz, binlerce insan otuz yıldır ülkelerinin özgürlüğü için hayatlarını feda ettiler. Şehit olan insanlar gerçekten de inandıkları için gittiler. Bugün onların inançları yerine, ‘ulus devlet dönemi bitmiştir, ortak vatan, demokratik cumhuriyet, demokratik ulus’ gibi belgiler bu değere bu bedellere denk düşen tespitler değildir.

“Gücümüze göre bu savaşa, çatışmalara, ölümlere hayır diyeceğiz”

Biz yeni bir partiyiz ve hayalci değiliz ama gücümüze göre bu savaşa, çatışmalara, ölümlere hayır diyeceğiz. PKK’nin de savaşı durdurup siyasal, demokratik mücadele zeminlerini güçlendirmesi için çalışmalarımızı yürüteceğiz. Olanaklar oluştuğunda, HDP ile de devletle de Kürdistan hükümetiyle de görüşüp bu konudaki tutumumuzu açıklayacağız. 

“Sivil itaatsizlik eylemleri yaptık”

Kendim Mardin Derik’liyim. Mardin Derik’te de sokağa çıkma yasağı ve abluka vardı. Biz, İstanbul, İzmir, Adana, Mersin Derikliler Derneklerinin düzenlediği bir etkinlik vardı; biz de katıldık. Derik’e girmek üzere bütün şehirlerden gelen Derikliler olarak Derik’in girişine doğru yürüdük. Askerler saldırdı, gazlı saldırılarla bırakmadı ama ertesi gün sokağa çıkma yasağı kaldırıldı. Cizre’ye, Lice’ye, Silopi’ye, çatışmalar daha başlamadan önce de gittik. Cizre’de yaşanan sokağa çıkma yasakları sonrası yaşanan tahribatları yerinde görmek için PAK heyetti olarak gittik. HDP ve Alman Yeşiller Partisi heyetiyle oraları gezdik. Sivil itaatsizlik eylemleri olarak Diyarbakır, İstanbul, Van, Muş’ta kendi gücümüze göre kitlesel eylemler yaptık.

“PKK önce tek taraflı bile çekilse, şiddeti durdursa Kürtlerin yararınadır”

Bir gerçek var, şuanda sorunun tanımlanması konusunda bir ayrım var. Devlet saldırıyor ama PKK’nin şehirlerde yaptığı çatışmalar da bize zarar veriyor ve biz bu ayrımı yapıyoruz. Eğer biz bu ayrımı yapmadan sorunu tanımlarsak eksik ve yanlış tanımlarız. Hatta ve hatta biz çok net söylüyoruz, mademki şuandaki hendek ve barikatlar, yüz belediyenin olduğu bir yerde sadece iki üç yerde var o zaman demek ki bu işte bir terslik var. Demek ki burada bir terslik var ve aslında bu siyasette de bir netlik yok ve fiilen de yanlıştır. Bize kalırsa PKK önce tek taraflı bile çekilse, şiddeti durdursa bu Kürtlerin yararınadır. O zaman devlet şiddete devam ederse bir nevi ofsayda düşer. Devlet şiddeti durdurmuyorsa bu sefer bütün Kürtler yekvücut olup devletin şiddeti durdurması için karşı çıkar. Ve böylece şiddeti durdurma iradesinin toplumsal tabanı daha güçlü olmuş olur.

“1500 aileye, temel yaşam maddesi desteği sunduk”

Aşağı yukarı 2,5 ay önce sokağa çıkma yasaklarının olduğu yerlerden göç eden halkın yaşadığı sorunları çözme noktasında ve göç eden halkla dayanışmak amacıyla Kürdistan partileri içinde - HDP ve Belediyeler dahil – ilk yardım kampanyasını başlatan PAK oldu. ‘Sur mağdurlarına yardım elimizi uzatalım’ kampanyasını başlattık. İlk olarak 50 100 aile ile başladık ve bugün yardımlarımız 1500 aileye ulaştı. 1500 aileye, gıda, giyim, battaniye, yatak, çocuk maması, çocuk bezi ve vb… temel yaşam maddesi desteği sunduk. Bütün bu ailelerin hepsi PAK İl örgütüne geliyorlar, isimleri ve ihtiyaçları tespit ediliyor ve yardımlar yapılıyor. Biz kendimiz bu yardımlar konusunda aracıyız, Kürt işadamları, hayırseverleri ile bağlantı kuruyoruz, ihtiyaç duyulan yardımların listesini veriyoruz ve anlaşma yapılan yerlerden vatandaşlarımızın ihtiyaçları karşılanıyor.

“Cenevre 3’te oluşan tablo Kürtlerin birleşememelerinin yarattığı ağır bir faturadır”

Şuanda Rusya da Amerika da Rojava Kürdistanında ve ikisi de bir bütün olarak Kürtlerle diyalog içinde. Ama Kürtler kendi arasında diyalog içinde değil. PYD ve ENKS önce Hevler’de, sonra Duhok’ta anlaşma imzaladılar. Ortak bir askeri, siyasi ekonomik yönetim için protokol imzaladılar ama PYD bunu uygulamadı. Orada Rojava Peşmergesi olarak bilinen ENKS askeri gücünün oraya geçmesine izin vermedi ve ortak imzalanan anlaşmaları uygulamadı. Tek parti, tek siyaset anlayışı yanlış yönelimlerdir ve siz birleşmezseniz, ortak bir program, ortak bir ses, ortak bir duruş sergilemezseniz sahada binlerce savaşçınız şehit düşer ama masada kimse size yer vermez. Cenevre 3’te oluşan tablo bir boyutuyla, Kürtlerin birleşememelerinin yarattığı ağır bir faturadır. Amerika PYD’ ye silah desteği yapıyor, PYD’yi terörist olarak görmediğini söylüyor ama Cenevre’ye gelmesi için kararlı bir tutum göstermiyor. Onun için Kürt’ün birleşmesi lazım. 91 Körfez savaşı sonrasındaki gelişmeler de gösteriyor ki, Kürtler birleştiğinde ancak muhatap alınabiliyor. O zaman Güney Kürdistan’da küçük de olsa Kürtler arasında bütünsel bir ittifak vardı ve bugün Federe bir devletleri var.  Ve bugüne kadar olan bütün gelişmeler de gösteriyor ki, eğer Suriye Kürdistan’ında Kürt siyasal güçleri, ENKS, TEV DEM diğer partiler bir araya gelip ortak bir irade oluştururlarsa dünyanın onları kabul etme şansları daha güçlü olacaktır. Onun için ilk ilaç Kürtlerin birleşmesidir.

“ Biz PAK olarak herkesle görüşmeye açığız çünkü biz bu meselenin sahibiyiz, tarafız”

Başbakan Sayın Davutoğlu’nun Mardin’de açıkladığı 10 maddenin içinde esas belirleyici olan şudur: ‘Toplum içerisinde saygınlığı olan şahsiyetlerden oluşan bir teşkilatlanmaya gidin diyeceğiz ve bu teşkilatlanmalar yaygınlaşırsa biz bunlarla diyalog içinde olacağız.’ Bu çok belirsiz, çok tehlikeli, topu taca atan ve aslında muhatapları ortadan kaldıran bir yaklaşımdır. Ne siyasal partilerden, ne siyasal güçlerden, yani bu toplumda gerçekten dünden bugüne bu işin muhatabı olan kesimlerden bahsedilmiyor. Peki, kimdir bu saygınlığı olan kişiler, Sayın Davutoğluna göre onun yakınında olan kişilerin saygınlığı vardır, başkasına göre de başka kişiler saygındır. HDP ile görüşmeyeceğiz derken başka Kürt siyasal partileriyle de görüşeceğiz noktasında da bir netlik yoktur. Herkesle görüşeceğiz deniliyor ama bu herkesin kim olduğu muğlâk bırakılıyor. Biz PAK olarak herkesle görüşmeye açığız çünkü biz bu meselenin sahibiyiz, tarafız. Ama bugün devletin 10 maddelik planının oyalama süreci 2 olacağı kanaat ve kaygısındayız.

Haber:

 
Ali ABBAS YILMAZ-ÖZEL

 

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.