Fabrikasyona karşı el emeği!
MÜMİN AĞCAKAYA/özel
Diyarbakır’da MEKSA vakfı öncülüğünde açılan deri işleme kursuna katılan kadınlar, yetenekleri ile göz kamaştırıyor. Kadınlar, fabrikasyon ürünlerine karış el emekleri ile çanta, ayakkabı ve kemer yapıyor. Kadınlar, el emeği ile ürettikleri ürünleri Diyarbakır’da açılan fuarda sergiledi. Fuarda en dikkat çeken kadınların sergilediği ürünler oldu.
Türkiye’nin ilk deri atölyelerinden biri olan Diyarbakır’ın dericilik sektöründe önemli bir geçmişi bulunuyor. Buradaki deri atölyelerinde yapılan birkaç çift ayakkabı Mustafa Kemal Atatürk’e gönderildi. Bu ayakkabılar şimdi Anıtkabirde sergilenmekte.
TÜYAP Diyarbakır Fuar ve Kongre Merkezinde MEKSA Vakfı’nın; deri el sanatları üzerine yaptıkları ürünleri kursiyerleriyle birlikte sergileyen eğitmen Gülşen Topçu ile dericilik, deri el sanatları ve tarihte; Diyarbakır’ın dericilikteki yeri ve önemi üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
Merhaba hocam alışılmışın dışında bir işle; deri el sanatıyla uğraşıyorsunuz. Deri işlemeciliğinin hem sanatsal hem de tarihsel bir boyutu var. Bu işe nasıl merak sardınız?
“MEKSA Vakfında deri el sanatları eğitmeniyim. Yaklaşık on yıldır deri üzerine eğitim veriyorum. Diyarbakır’daki deri işlemeciliğinin tarihi çok eskiye dayanıyor. Diyarbakır’da hayvancılığın yaygın olması dolayısıyla; hayvanların etinin ve sütünün yanı sıra derisinden de faydalanmışlardır. Deri dabaklama ve deri atölyelerinin kurulumu çok eskiye dayanmaktadır. Arkeolojik kazılarda, kurgan dediğimiz alanlarda işlenmiş deri kalıntılarına rastlanmaktadır.
Dericilik geçmişte; çoğunlukla gayri Müslimlerin yaptığı bir iş olarak bilinmektedir. Dabakhanelerde çok farklı dabaklama yöntemleri kullanılmıştır. Meşe külüyle yapılanı, kimyasallarla birlikte sülfür maddesinin de kullanılmasıyla yapılan dabaklama yöntemleri vs. Deri bu eski yöntemlerle dabaklandığında daha uzun ömürlü olmaktadır. Bu işlemden geçen deri, birkaç yüzyıl boyunca hiç bozulmadan özelliğini korumaktadır. Fakat günümüzde bu eski dabakhane gelenekleri; daha fazla üretip çok daha fazla kazanmayı esas alan, teknolojik üretime yenilerek piyasayı yeni üreticilere kaptırdı. Dolayısıyla yeni rakipleriyle başa çıkamadı.
Diyarbakır’da dericiliğe ilişkin uzun geçmiş bir tarihinin olduğu biliniyor. Şimdiki genç kuşaklar bunu bilmiyor. Çünkü piyasaya hâkim olan fabrikasyon ürünleri bunu unutturdu. Ancak yaşlı kuşaklardan bir kısmı hatırlayabiliyor. Bu konuda araştırmalar da yapmışsınız. Geçmişe kısa bir zaman yolculuğu da yaparak; hem unutulmaya başlayan bu mesleğin yeniden hatırlanması hem de yeni kuşakların bilgilenmesi açısından neler söylemek istersiniz?
Diyarbakır’da eski zamanlardan beri manda yetiştiriciliği çok fazla. Eskisi gibi olmasa da; şu anda da Diyarbakır ve yöresi yine Türkiye genelinde en fazla mandanın beslendiği alandır. Mandanın yoğurdu, sütü çokça tüketildiği gibi derisinden, yemeni, çarık, zırh gibi kalın ve dayanıklı objelerin yapımında aranacak özellikleri gösteren bir deridir. Çok sağlamdır. Kolay kolay yıpranmaz ve ayrıca suya da dayanıklıdır. Bütün bu ürünlerin yapımında ve kullanımında; Diyarbakır’ın geçmişe dayalı böyle bir deri işleme potansiyeli var. Diyarbakır’daki zanaat ustaları bu işi hakkıyla işliyorlarmış ki, Cumhuriyet döneminde rugan ayakkabı fabrikasının buraya kurulmasının bir nedeni de, rugandan en iyi ayakkabıları yapabilecek ustaların Diyarbakır’da olmasıdır.
Şu anda Anıtkabirde sergilenen, Atatürk’ün giydiği rugan ayakkabıların birkaç çifti; Diyarbakır’da yapılmıştır ve tamamen el emeği kullanılmıştır. Bu belki pek fazla bilinmiyor. Ama konu üzerine biraz araştırınca, deri üzerine meraklı olunca, bu bilgilere ulaşabiliyorsun.
Sohbetimizde Ulu Caminin yan tarafında bulunan bakırcılar çarşısının bulunduğu bölgede deri işlemelerinin yapıldığı yer altı sistemlerinden bahsettiniz?
Eski kalaycıların olduğu alanda gezince göze çarpan çukur bir yer vardır. Cihan bakırcının yan tarafında, özellikle yanından geçerken gördüğümüz sekiz on metre derinliğinde bir çukur vardır. Hiç dikkatinizi çekti mi? Bilmiyorum. Ulu caminin arka tarafındaki eski bitpazarının arkasından dolanırken sağınıza gelir. İlerden sola doğru dönerken, bakırcıların oradan çıkarsınız. O aradaki büyük mazgalları görürüz. Zamanında o mazgalların alt tarafına deri işleme havuzları yapmışlar. Deri işlenirken çok fazla koku çıkarttığı için; bir süre sonra esnaflar bu kokudan rahatsız olmaya başlıyorlar. Bunun üzerine dabakhaneler mümkün olduğu kadar şehirden uzağa ve su kenarına taşınıyor.
Dericilikte Diyarbakır gibi öne çıkan başka şehirler var mı?
Isparta, İzmir, Burdur’un birer dabakhane merkezleri olduğu gibi Diyarbakır’da Güneydoğuda bir merkez durumuna geliyor. Ama 1920’li 1930’lu yıllardan sonra gittikçe azalmaya başlıyor. 1960’lara gelindiğinde ise ancak üç beş usta kalıyor. Onlarda çok usta sayacılar. Bu meslek, Antep’de biraz devam ediyor ama Diyarbakır’da sayıları çok az kalmıştır.
Dericilikte sayacıların işlevi önemlimidir?
Sayacılar derinin adeta duayenidirler. Kullanıma en uygun deriyi seçmesini biliyorlar. O yüzden Diyarbakır’dan çok güzel malzeme tedarik ederlerdi. Diyarbakır’da hayvancılığın azalması ve dericilikle uğraşanların azalması sonucu; bir süre sonra tedarik edemez hale geliyorlar.
Diyarbakır’da hala deri işi yapan işletme var mı?
Diyarbakır’da Mardin yolu üzerinde böyle bir tesis var. Bildiğim kadarıyla iç piyasadan çok dışarıya yönelik üretim yapıyorlar. Turistik malzeme olarak değil de ham deri olarak işleniyor. İşlenen bu deriler boyasız ve bunlara baketa deniyor. İşlenmiş derinin bir de boyanmış hali var. O boyaların kendi kimyasallarına göre de, kendi cinsleri ve özellikleri var.
Diyarbakır’da bu konuda geçmişte önemli bir merkez.
Kesinlikle bir merkez konumu yaşamıştır. Aynı şekilde Erzurum’da bir merkezmiş Şimdi orası da toparlanmaya çalışıyor ama Diyarbakır’ı da iyi kötü ucundan tutmaya çalışıyoruz. En azından deriye bir şekilde dönülsün. Unutulmasın bu el sanatı. Çünkü deri ayakkabı alıyorsunuz vinleks üç ay sonra atıyorsunuz. Deri hem çok sağlıklı hem de üç yıl sonra hiç deforme bile olmadan ayak sağlığınız için en önemli şeylerden bir tanesi.
Dünyaca tanınan Sahtiyan deri aslında Anadolu’ya özgüdür. Dünyaya tanıtan da Anadolu’nun bu dericilik kültürüdür. Adı altında Turkish Leader altında Avrupa piyasalarındadır.
İtalyanlar dericilikte İtalyan ayakkabısına 1500 Euro para verebiliyorlar ama derisine baktığınız zaman Buralardan gidince, niye biz bunu kendi bildiğimiz bir şeyi unutup da adamlara Pazar oluyoruz ki. İnanın buraların derisi dünyanın her tarafında aranan deri. Özellikle dana, koyun ve keçi derilerinde hayvanın beslenmesinin bile derinin yapısında çok fark ettiriyor. Yani silajla beslenmiş bir dananın derisiyle doğal otlanmış bir dananın derisi korkunç derecede fark ediyor. Hem sağlamlık olarak hem de kalite ve liflerinin sıklığı olarak.
Bu bölge birçok bakımdan bakir ve temiz. Dolayısıyla o beslene hayvanın vücuduna daha az kimyasal girdiği için derisi daha kaliteli oluyor.
Deri işlemede dikkat çekmek istediğin ayrıntılar var mı?
Derinin kullanımında uzun süre kalıcılığını kaybetmeyen, deri işleme yöntemlerinden bir tanesi de dağlamadır. Bunu sıcak demirle ve şişlerle yapmaktadırlar. Dağlanan bu deriye ne yaparsanız yapın, hatta haşlasanız da ölmeyecektir. Çünkü deri kolay kolay ölmeyen bir malzemedir. Bu elli sene sonra çıkarttığınızda o boya silinir, yağmurda kalır solar, güneşte kalır ama bu yakma özelliğini koruyacaktır.
Ayrıca stampik denilen sıcak baskı yöntemiyle yapılan mühürleme yöntemleri de var. Bu Osmanlı döneminde kullanılmıştır. Bunu; Topkapı sarayında ve müzelerde sergilenen deri zırhların üzerindeki mühürlerden çok rahat anlayabiliyoruz.
Deri üretiminde; saya ve sayacılık çok önemlidir. Koşum takımcılığı ve nalbant olayı çok fazla, bakırcılık aynı şekilde uzun bir üretim süreci olmuş ama günümüzde neredeyse unutulmaya yüz tutmuş meslekler arasındadır.
Bu kaynaklarda geçen ustalar bu mesleği çocuklarına aktarmışlar ama fabrikasallaşmayla bu meslek köreltilmiş. Bizde önemli olan el ürünleri çıkartabilmek, el işçiliğini üretebilmektir. O geçmiş tarihlerdeki üretimleri yakalayabilmekti. Umarım faydamız, katkımız olmuştur, oluyordur.
Çok teşekkür ediyorum çok fazla bilinmeyen şeyler söylüyorsunuz. Bunlar ancak özel araştırma hevesi olanların ulaşacağı bilgilerdir.
Rugan ayakkabı üretimi için üretim atölyelerinde yapılıyor. Ayakkabı fabrikaları kuruluyor. Fakat daha sonraları, çeşitli nedenlerle hayvancılıkla uğraşanların azalması, iklimsel koşullar vb. nedeniyle hayvancılıkta düşüş başlıyor. Dışarıdan fabrikasyon ürünleri şehre girmeye başlıyor. İnsanlar buna yönelmeye başlıyor. Bu eski meslek yavaş yavaş terk edilmeye başlanıyor. Meslek gurubu olarak; hala ayakkabı üreticileri bu mesleği devam ettirmeye çalışıyorlar. Deri el sanatları olarak da üretenler var. Ama olması gerekenin çok gerisindedir. Bizler unutulmaya yüz tutmuş bu deri el sanatlarını bir meslek olarak; bayanlara, gençlere öğreterek bir mesleğe dönüştürmek istedik. MEKSA eğitim merkezinde öğrencilerimiz deri el sanatlarının yanında; girişimcilik eğitimleri de alıyorlar. Hem üretim atölyeleri açıyor, hem de satış atölyeleri kurabiliyorlar. Meslek grubumuz sadece çanta değil, heykel, deri tablo da yapıyorlar. Geçmişe ait bu meslek gurubunu tekrar canlandırarak, bir meslek haline getirmeye çalışıyorlar. Kurum olarak da, eğitim merkezinde bu işi kalfalık, ustalık düzeyine getirdik. Bizden sonra da hayatlarına devam edip hem öğretmen olabilecekler hem de üretim atölyelerini kuracaklar. Belgeli ve bu işi yapabilecek ustalar haline gelmiş olacaklar.
Diyarbakır’da yaklaşık beş yıldır deri işlemlerinde bir canlanma görülüyor. Bu mesleğin gelişmesi; dış alımları da azaltacaktır. Çünkü artık bir üretim atölyeleri var. Satış merkezleri de olacaktır. Talebin ve satışın artması; hayvancılığı, besleme ve bakım oranını artıracaktır. KOSGEB destekleri var. Hayvansal üretimin dönüşümüyle ilgili, onlardan da faydalanıp, katkı sağlayabiliyorlar. Bunlarla ilgili olarak öğrencilerimizi yönlendiriyoruz. Hibelerden yararlansınlar diye. Girişimcilikle beraber kendi oluşumlarını hazırlayabilecekler. Bizim amacımız sadece bir el sanatını öğretmek değil, bir meslek yaratmaktır. Diyarbakır içinde bu mesleği yaratmış olduk. Umarım bizden sonra da bu mesleği devam ettirirler. Bugün Diyarbakır’da dericilik tekrardan canlandırılmaya çalışılıyor. Kaybolmaması gereken bir meslektir.
Derinin şöyle bir seyri oldu, at koşumları, savaşlarda kullanılan zırhlar, sadak yapımından tutalım, çarıktan ayakkabıya kadar bir evrimi var. Fabrikasyon işi gelişince bu sanatları öldürdü değil mi?
Seri üretim, çabuk tüketim tercihlerin sınırlanması anlamına geldi. Kişiye özel çalışamaz duruma geldi. Önceden insanlar özellikle ayakkabılarını özel tasarım istiyorlardı. Ceketlerini yeleklerini, eskiden yelek kullanımı çok fazlaydı. Derinin bir de sağlık yönü var. Deri ayakta asla mantar ve nasıra sebep olmaz. Giyimde ter ve soğumaya izin vermiyor. Soğuk ve kış şartlarından koruyor. Geçmiş tarihte böyle kullanılırken günümüzde daha modernize edilmiş ama maalesef yapay deriler üzerine geçilmiş, onlarda da kimyasal boya, kimyasal ürün baskılama bunları da kendiliğinden getirmiş oldu. o yüzden ham deri hem sağlık açısından geçmişe ait bir izi tekrar bulmak adına gerektiğini düşünüyorum.
Sanat olarak da ele aldığınız bu işi nerede yapıyorsunuz?
Meksa vakfında eğitim üzerine 15- 55 yaş arası projelerimizde yer alan bireylere bu mesleği öğretip eğitip belgelendirmeleriyle ve iş destekleriyle onları bırakmaksızın, sadece mesleği öğretip bırakmak istemiyoruz. Onlara bu mesleği devam ettirilebilirliğini, ne yapabileceklerini ve bu konuda da sosyal desteklerde bulunuyoruz. Tamamen onlara faydalı olmak amacıyla ve mesleği tamamen yerleştirip onlarda yaşatmaktır.
Bu işe ilgi duyan insanların sayısı fazla değil mi?
15-55 yaş aralığında her yaş gurubundan alıyoruz. Dezavantajlı guruplarımız var. Diyarbakır’ın İş ve toplumsal şartlarını biliyorsunuz. Biz bunları onların aşması gerektiğini, başarabileceklerini, eğitim olarak, eğitimlerini yarıda bıraksa bile, bir meslek sahibi olabileceklerini, yaşatmak ve öğretmek istiyoruz. Bununla birlikte eğitim almamış öğrencilerimiz var. Okul hayatları olmamış, ya da yarıda kalmış bayanlarımız vardı. Onlar meslek guruplarına dâhil olup hayatlarına yeni bir yön verdiler.
Bu işi evinde de yaparak ev ekonomilerin katkıları olabilir.
Çok az demirbaşlarımız var. Çok kısa ya da az bir bütçeyle başlamak istiyorlarsa ev atölyelerinde tamamen sanayi atölyesine dönen bayanlar var. Baktığınız zaman dezavantajlı dediğimiz kadınlarımız var. Neden okuyamamış, eğitimine devam edememiş, sosyal ortamlara kendini adapte edememiş, çocuğu var çocuğu yüzünden maalesef toplumdan uzak kalan bayanlarımız var. Biz bunların yanı sıra çocuklarına da eğitim veriyoruz. Kendileri meslek atölyelerimizde eğitimlerine devam ederken eğitimini alırken çocukları da üst katta kreşimizde oynuyorlar. Anneleri akılları çocuklarında kalmıyor. En azından böyle de bir destek veriyoruz ki; kadınlar üretsin, ürettiklerini aktarsınlar, aktardıklarını da kazansınlar istiyoruz.
Çok teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.