Derviş Zaim’den "Sinema ve Mekân" değerlendirmesi

Derviş Zaim’den "Sinema ve Mekân" değerlendirmesi
Sanat ve etkileşim alanı YUNT'un Sultanbeyli'deki merkezinde yapılan "Mekânın Üretimini Yeniden Düşünmek" başlıklı konuşma dizisinin konuğu, yönetmen ve senarist Derviş Zaim oldu.

TİGRİS HABER - "Sinema ve Mekan" başlıklı konuşma yapan Zaim, sinemanın, mekanla girdiği temel ilişkinin bir "tıraşlama" olduğunu ifade ederek, söz konusu işlemin bir heykeltıraşın yaptığına benzer olduğunu söyledi.

Zaim, klasik sinemanın belirli kurallara bağlı kalarak mekanın sürekliliğini sağladığının altını çizerek, "Klasik sinema, bir dil oluşmaya başlarken, mekanla ilgili belirli kuralları işletmeye başladı. Bu kuralların amacı, seyircilerin algısını bozmamak ve yön duygusunun devamlılığını sağlamaktı. David Griffith bunu yakın planı sinemaya getirerek yapmıştır. Griffith ile birlikte artık seyirci mekana girmiştir ve böylece seyircinin mekanla ilgili sürekliliği sağlanmıştır." diye konuştu.

Mimarinin sinemadaki gibi kurallara ihtiyacı olmadığını belirten Zaim, "Mimari, sabit bir yerden ve bakıştan mekanı tecrübe etmediği için sinemadaki kuralları bizlere dayatmaz. Biz mekanı tecrübe eder, onun içine girer, hareket ederiz. Mimarideki mekan tecrübesinde özne insandır. Sinemayla mekan arasındaki temel olarak böyle bir fark vardır. Avangart eğilimli sanatçılar da temel olarak bunu aşmaya ve mekanla ilgili aksı kırmaya çalışmışlardır." ifadelerini kullandı.

"Cenneti Beklerken filminde aynaları kullanarak zamanı oynak ve değişken bir biçimde ele aldım"

Usta yönetmen, filmlerinde mekan meselesini farklı bakış açılarıyla ele aldığını aktararak, şunları kaydetti:

"Cenneti Beklerken filmi mekanla ilgili yaptığım ilk filmdi. Burada 'Osmanlı geleneksel sanatları sinemaya yeni bir bakış ve imkan verebilir mi?' sorusunun peşine düşmüştüm. Klasik Osmanlı minyatürünün zaman ve mekanı oynak bir biçimde inşa ettiğini fark ettim. Bunu da anlatılan olayla ilgili, olmayan bir unsuru minyatüre koyarak yaparlar. Yani zamanı ve mekanı değiştirerek, kırarak temsil ederler. Ben de bu oynak mekan inşasını kendi filmimde kullandım. Bunu da avangart bir işe dönüştürmeden, yani seyircinin algısını bozmadan yapmaya çalıştım. Cenneti Beklerken filminde aynaları kullanarak zamanı oynak ve değişken bir biçimde ele aldım. Filmde, aynaların çoğunun bulundukları mekanı göstermemelerinin temel sebebi budur."

Mekâna ilişkin arayışlarının bir örneğini "Gölgeler ve Suretler" filminde de ele almaya çalıştığını dile getiren Derviş Zaim, "Burada hareket ettiğim asıl nokta Karagöz-Hacivat, yani gölge oyununun perdesidir. Bu boş mekana, Karagöz ustası kahvehane ya da saray gibi bir işaret koyar. Bu boş mekan bu dokunuşla bir anda dolmaya başlar. Anlarız ki ustanın dokunuşuyla o boşluk her şeye dönüşebilir. 'Gölgeler ve Suretler'de mutfaktaki yemek masasını gölge oyunundaki perde gibi düşündüm. Filmde izlediğimiz olaylar bu fotoğraflarda zaten vardır. Masaya konulan her fotoğraf, ustanın perdeye koyduğu bir işaret gibidir. Aslında film, bu fotoğraflardan ibarettir." diye konuştu.

"Düşlerimizi, 'sağlam' bir derin dondurucuya koyarsak, zamanı geldiğinde onları kullanabiliriz"

Zaim, "Rüya" filminde ise bir kadın mimarın hikayesiyle mekan üzerine düşünmeye devam ettiğinden bahsetti. Filmin kahramanı Sine'nin bir cami yapmak istediğini aktaran Zaim, şunları anlattı:

"Burada Sine, aslında sadece bir cami değil, uyuyacağı bir mekan inşa etmek ister. Beni bu hikayeye götüren ise 'Yedi Uyurlar' menkıbesi olmuştu. 'Yedi Uyurlar'ın inançlarını yaşayamadığı bir dönemde uyumalarına benzer bir şekilde Sine de uyuyarak, kendini dondurmaya çalışır. Buradaki temel meselem de düşler ve ütopya arasındaki ilişkiydi. Düşlerimizi, sağlam bir derin dondurucuya koyarsak, zamanı geldiğinde onları kullanabiliriz. 'Rüya' filminin temel mesajı 'Ütopyalarınıza sahip çıkın'dır."

Film için Osmanlı mimarisi üzerine araştırmalar yaptığını da söyleyen Derviş Zaim, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Mimar Sine, karşılaştığı bu zorluklardan dolayı uyumak istiyor ve bu yüzden bir cami yapmaya çalışıyor. Osmanlı'daki geleneksel cami mimarisine baktığımda gördüğüm temel unsur ise tekrar ve varyasyondu. Mimar Sinan, ritim ve tempoyla, bu tekrar ve varyasyonu oluşturmuştu. Tekrarlar vardı ama bu tekrarlar her bağlamda farklı anlamlar kazanmaktaydı. Kısacası anlam, bağlama bağlıdır. 'Rüya' filminin anlatı yapısı, Mimar Sinan'ın eserlerindeki tekrarın varyasyonlarından hareketle kurulmuştur. Filmdeki tekrarlar, Mimar Sinan'ın eserlerindeki tekrarlara benzer bir anlama sahiptir. Buradaki tekrarlar farklı bağlamlarda farklı anlamlar kazanırlar."

YUNT ve "Mekanın Üretimini Yeniden Düşünmek" etkinliği hakkında

Muratcan Sabuncu'nun kuruculuğunda, Sergen Şehitoğlu'nun sanat danışmanlığıyla Sultanbeyli'de açılan YUNT, toplumun sanatsal etkinliklerle karşılaşma olanaklarını artırmayı amaçlayan bir sanat ve etkileşim alanı olarak hayata geçirildi.

Sergi ve etkinliklerin yanı sıra YUNT'ta eğitim programları da gerçekleştiriliyor. YUNT, mekanın sunduğu deneyim ve etkileşim imkanları ile toplumsal değişim potansiyellerinin çoğalmasına yardımcı olmayı hedefliyor.

"Mekanın Üretimini Yeniden Düşünmek" etkinliğinin önceki oturumlarında Mimar Han Tümertekin "Bu Bir Çizgi Değildir", Prof. Dr. Uğur Tanyeli "Mimarlıkta Siyasal Tahakküm Kurulabilir mi?" ve Doç. Dr. Bülent Batuman ise "(Sosyal) Ürün Olarak (Sosyal) Mekan" başlıklı söyleşiler gerçekleştirdi. (AA)

Kaynak:Anadolu Ajansı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.