Halk iki dağın arasına sıkışmış
Bölgede vatandaşların ‘İki dağın arasına sıkıştırıldığını’ ifade eden Ahmet Demir, referandumdan ‘Evet’ çıkmasıyla bölge siyasetinin çeşitleneceğini belirtti.
Milliyetçi Hareket Partisi Diyarbakır İl Başkanı Ahmet Demir ile referandum çalışmaları, Kürt sorunu, MHP’nin anayasa paketine desteği, OHAL ve 16 Nisan referandum sonuçlarından beklentiler üzerine konuştuk.
Öncelikle kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
‘8 Mart’tan bu yana görevimin başındayım’
1955 Ergani doğumluyum. 1975 – 76 Lise öğrenimimden sonra Ankara’ya gittim. 1977’de Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesine kayıt yaptırdım. Aynı zamanda aynı yıl Gümrük Tekel Bakanlığında işçi statüsünde göreve başladım. O yıllarda Ankara’da, Etlik Ülkü Ocakları Başkanlığı yaptım. Ülkücülerle tanışıklığım Ankara öncesidir, ilk olarak Lise yıllarımda Ergani’de Ülkü Ocaklarının kurucu üyesiydim. 1980’de Gazi’den mezun oldum. 1982 yılında ise ilk olarak Denizli Acıpayam’da öğretmenliğe başladım. İkinci görev yerim ise 1987 - 1993 arası Malatya Akçadağ Anadolu Öğretmen lisesidir. 1993 – 2000 yılları arasında Konya Ereğli’de Anadolu Öğretmen Lisesinde müdür olarak görev yaptım. MHP-DSP koalisyonu döneminde Sanayi Bakanlığına bağlı olarak Ankara’da şube müdürlüğü görevine başladım ve 2017 yılının 16 Şubatına kadar da bu görevimi sürdürdüm. Genel merkezimizin uygun görmesi ile emekliliğimden hemen sonra ise MHP Diyarbakır İl Başkanlığına atandım ve 8 Mart’tan bu yana da görevimin başındayım.
Neden MHP, neden Diyarbakır?
‘Vatandaşlar, sanki iki dağın arasına sıkıştırılmış bir vaziyette’
Ülkede siyasi gelişmelerin yarattığı, oya dönük bir kaos’un olduğu, siyasette kirli bir atmosferin oluştuğu, vatandaşlarda ise sanki iki dağın arasına sıkıştırılmış bir vaziyette yeni bir alternatif aradığı izlenimine vardım ve bu durumu fark etmemle birlikte böyle bir sorumluluğu üstendim.
Peki, MHP bölgedeki bu sıkışmışlığa alternatif olabilecek ne tür politikalar geliştirecek?
‘Bölgemizdeki sıkıntıların ırki manada bir sorundan kaynaklandığına inanmıyorum’
Diyarbakır’da neden MHP; Milliyetçi Hareket Partisinin ideolojik bir parti olarak varlığında Türk, Kürt, Alevi, Sünni ya da herhangi dini bir ayrımı benimseyen bir yapısı yok. MHP’yi bildim bileli, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra arzu edilen güçlü bir devlet yapısının oluşmayışından kaynaklı olarak Türkiye üzerinde oynanan hedeflerin önüne geçilmesi için kurulmuş bir ideolojik yapı olduğunu düşünmekteyim. MHP Türkiye siyasetinde neden gerekliydi; o güne kadar iktidarların devlet politikasında arzu edilen hizmeti yapamadıklarının tespiti ile milletin değerleri, inançları, birlik ve beraberliği adına ortaya çıkmış bir ideolojik yapıdır. Ne yazık ki, Türkiye’de siyasi iktidarlar belki de uzun süreli bir devlet politikasının oluşturulamamasından kaynaklanan sıkıntıları, içe dönük, oya dönük siyasi amaçlarla o boşluklar gittikçe büyüdü ve Türkiye üzerinde hedefi olanların müdahalesine açık hale geldi. Ben bölgemizdeki sıkıntıların ırki manada bir sorundan kaynaklandığına inanmıyorum. Ancak Türkiye üzerinde hedefi olanların böyle bir sorun varmış gibi Türkiye’nin yumuşak karnı gördükleri bu bölge üzerinden belli hesaplar içine girmişlerdir. Dolayısıyla Türkiye’de zaman zaman ırki, dini, mezhepsel manadaki ayrılıkları gündeme getirmeleri bilinçli ve kapsamlı bir hesaptır.
‘15 Temmuz başarılı olsaydı Türkiye Cumhuriyeti diye bir şey kalmayacaktı’
Mesela Fırat Kalkanı harekâtı başarılı olmasaydı, Suriye’deki politikanın küresel güçler tarafından değişik güçlerle doldurulmasının sonuçlarının Türkiye’ye zarar vereceği bir noktaya gelinmişti. Genel Başkanımızın da bu konudaki sözleri önemlidir. Sayın Devlet Bahçeli, ‘ Eğer Fırat Kalkanı harekâtı başarılı olmasa Biz Diyarbakır’ı ve ardından da Ankara’yı kaybederiz’ derken yani bu hedefin sadece bir Kürt Türk ya da sadece bölgesel bir hedef olmadığını, Diyarbakır üzerindeki hedeflerin Türkiye Cumhuriyetinin bütününe olduğunu ve çok dikkat edilmesi gerektiğini açıkça beyan etmiştir. Genel Başkanımızın sürekli olarak üzerinde durduğu güçlü ve uzun vadeli devlet politikası iktidarlar tarafından doldurulabilmiş olsaydı, sadece bölgedeki terör hadiseleri değil, neredeyse Türkiye Cumhuriyetini beyninden vuran 15 Temmuz hareketi yaşanmazdı. Eğer, 15 Temmuz başarılı olsaydı Türkiye Cumhuriyeti diye bir şey kalmayacaktı.
Siz MHP olarak bölge insanına, Kürtlere hangi politikayı sunuyorsunuz?
‘Türkiye’nin her yerinde bir iç içe geçmişlik, kaynaşmışlık vardır’
MHP’nin ortaya çıkışında Türkiye Cumhuriyeti, Türküyle, Kürdüyle, Alevisiyle, Sünnisyle, Lazı, Çerkez’iyle öyle bir ayrım yapmaksızın yeni ulusal temel üzerine kurulmuş olan devleti, milleti bir bütün olarak düşünme perspektifi ile hareket etmektedir. Dolayısıyla bir Türk ya da Kürt üzerinde bir hesap yapmıyoruz. Biz Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan herkesin birlik ve beraberliğini savunuyoruz. Yani, ben bir Kürt olarak neden MHP’deyim diye bir düşünce taşımıyorum. Ben, memleketteki sorunların temelinde Kürt Türk sorunu olduğuna inanmıyorum. Bugün Türkiye’nin her tarafına herkes yayılmış, Türk, Kürt iç içe geçmiş, sosyolojik yapısıyla, kültürüyle, müziğiyle, evlilikleriyle bir kaynaşma söz konusudur. Bu birlik ve beraberlik tabanda zaten sağlanmıştır ve bu ayrılık meselelerinin siyasi hesaplarla yapıldığını düşünüyorum. Ülkücü hareketin çıkışında bu devleti kurmuş olan herkese, ırki, dini ayrılıklar gözetilmezsizin herkese Türk milleti denilmiştir. Biz, bir Suriye, Irak değiliz; oralardaki gerçeklik başka bizdeki durum başkadır. Bizde Diyarbakır’dan çok İstanbul’da Kürtler yaşamaktadır. Antalya’da, Mersin’de, Adana’da ve Türkiye’nin her yerinde bir iç içe geçmişlik, kaynaşmışlık vardır. Ayrım yapılmaksızın Türkiye’nin her tarafında bu birlik beraberlik vardır. MHP’nin düşüncesi sadece siyasi bir fikir değil güçlü ve uzun süreli bir devlet politikasının tesis edilmesidir. Dolayısıyla bugün bu bölgede gerçekten MHP’yi düşman olarak gören insanlarımızın geleceği bile ancak MHP’nin o birlik ve beraberlik noktasındaki, o sevgi ortamında, o kucaklayıcı bakışındadır.
Kürtlerin somut hakları konusunda MHP’nin yaklaşımından bahseder misiniz?
‘Siyasi iktidarlar devletin taşıması gereken sorumluluk ile hareket etmeli’
Aslında asıl sıkıntı, Türk, Kürt arasında ayrım siyasetinin yapılmasıyla başlıyor. Hiç Bir liderin bu soruna cesaret edemediği bir dönemde ilk olarak rahmetli liderimiz Alparslan Türkeş, ‘Ben ne kadar Türksem, o kadar da Kürdüm’ ifadesini kullanmıştır. Bu düşünceyle, anlayışla hareket eden bir siyasi hareketin, bölgenin özelliklerine göre, sadece oy hesabıyla belli hesaplar içine girmeyeceği açıktır. Devleti idare eden siyasi iktidarlarımız gerçekten asıl temel üzerinden yola çıkarak hareket etselerdi, her gittikleri yere göre, Kürt, Laz, Çerkez diye değişik politikalar, vaatler yerine bölge insanının asıl ihtiyaçları üzerinden bir yaklaşım sergilenmiş olsa ve bu konuda adımlar atılmış olsaydı, bugüne kadar çekile acılar da çekilmeyecekti. Belki, iyi niyetle hareket edildi ama burada deştiğimiz bir sıkıntı doğdu. Doğu’da sadece Kürtler de yaşamıyor ki. Kürt kelimesini, devleti yönetenlerin de ağzına almasının, bu ayrımı dile getirmelerinin de ayrı bir sıkıntı yarattığını düşünüyorum. Siyasi iktidarların kesinlikle devletin taşıması gereken sorumluluk ile hareket etmesi lazım.
AK Parti hükümetinin Kürtlerin bazı hakları konusunda attığı adımlar var bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
‘Sosyal devlet ilkesi her yere herkese eşit olarak uygulanmış olsaydı’
Evet, kabul ediyorum AK Parti geldiğinde bir takım adımlar atılmış, bunun için de kendilerine teşekkür ederim ama bir lisan meselesi ya da resmi dile dönüştürme anlayışı ya da Türk Kürt ayrımı konusunda doğacak sıkıntılardan bahsediyorum. Tabii ki, geçmişte yaşanan sıkıntıların bir sosyal devlet anlayışında olmaması gerekiyordu. Bugüne kadar yaşanan sıkıntıların devletin kuruluşundan kaynaklı sıkıntılar olmadığını ama devleti yöneten siyasi iktidarların politik yaklaşımlarından kaynaklı bazı eksikliklerin, açıklıkların olduğu bir gerçek. Yoksa Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda Türk, Kürt ayrımının olduğu görüşünü kesinlikle taşımıyorum. Eğer, bunlar zamanla gerçekten bu hale getirildiyse ve bunun ciddi manada bir farklıklı olduğu düşüncesiyle yola çıkanlar olduysa bence yanlış olan budur. Bence milletin o değerleri üzerine siyaset yapılmaması lazım. Bölgedeki insanımızın derdi Kürt oluşundan ya da Kürtçe konuşmasından kaynaklanan sıkıntılardan daha ziyade bir ekonomik, sosyal, kültürel durum olduğunu görmek lazım. Sosyal devlet ilkesi her yere herkese eşit olarak uygulanmış olsaydı belki de bütün bu sıkıntılar yaşanmazdı.
MHP iktidar olsa bölgeye, Kürtlerin haklarına ilişkin hangi adımları atar?
‘Bu kirli atmosferde milletin gideceği yer belli değildir’
Bölge insanımız günü birlik yaşıyor ve geleceğe umutla bakamıyor. Bölgeye ilişkin yapılan siyaset insanlarımızın ihtiyaçları gözetilerek yapılmamış. Herkes kendi siyasi amaçları için bölge insanın sıkıntıları istismar edilmiş, herkes bölge insanının oyunu nasıl alırım telaşına düşmüş. Benim bir siyasi olmaktan öte bir vatandaş olarak, Ahmet Demir olarak üzüldüğüm nokta budur. Siyasi ayrışmaların bölgeye, ülkeye verdiği zarar ortadadır. Bu bölge insanı saf, temiz, samimi duygular içerisindedir. Eskiden insanlarımızın sözleri senetti, sözlerine güvenilirdi. Bugün öylemi, insanlarımızın değerlerini bölgede uygulanan kirli siyasetle yok ettik, bu değerleri yok etmeye, vatandaşlarımızın iyi niyetini bu hale getirmeye hakkımız yok. Bu kirli atmosferde milletin gideceği yer belli değildir.
‘Bunu kim yaparsa yapsın bu bir ihanettir’
Tabii k, öncelikle milleti bu hale getiren yanlışlıkların tespit edilmesi gerekir. Devletin, hiçbir zaman buradaki insanlar Kürt diye bölgeyi geri bıraktığını düşünmüyorum. Bizim belediyeyi kazandığımız yerlerde de kesinlikle vatandaşlarımıza hizmet noktasında herhangi bir ayrım yapılmadı. Biz, hizmet konusunda vatandaşlarımız arasında en küçük bir ayrım gözetmeyiz. Bu bakış dinimizin de gereğidir. Sosyal devlet anlayışında herhangi bir ayrım kesinlikle söz konusu olamaz. Bunu kim yaparsa yapsın bu bir ihanettir.
MHP bölgede yaklaşık 50 yıldır siyaset yapıyor ve seçimlerde aldığı oy oranı ise çok düşük, siz bu durumu neye bağlıyorsunuz?
‘Bizi bu milletin düşmanıymış gibi göstermeye çalışan insanların sayısı çok fazlaydı’
MHP’nin arzu ettiği bir iktidar ne yazık ki oluşmadı. Bir başka husus, parti ayırmaksızın söylüyorum, bizi bu milletin düşmanıymış gibi göstermeye çalışan insanların sayısı çok fazlaydı. Özellikle, Türkiye Cumhuriyeti üzerinde hedefleri olan güçler tarafından ülkücü hareket bu milletin düşmanı gibi gösterilmeye çalışılmıştır. Bölgede Türk Kürt üzerinden bir başka yerde Alevi Sünni üzerinden sorun yaratılmaya çalışılmıştır. Yani bu sadece içteki siyaset yapanların yanlış politikalarından kaynaklı değil, dıştan da destekli, yani Türkiye üzerinde planı olan dış güçlerin asıl olarak partimizi hedef aldıklarını düşünüyorum. Çünkü dış güçler, MHP’nin savunduğu gibi güçlü ve uzun vadeli bir devlet politikasını kendi çıkarları için uygun görmüyorlar. Bugün, devletimize baba diyen halk ile devletimiz arasındaki köprüler yıkılmıştır. Bunda da sorumluluk bu devleti yöneten siyasi iktidarların hatalarındadır. Türkiye’de maalesef güçlü, uzun vadeli devlet politikası, siyasi iktidarların kendi çıkarları uğruna sürekli olarak zedelenerek, yara alarak götürülmüştür. Bu da devletle halk arasında sabit tutulması gereken köprülerin yıkılmasına sebep olmuştur. Siyasi iktidarlar, sosyal devlet ilkesine uygun davranmamışlar ve halka gitmesi gereken hizmetler ulaşmamıştır. Bize göre bugüne kadar ki siyasi iktidarlar halkla devlet arasındaki ilişkilerin muhafazasının kutsallığına gerektiği kadar dikkat etmemişler, görevlerini yapmamışlardır.
‘Keşke o siyaseti uygulayan arkadaşlarımız bu noktaya getirmeselerdi’
Yine, 15 yıldır hükümet olan siyasi iktidarın da izlediği politika biraz daha ayrılıkçı bir düşünce ile vatandaşın kafasındaki soru işaretlerini büyütmüştür. Biz açık verdikçe bu açıklarımızı değerlendiren birileri olmuştur. AK Parti ilk olarak iktidar olduğunda burada çok sayıda milletvekili çıkardı. Muhafazakâr ve tek başına bir iktidar olmasından kaynaklı AKP’nin, eski iktidarlar döneminde yapılan yanlışları yapmayacakları konusunda samimi bir inancım vardı. Ancak çok kısa zamanda bölgeye hakim olan HDP’nin etnik kimlik siyaseti yaklaşımının ikisini de aynı pozisyona getirdiğini fark ettim. Keşke o siyaseti uygulayan arkadaşlarımız bu noktaya getirmeselerdi. Bu ayrışmaya müsaade etmeselerdi, bölgedeki sorunların bir ırki anlamda bakış açısından kaynaklandığını hiç ifade etmeselerdi. Devleti idare eden insanların sorumluluğu çok farklıdır. Biz, attığımız adımı, konuştuğumuz kelimenin nereye gittiğini, millete, devlete nasıl mal olacağının hesabını yapmalıyız. Bence bu noktada, o devletin sorumluluğunu paylaşan iktidar mensubu olarak söylenmemesi gereken şeyler söylendi. Mesela, Kürt kelimesinin özellikle belirtilmesi gibi.
Ama AK Parti de tek millet diyor…
‘Düne kadar öyle yanlış ifadeler kullanıldı ki’
Önce den tek millet demiyordu, AK Partinin tek millet düşüncesi ne zaman ortaya çıktı; Genel Başkanımızın artık işin ciddiyetini fark ederek mecbur kalıp bu organizasyonu başlattığı dönemde başlamıştır. Düne kadar öyle yanlış ifadeler kullanıldı ki, HDP’nin izlediği politikanın benzerini, ülkücülerin de yaptığı, ne yazık ki, devleti idare eden arkadaşlarımız tarafından ifade edilmiştir. Hiçbir zaman, o milletini seven insanların bunu hak etmediklerine inanıyorum. Devleti yönetenlerin bu konuda hassas davranması gerekir ve inşallah bundan sonra ne biz ne de onlar böyle bir siyasi ayrım şeyine gitmeyiz. Çünkü milletin birlik beraberlik duygusunu zedeleyecek, onların kafasında soru işaretleri oluşturacak söylemlerden kaçınmak gerek.
50 yıllık bir partisiniz ancak bölgede bir türlü etkili olamıyorsunuz, bunun nedeni nedir?
MHP, milletin zarar görmemsi için bugüne kadar bölgede direkt kendisi gibi düşünen insanların oluşturduğu bir hareketlilikle yola çıkmadığının ben de farkındayım. Belki de bu kırılmanın önüne geçmek, belki zamanını beklemek kaygısıyla kendisi gibi düşünen insanlar tarafından bir parti oluşumu ne yazık ki etkin bir parti oluşumu ben de göremiyorum. Belki de bölgede fiili eylem hareketlerinin yoğunluğu nedeniyle, burada doğabilecek bir rahatsızlığın dalga dalga Türkiye’ye yayılacağı ve herkese mal olacağını, bundan da bu milletin zarar göreceği düşüncesiyle çok bilinçli olarak burada aktif bir şekilde çalışma yapmayarak çok akıllı bir şekilde hareket etmek zorunda kalmıştır. Aktif bir siyasetten de öte bu aktif siyasetten kaynaklı oluşabilecek kırgınlıkların, tahribatın önüne geçmek için böyle davranmıştır. Çünkü burası fiili olarak hareketli bir alandır.
Bu noktada hükümetin bir eksikliği olduğunu mu düşünüyorsunuz?
‘Devlet beyninden vuruldu’
Eksiklikten ziyade bu milletin güçlü bir devlete ihtiyacı var. Yani, milletin hakkını hak ettiği gerçek manada vermek istiyorsa, hiçbir terör örgütünün yanlışın alet olmasını istemiyorsa, güçlü devlet ile icraatını devam ettirmelidir. Bence bu tahribatın bu noktaya gelişinin en büyük sebebi, devletin asıl yapması gereken görevini yapmaktan aciz kalmasıdır. Genel Başkanımızın güçlü devlet politikasının zorunluluğunu dile getirme ihtiyacı buradan kaynaklanıyor. Sadece bölgedeki yanlışları da baz alamayalım, bir 15 Temmuz; devlet beyninden vuruldu, bu devletin zaafından kaynaklanmadı ı? Eğer devlet gerçek anlamda görevini yapmış olsaydı, siyasi iktidarlarla o sorumluluğu paylaşan insanlarla burada gereğini yapmış olsaydı, bence bu kadar olmazdı.
MHP’nin önceki dönemlerde Başkanlık sistemine muhalefet ettiği kamuoyunca biliniyordu, ne oldu da MHP Başkanlık sistemini kendisi gündeme getirdi ve bu değişikliğe destek verdi?
‘Uzun vadeli devlet politikasının acilen gündeme getirilmesinin gereği ile ortaya atılmış bir projedir’
Konuşmamız arasında zaman zaman değindiğimiz o güçlü devlet, uzun vadeli devlet politikasının gereği olarak, çünkü bu millet öyle zafiyete uğramış bir devlet yapısını kaldıramaz. Bu milletin tarihteki rolü, inanç ve azmi bellidir. Neticede öyle bir noktaya gelindi ki, askerlerimiz içine, emniyetimiz içine sızmış ve beynimizden kurşun yiyecek duruma gelinmesi noktasında, o güçlü devlet yapısının yeniden inşa edilmesi gerektiği ihtiyacından hareketle ve bunun da başka yolu olmamasından kaynaklı böyle bir adım atıldı. Biz sadece siyaset yapmış olsaydık, sadece AKP bu işin sorumlusudur deyip, siyasi bir amaçla yola çıkmış olsaydık; Genel Başkanımız iyi ki bu projeyi en uygun zamanda dile getirdi. Dolayısıyla bu tutumumuz bir siyasi harekete, bir siyasi lidere destek olarak algılanmamalı. Bu desteğin temel amacı, uzun vadeli devlet politikasının mutlaka acilen gündeme getirilmesinin gereği ile ortaya atılmış bir projedir. Aksi takdirde gerek devlet kurumlarının içine sızmış olan o terör örgütünün gerekse de bölgede insanlarımızın hakkının hukukunun gereğine riayet etmeden, devletle halk arasında yıkılmış olan köprülerde çok rahat hareket eden dış güçlerin, mutlaka güçlü bir devlet sisteminin oluşturulmasıyla sağlanabileceğini, milletin buna ihtiyacı olduğunu ve bu nedenle MHP bu organizasyonun tarafı olduğunu görmek lazım. Bölge insanı açısından o nenenle ‘Evet’ çok daha önemlidir. Niye, çünkü bölge insanının çektiği acıların çoğu, devletin zaafa düşmesinden kaynaklı olarak yaşandığını düşünüyorum. İnşallah, o güçlü devlet yapısıyla bölge insanımız da rahatlamış olacak.
MHP’nin anayasa değişikliği kitapçığına baktığımızda ‘tartışılmayacak hususları’ hep bölgeye ilişkin hususlar, neden böyle?
‘Bu durum devletin sorumluluğunu üstlenen iktidarların hatasıdır’
Çünkü Türkiye’nin yumuşak karnı bu bölgedeki sorunlardır. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda kesinlikle hesap edilmemiş sıkıntılarla karşı karşıya bırakılmış bir bölge oluşmuş. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan bu yana belki birçok konuda, yatırım, sanayi anlamında eşit bir uygulama olmamıştır. Ancak bu durum devletin sorumluluğunu üstlenen iktidarların hatasıdır. Zaten o siyasi iktidarların zafiyetinden olmasa devletin bu kadar zayıf düşmesi mümkün değildi. Söylediğimiz gibi güçlü bir devlet olursa, bölge insanımızın elini sıcaklıkla tutan bir devlet olursa bu sorunlar yaşanmaz. Eğer bölgede Avrupa’daki gibi güçlü bir devlet politikası uygulanabilmiş olsaydı, bölgede yapılan yanlışlıklar bu kadar kolaya yapılmayacaktı. Avrupa’da görüyoruz bir milletvekili bisikletine binip gidebiliyor ama bizde bir milletvekilinin arkasında 50 kişi dolaşıyor.
MHP olarak Diyarbakır’da bir referandum çalışmanız var mı?
‘Hoş geldin diyen, ziyaret eden henüz olmadı’
Çalışmamız var ancak imkânı olan partiler gibi bir kampanya yürütme, miting yapma şeklinde değil. Şuan zaten asıl olarak kendi ekibimizi oluşturmakla ve kendi çalışanlarımıza ulaşmakla meşgulüz. Ama iktidar partisi ile birlikte bir şeyler yapabiliriz diye de düşündük. Hatta arkadaşlarımıza bu teklifimizi de sözlü olarak ilettik ama henüz herhangi bir yanıt alamadık. Neticede merkezde düşünülen bir organizasyon varsa ve bu birlik beraberlik içerisinde yapılıyorsa yerel bazda da birlikte bazı faaliyetlerin yapılması gerektiğine inanıyorum. Ama ne yazık ki, bizi İl bazında da geldiğimizden beri hoş geldin diyen, ziyaret eden henüz olmadı. Erganili olduğum için, oradaki arkadaşlar ilçe bazında ziyaret ettiler ve onlara da birlikte çalışma yapılaması noktasında görüşlerimi ifade etmiştim. Birlikte görülmemizi bu millet nezdinde daha faydalı olacağını, daha çok güç bulacağını ifade etmeme rağmen bu çağrıma henüz İl bazında bir yanıt gelmedi. ‘Evet’ çalışmasını birlikte yapma konusunda bizim böyle bir girişimimiz oldu, bu yönlü bir beklentimiz var anacak henüz bir geri dönüş yapılmadı. Sadece Cumhurbaşkanımızın gelişi sırasında Valiliğin hazırlamış olduğu protokolde yer aldık. Arkadaşlarımız 1 Nisan’daki mitinge de katılım sağladılar. Elazığ’da Genel Bakanımızı karşıladığımız gibi 1 Nisan’da da Cumhurbaşkanımızı karşıladık.
Şuan partinizin Diyarbakır’da aktif bir ‘Evet’ çalışması var mı?
Kampanya yürütecek maddi gücümüz yok
Etkili bir kampanya aynı zamanda maddi bir külfeti gerektirir. Bu konuda bizim İl teşkilatımızın böyle maddi bir gücü yok. İktidar partisi ile birlikte bir çalışma için niyetimizi dile getirdik ama buna da olumlu ya da olumsuz herhangi bir yanıt alamadık. Bizim ‘Evet’ çalışmamız ise halkla birebir yaptığımız görüşmeler, ev ziyaretlerinden ibarettir. Ayrıca gittiğimiz köylerde toplanan köylülere yönelik çalışmalarımız oldu. İktidar partisi ile ‘Evet’ çalışması yapmak isteğimizi sözlü olarak da olsa ilettik, bu bizi mutlu ederdi de ancak böyle bir şey olmadı.
Yazılı olarak bir başvurunuz oldu mu?
‘Telefon açmama rağmen ne yazı ki, onu da yapmadılar’
Hayır, çünkü yeni kurulmuş bir teşkilat yapımız var ve henüz iktidar partisinden heyet halinde bir ziyaret yapılmadı. Böyle bir durumda da resmi bir başvuruda bulunmamız doğru olmaz diye düşündük. Hatta tüm iyi niyetimle şunu da söyleyeyim, partinin ön tarafındaki sokakta, caddede ‘Evet’ bayraklarının olması ile ilgili ben kendim telefon açtım. Yani her yere bayrak asıyorsunuz en azından buralara da asın, hiç olmasa ‘Evet’ bayrakları burada da bulunsun. Özellikle İl Başkanlığına telefon açmama rağmen ne yazı ki, onu da yapmadılar.
Bölgede ‘Evet’ oranı ne olur ve sizin parti olarak katkınızın oranı ne kadar olur?
“ ‘Evet’e katkımızın % 15 oranında olacağını düşünüyorum”
Biz ‘Evet’ konusunda gerçekten samimiyiz. Burada ‘Evet’ noktasında bazı hatalar da gördük, bazı pankartların ‘Evet’i destekleyecek manada olmadığını da gördük. ‘Her Evet Şeyh Sait ve arkadaşlarına bir Fatiha'dır’ yazılı bir pankartın ‘Evet’ konusunda arttırıcı bir rolünün olmadığını düşünüyorum. Bence bu konuda çok dikkat edilmesi lazım. Bence o pankart yarar getireceğine zarar getiriyordu. Bu olayın tarihte bize mal oluşu bellidir. Bu, ciddi manada sadece bölgesel ihtiyaçlara dayalı bir hareket değil, dışa bağımlı bir hareket olduğunu tarih net olarak ortaya koymuştur. Ben, ‘Evet’in hem Türkiye genelinde hem de özellikle bölge için gerekli olduğunu her gittiğim yerde açıkça ifade ediyorum. Ben Diyarbakır’da % 45 ila 55 arasında bir ‘Evet’ bekliyorum. Diyarbakır’da ‘Evet’ oyları % 45’in altına kesinlikle düşmez diye düşünüyorum. Bizim parti olarak ise ‘Evet’e katkımızın % 15 oranında olacağını düşünüyorum.
OHAL koşulları altında bir referandumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
‘Referandum çalışmalarının önünde herhangi bir engel yok’
Keşke OHAL’in devamını gerektiren şartlar devam etmemiş olsaydı. Türkiye’nin üzerindeki hedefler, saldırılar hala devam ediyor ve bunlar tek yönlü de değildir. Eğer MHP tüm samimiyetiyle bu projenin arkasında olmasaydı, büyük sıkıntılar yaşanırdı diye düşünüyorum. Bölgede kimsenin referandum çalışmalarının önünde herhangi bir engel yok. Ergani’de HDP’nin mitinginin yapıldığı alanı gördüm, emin olun doğru dürüst polis de yoktu.
16 Nisan’da halkoyuna sunulacak olan Anayasa Değişiklik Paketindeki 18 madde içinde içinize sinmeyen, halka anlatmakta güçlük çektiğiniz maddeler var mı?
‘Cumhurbaşkanının partili olması meselesini halka anlatmakta zorlanıyorum’
Ben, kendi payıma Cumhurbaşkanının partili olması meselesini halka anlatmakta zorlanıyorum. İnşallah bir parti genel başkanı olarak bir parti siyaseti ile bir kabine oluşturacağı düşüncesi ortaya çıkmasın. Çünkü o güçlü devlet yapısı elbette ki, güçlü devlet yapısını oluşturan tarafsız kişilerin, devlet aklıyla hareket edecek bir kabinenin oluşturulması gereğine inanıyorum. Burada siyaset üstü düşünülmüş bir organizasyon olması gerektiği inancındayım. Ben Ahmet Demir olarak şunu söylüyorum; bu milletin hakkını, hukukunu, devletin halka karşı sorumluluğunu tarafsız olarak yürüten bir kabinenin oluşmasından yanayım. Eğer, sadece bir partiden oluşan bir kabine olursa bunun sıkıntı yaratacağını düşünüyorum. Ama organizenin altyapısına baktığım zaman böyle bir şeyin mümkün olmaması gerektiğini düşünüyorum.
Anayasa değişikliğine kuvvetler ayrılığının ortadan kaldırıldığı ve kuvvetlerin tek elde toplandığı noktasında ‘Hayır’ cephesinin eleştirileri var, bu konuda neler söylemek istersiniz?
‘Güçler ayrılığı sadece kâğıt üzerinde kalmıştı’
Önce, mevcut olan sistemde sözde ayrı gitmesi gereken bu kurumların işleyişi, gerçekten milletin vicdanını kanatıyor mu kanatmıyor mu? Güçler ayrılığı zaten mevcut iktidarlar tarafından sürekli olarak kullanılmış ve milletin vicdanını yaralamıştır. Güçler ayrılığı sadece kâğıt üzerinde kalmıştı. Şuanda yapılan düzenlemelerle kuvvetler ayrılığının daha iyi sağlanacağı ve halka daha iyi hizmet götüreceğine inanıyorum.
Bölgede siyaset yürüten biri olarak bölgedeki Milletvekillerinin, Belediye Başkanlarının tutuklanmasını, belediyelere atanan kayyumları nasıl değerlendiriyorsunuz?
‘Sınırlarını bilmesi gerektiğini düşünüyorum’
Ülkede hukuk işliyorsa bu da hukuki bir durumdur. Bence o arkadaşlarımız siyaset yaparken, o hukuki çerçeveyi zorlamaması gerektiğini düşünüyorum. Seçimle gelen bir insanın kendisini seçimle getirdiği yerde, onların hakkını koruması gerektiğini, görevlerinin bu olduğunu, sınırlarını bilmesi gerektiğini düşünüyorum. Seçilen insanlar her şeyi yapabiliriz düşüncesiyle yola çıkarlarsa, hangi partiden olurlarsa olsunlar bence bu yanlıştır. Seçilmiş insanların seçmenlerinin beklentilerine göre davranması ve hukuki sırlarına uygun davranmaları gerekir kanaatindeyim.
Kayyum atanan belediye bir MHP belediyesi olsaydı bu durumu nasıl karşılardınız?
‘Kayyumların hizmetleri konusunda bir aksama yok’
Evet, aynı tepkiyi verirdim. Haklarında yargı süreci olan hiçbir arkadaşımız görevlerinde kalmamıştır. Bunun örnekleri de vardır. Herhangi bir arkadaşımız hakkında eğer bir hukuki süreç varsa onlar açığa alınır ve haklarındaki yargı kararı netleşinceye kadar görevden el çektirilir. Adana Büyükşehir Belediyesi buna örnektir. Bizim ideolojik yapımızda her zaman hukukun üstünlüğünü gözetir, hukuka saygılı davranırız. Partimizin Genel Başkanı da bu konuda çok hassastır. Kayyumları atayan siyasi iktidar eğer kendi istediği gibi icraatlar yapılması için bunları yapıyorsa bence yine vicdan kanatır. Ama eminim ki, kayyum olarak atanan arkadaşların icraatlarını da takip ettiğim kadarıyla herkese eşit davranıyorlar. Çünkü onlar devlet tarafından atanmışlardır ve görevlerine sıkı bir şekilde riayet ediyorlar. Eğer, gerçekten halka hizmet noktasında siyasi baskıdan uzak olarak hareket ediyorlarsa da bunu takdir etmek lazım. Duyduğum kadarıyla da kayyumların hizmetleri konusunda bir aksama yok.
Bir kısım MHP’li de ‘Hayır’ kampanyası yürütüyor. ‘Hayır’ kampanyasının MHP tabanında nasıl bir etkisi olur?
‘MHP tabanında ‘Hayır’ %2’yi geçmez’
Tabanımızda, ülkücü hareketin düşüncesinde var olan o hukukun üstünlüğüne ve güçlü devlet yapısına inanmış insanlarımızın hemen hemen hepsinde şuanda ’Evet’ fikri oluşmuştur. Ancak ’Hayır’cı eski arkadaşlarımızın hala siyaset yapmakla meşgul olduklarını ama ciddi manada ülkücülerin bu düşünülen organizasyonda, eğer güçlü devlet mekanizmasında, hukuk üstünlüğünün sağlanması noktasındaki azmi fark etmiş olmaları lazım. Dolayısıyla ‘Evet’ noktasında MHP tabanının fazla fire vereceğini zannetmiyorum. MHP tabanının geneli ‘Evet’ diyecek. MHP tabanında ‘Hayır’ %2’yi geçmez. O da sadece siyasi bir beklenti içerisinde olan arkadaşlarımızın, biraz daha zayıf düşünen, yani, hukukun üstünlüğünden, ilkelerimizin şuurunda olmayan arkadaşların havası ile oluşmuş bir şey olur ki, bunların sayısı da çok fazla olmaz.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
‘%53 ila 60 arasında bir sonuçla ‘Evet’ çıkacağını…’
‘Evet’ seçeneği bu bölgenin geleceği açısından yeni bir kucaklayıcı yapı oluşturacaktır. Devlet güçlü oldukça milletin aradığı huzur, güven, eşit hizmet ortamı sağlanacaktır. İnşallah ‘Evet’ ile o iki parti arasındaki sıkışmışlık da aşılacaktır. Bölge siyasetine ‘Evet’ ile birlikte çeşitliğin geleceğine inanıyorum. ‘Evet’ seçeneği ile oluşacak devlet gücünün burada hissedilmesiyle millet kendi iradesi, inisiyatifi ile hareket edecek, millette bir rahatlama olacak ve bölgenin siyasetine zenginlik katılacaktır. Türkiye genelinde%53 ila 60 arasında bir sonuçla ‘Evet’ çıkacağını düşünüyorum.”
Ali Abbas Yılmaz / Özel
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.