İstanbul Sözleşmesi kadınlara güç veriyor
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu, İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasını istedi.
Yazılı bir açıklamayla İstanbul Sözleşmesi’nin tartışmaya açılmasına tepki gösteren TGS Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu, sözleşmenin kadınlara güç verdiğine işaret etti.
‘İstanbul Sözleşmesi’ni neden şeytanlaştırıyorsunuz?’
“Kadın-erkek eşitliğinin, evrensel hakların yerli ve millisi olmaz” başlığıyla İstanbul Sözleşmesi’nin tartışmaya açılmasına tepki gösteren TGS Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu açıklamasında şu ifadelere yer verildi: “Türkiye, 2011 yılında imzalanan İstanbul Sözleşmesi’ni 2012’de ilk kabul eden ülkedir. 2014’ten bu yana yürürlükte olan ve tam adı Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi olan sözleşmenin İstanbul adını taşıması, olumlu anlamda bir ayrıcalık olması gerekirken, sözleşmenin Türkiye’de 2020’de tartışma konusu haline getirilmesi kabul edilebilir değildir. 2011 ve 2014’te o dönemin Başbakanı olan Recep Tayyip Erdoğan tarafından TBMM'ye yollanan tasarının gerekçesinde, sözleşmenin hazırlanması ve sonuçlandırılmasında Türkiye'nin "öncü rol" oynadığına dikkat çekiliyor, sözleşmeye “taraf olunmasının ülkemize ilave bir yük getirmeyeceği ve ülkemizin gelişen uluslararası saygınlığına olumlu katkıda bulunacağı” hükümet tarafından en yüksek düzeyde ifade ediliyordu. Dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, Sözleşmeye taraf olunmasını "Önemli bir iradedir, gereğini yapmak da hepimizin görevidir" diyerek tarif ediyordu. 2020’ye geldiğimizde erkek şiddeti her geçen gün artarken, hemen her gün bir kadın öldürülürken iktidara soruyoruz: NE DEĞİŞTİ? Neden artık şiddet gören kadınların yanında durmak için, kadınları korumak için çekinceler öne sürüyorsunuz? Neden altında imzanızın bulunduğu İstanbul Sözleşmesi’ni bugün birtakım algı kampanyalarıyla şeytanlaştırıyorsunuz?”
‘Kadına yönelik şiddet haberleri bitene kadar mücadelemiz sürecektir’
Şiddete maruz kalarak yaşamını yitiren kadınların isimlerine yer verilen açıklamada, “Ceren Özdemir’in, Emine Bulut’un, Ceren Damar’ın, Ayşe Tuba Arslan’ın, Şule Çet’in, Pınar Gültekin’in, 2008’den bu yana erkekler tarafından katledilen binlerce kız kardeşimizin artık aramızda olmayışının sorumlusu, bir Kadın Bakanlığı’na ihtiyaç varken mevcut Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nı kapatıp yerine Aile ve Sosyal Bakanlığı kuran, kadını aile içine hapsederek anne ve eş olarak tarif eden, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeyi tartışan, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı giderek artan oranda günlük hayatın düzenlenmesinde söz sahibi kılan, hemen her gün polis şiddetinin sergilenmesine ses çıkarmayan hatta şiddetin emrini veren iktidardır. Türkiye Gazeteciler Sendikası, Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu olarak, iktidar yanlısı, tarikat cemaat yanlısı Türkiye medyasına da bir çift sözümüz var. Emir komuta zinciri içinde hareket ederek, meslek ahlakını unutarak, kadınların İstanbul Sözleşmesi isyanını görmezden gelerek, saklayarak, daha da kötüsü sözleşmenin karşısında saf tutarak yaptığınız yayınlar nedeniyle, öldürülen kadınların kanı sizin de elinizdedir. “Meslektaş” diyemediğimiz, hayatı dine göre, sözüm ona “örf ve adetlere” göre tasarlamanın peşinde bazı isimler tarafından yazılan yazılarda, atılan gazete manşetlerinde, başlıklarda İstanbul Sözleşmesi’nin aileyi yok ettiği iddia edilmektedir. Kadınlar yok olsun ama aile yok olmasın diyen bu zihin yapısı, karşısında kadın hareketini bulacaktır. Kadına yönelik şiddet haberleri bitene kadar mücadelemiz sürecektir” denildi.
İstanbul Sözleşmesi kadınlara güç veriyor
İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçilmemek gerektiğine işaret edilen açıklamada, “İstanbul Sözleşmesi’nin tartışmaya açılmasını değil, uygulanmasını talep ediyoruz. Çünkü biliyoruz ki İstanbul Sözleşmesi uygulansaydı bugün her biri birbirine güç verecek yüzlerce kadın hayatta olacaktı, alınmayan önlemler yüzünden nasıl da katledildiklerini anlatan haberlere fotoğraf olarak değil, sevdiklerinin albümlerinde yaşama sevinciyle dolu gülüşleriyle yer almaya devam edeceklerdi. Eğer İstanbul Sözleşmesi uygulansaydı; gazete sayfalarında, köşelerinde kadınları aşağılayan, ikincilleştiren, şiddeti hak etmiş gösteren, meşrulaştıran ifadeler “bunlar devletin korumakla yükümlü olduğu eşitlik ilkesine aykırı” denilerek incelenecekti. Kadınların hayatlarının nasıl karartılacağına ilişkin manşetler atan gazete bile diyemeyeceğimiz gazetelere “bunu yapamazsınız” denilecekti. Ve halk, İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik mesnetsiz saldırıları değil, bu sözleşmenin kadınlara güç veren maddelerini, bu sözleşmeyle eşgüdümlü çıkarılan yasaların kadınları nasıl koruduğunu daha çok okuyacak, şiddet failleri cesaretlendirilmeyecek, kadınlar “şiddet karşısında yalnız değilim” duygusunu daha çok yaşayacaktı!” ifadeleri kullanıldı. (Haber Merkezi)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.