Diyarbakır’ın doğa savaşçıları 

Diyarbakır’ın doğa savaşçıları 
Diyarbakır'da kaçak avcılık ve balıkçılık yapanlara karşı doğa savaşçıları, bir dernek altında toplandı.

Aziz Fidancı/özel haber 
Diyarbakır'da kaçak avcılık ve balıkçılık yapanlara karşı doğa savaşçıları, bir dernek altında toplandı.  Gönüllülük esasına göre çalışan bu doğa savaşçılarının sayısı şimdiden 250 olmuş durumda. Bu doğa savaşçıları kimi zaman av mevsimi dışında akarsu ve baraj göllerine ağ atan balıkçılarla, kimi zaman  da  Dicle ve Fırat havzasında ki Doğal dengeyi bozanlarla mücadele ediyor. Bu mücadelelerinde kimi zaman tehdit ve saldırılara maruz kalıyorlar Hatta ileriye giderek üzerlerine av tüfekleriyle ateş açanlar bile olmuş. 
Diyarbakır'da doğa severler bir grup, çok ilginç bir şekilde kendilerini dernekleşmenin içinde bularak kendilerini kaçak avcılarla mücadele adamış durumda. Tarım ve Orman Bakanlığı İl Müdürlüğü ekipleriyle ortak hareket eden bu doğa severler, nesli tükenmekte olan yaban hayvanlarının korunması için mücadele ederken, bir yandan da kaçak avcıların korkulu rüyası. Bunlarla mücadele ederken bir çok kez hayatlarını riske atmışlar.
 Çok ilginç bir olayla bu işe koyulmuşlar
 DİSOBDER, (Diyarbakır Sportif Olta Balıkçılığ ve Doğal Yaşamı Koruma Derneği) Başkanı olan ve aynı zamanda amatör olta balıkçılığı yapan Şeyhmus Çelik, derneklerinin kuruluşu öncesinde yaşadıkları ilginç olayı şöyle anlatıyor: "2012 baharında Keban barajinda başladı hikayemiz. Sazangillerin üreme dönemiydi bizler de yönetmelikte açık ve serbest olan Gökkuşağı Alabalığı avına gitmiştik. Üreme dönemi nedeniyle jandarma tarafından yakalandık. Biz  mevzuata hiç hakim değildik. 'Buralar alabalık üreme alanı değil av yapamazsınız' deyip bot- motor dahil bütün malzemelerimize el konuldu..
Koca Diyarbakır'da bu durumda ne yapılabileceğimizi soracağımız kimse yoktu...
Üstelik bizi denetleyen birimler dahi nasıl bir uygulama yapacaklarını bilmiyorlardı... Çünkü balığa çıktığımız zaman alabalık av yasağı bitmişti. Bundan ne biz, ne de jandarmanın haberi vardı."
 Çelik, daha sonra internet üzerinden yaptıkları araştırma ile Tarım ve Orman İl Müdürlüğü yetkilileriyle yaptıkları görüşmeler sonucunda, av yasağının neden önemli olduğuna, bilinçsiz ve kaçak avlanma nedeniyle yaban hayatının bitme noktasına nasıl geleceğini ayrıntılı bir şekilde öğrenmişler. Doğal yaşam konusunda bilgilenen Çelik ve arkadaşları daha sonra gönüllü bir grup ile bir araya gelerek dernekleşmeye gitmiş ve kaçak avcılarla mücadeleye başlamışlar.
 "Bölgede bilinçsiz, amansız, yasadışı ve kontrolsüz bir şekilde yapılan avcılık, özellikle balıkçılık nedeniyle birçok endemik balık türünün yok olduğunu gördük ve buna dikkat çekmek için konuyla ilgili kurumlarla görüştük" diyen dernek başkanı ŞEYHMUS  Çelik, kurumların kaçak avcılık ve balıkçılıkla mücadede yetersiz kaldıklarını gördükten sonra tamamı gönüllüler olarak bu işe dört elle sarıldıklarını sözlerine ekledi.  
 İçlerinde öğretmen, doktor, mimar, avukat, esnaf, öğrencilerin de bulunduğu bu dernek üyeleri, Dicle ve Fırat havzaları ile baraj gölleri ve akarsularda yaptıkları denetimlerde kaçak avcılık yapanlara ait binlerce metre ağın yakalanmasını sağlamışlar. Kurumlar ile işbirliği yapan dernek üyeleri, ele geçirilen kullanılamaz durumdaki atıl balık ağlarını görevlilerle birlikte yakmış ve bunu belgelemişler.
 
'Balıkları yok edeceğimize, bunlardan kazanç elde edebiliriz'
 Çelik, nehir, akarsu ve göllerde yaşayan yöreye özgü bir çok balığın neslinin tükenme noktasına geldiğini, yaptıkları çalışmalarda buna sık rastladıklarını belirterek, bu balıkların bilinçli avlanması halinde hem nesillerinin korunacağını, hem de bunu balıkçılıkla uğraşanlar için bir kazanç kapısı olacağını ifade etti.
Bölgede son 50 yılda sadece Dicle ve Fırat havzasında yaşayan 20 balık türünün neslinin tükendiğini belirten Alaç, "Örneğin bu iki havzaya özgü halk arasında Cer ve Şebot denilen balık türleri var. Ticari değerleri çok yüksek. Özellikle Cer balığının büyüme sınırı yok. Bazen 150 kiloya ulaşanlara rastlanılabiliyor. Ancak bunlar yumurtlama zamanında avlandığı için nesilleri tükenmekle yüz yüze. Oysa bu balıklar koruma altına alınıp üretimleri sağlansa bölge insanı için çok değerli bir gelir kaynağı olur" dedi.
 Çelik , sadece göl ve akarsuda yaşayan canlıların değil, Diyarbakır'da 230 endemik kuş türünü barındıran Hevsel bahçelerinin de tehlikede olduğunu ve bu kanatlı canlıların korunmaması halinde, gelecek yıllarda bunların nesillerinin de tükeneceğini ifade etti.
 Olta turizmine ön eyak olmuşlar
 Olta turizmi için de Dicle ve Fırat havzasının çok uygun olduğunu ve eşsiz nehir, çay, akarsu ve göletlere sahip olduğunu kaydeden Çelik, “Oltacı derneklerinin balık türlerimizi tanıması ile ülkenin birçok yerinde oltacı bölgemize gelip av yapmaya başlamıştır. Bu da, yöre turizmine büyük bir katkı sunuyor" şeklinde konuştu.
Dernek, bir yandan doğayı koruma mücadelesi verirken, şimdiye kadar da 5 tane ulusal nitelikte sportif olta balıkçılığı yarışması düzenleyerek, oltacıların bilinçlenmesine ön ayak olmuş.
 Mücadeleleri 'ölüm ağları'na karşı!
 Kaçak balıkçılıkla uğraşanların bazen göl, gölet ve akarsulara yüzlerce metrelik ağ attıklarını, bazen bu ağların su dibine takılması sonucu terk edip gittiklerini ve bu ağların su canlıları için bir ölüm ağı olduğunu kaydeden Çelik, "Bu atılıp terk edilen ağlara değişik boylarda yüzlerce, binlerce balık takılıyor. Aynı şekilde nesli tükenmekle yüz yüze bulunan Fırat kaplumbağası, su samuru, değişik yengeç türleri takılıyor. Haliyle ağlara takılıp kendi haline bırakılıp öylece ölüyorlar" dedi. Göl ve akarsulara atılıp bırakılan bu 'ölüm ağları' ile aynı kaçak avlananlara karşı olduğu gibi yoğun bir mücadele yürüttüklerini ifade eden Çelik, "Örneğin Şanlıurfa'nın Hilvan ve Bozova ilçesinde bu şekilde Fırat nehrine bırakılmış 6 bin metre ağ ele geçirdik. Ve içindeki binlerce balığı kurtardık" şeklinde konuştu.  
 'Kurumlar malesef yeterli reaksiyon veremiyor'
 Kaçak balık avcılarının bu 'ölüm ağları' dışında zehir, dinamik, elektroşok, trol ve hayalet ağ da kullandıklarını ve bunların balık yuvalarını yok ettiğini belirten Çelik, yaptıkları çalışmalar sonucunda doğa sever vatandaşların bu tür kaçak avcılık faaliyetini gördüklerinde kendilerini aradıklarını ve harekete geçtiklerini, ancak aynı ihbarların yapıldığı bazı kurumların aynı refleksi vermediğini ve denetimlerinin yetersiz olduğunu sözlerine ekledi.
 
'Doğa bizim geleceğimizdir'
 Doğal yaşamın insanlığın geleceği olduğunu ve bunu korumanın hem sivil hem de resmi kurumların görevi olduğunu ifade eden Alaç, dernek olarak yaklaşık 200 gönüllü ile bu konuda çalışmalar yürüttüklerini ancak bunun yetersiz olduğunu söyledi.
Özellikle balık üreme döneminde balık av yasağının duyurulması ve bilinçlendirilmesi için daha yoğun bir çaba ve denetim yapılması gerektiğini kaydeden Çelik , "Bu balıklar bugün vardır, yarın da olmayı hak ediyorlar. Elbette ki ekonomik olarak bir kaynak oldukları bir gerçektir. Ancak bu kaynağı ihtiyaçlarınız için kullanırken yok etmemiz gerekir" dedi.
ÇEŞİK, kaçak avcılık ve doğanın korunması için özellikle ilköğretim okullarından başlayarak gelecek nesillere eğitim verilmesini, göl ve akarsu kenarındaki köy muhtarlarının da bilinçlendirilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.