BARIŞ OLMADAN EKONOMİ GELİŞMEZ
yeniden başlaması ve diyalog sürecine dönülmesi en büyük beklentimizdir”
Ali Abbas Yılmaz / ÖZEL
Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Ahmet Sayar, bölge ekonomisinin gelişmesi için çatışmaların durması gerektiğini belirterek, “Bugün bizim en önemli potansiyelimiz turizmdir ve tarıma dayalı sanayinin gelişmesidir. Barış sağlanamadan hiçbir konuda gelişme gösteremeyiz. Çünkü sanayici risk altında yatırım yapmaz. Bölge ekonomisinin önündeki en büyük engel barış ortamının yokluğudur. Eğer siz barış sorununu çözemezseniz, buraya teşvikler de sunsanız, çok avantajlar da sunsanız, barışın olmadığı yerde bu sanayi gelişmez, ticaret de gelişmez” dedi.
1 Kasım seçim süreci öncesi çatışmalı bir süreç yaşandı. Bölge ekonomisi bu süreçten çok olumsuz bir şekilde etkilendi. Biz de Tigris Haber gazetesi olarak yaşanan bu olumsuzlukların bölge ekonomisine etkilerini, Yeni kurulacak hükümetten beklentilerini, barış sürecinin yeni dönemdeki akıbetini ve Diyarbakır’daki işsiz gençlerin gelecek sorunlarını, Diyarbakır Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı Ahmet Sayar ile konuştuk.
‘Buzdolabına kaldırılan’ çözüm süreci bölge ekonomisine nasıl yansıyacak?
Seçim öncesi çatışmalı bir süreç vardı, bölge ekonomisi bu süreçten olumsuz etkilendi. Özellikle esnaflar etkilendi. 7 Haziran öncesi yaklaşık 2, 5 yıllık çözüm sürecinde lokal bazı olaylar olmuş olsa da genel çerçevede bölge çatışmasızlık ortamının getirmiş olduğu olumlu bir iklime kavuşmuştur. Tarafların diyalog süreci boyunca kamuoyuyla paylaşmış olduğu atmosfer olumluydu. Diyalog ve çözüm süreci halkın barış umudunu yükseltmişti. Özellikle 28 Şubatta HDP ile ak Parti yetkililerinin kamera karşısına çıkıp süreçle ilgili ortaklaştıkları 10 maddelik deklarasyon, tarihi bir açıklama olarak değerlendiriliyordu. Ve bu deklarasyonla barış sürecine olan inanç artmıştı. Bu olumlu adım, bölgenin sosyal yaşamına etki ettiği gibi ekonomik yaşamına da etki etmişti. Ticaret ve sanayi ile uğraşanlara moral motivasyon sağlamış ve artık insanlar daha rahat bir şekilde kendi işini büyütme, yatırımlar yapma, yeni pazarlara açılma noktasında düşünce ve girişimlere başlamışlardı. Bu süre zarfında bölge ekonomisinde bir sıçrama yaşanmamış olsa da hemen hemen bütün istatistiklerde pozitif yönde bir atış olduğu söz konusuydu. Bu alınan teşvik belgelerinde ihracat rakamlarında ve özellikle yeni yatırımcıların sayısında pozitif bir artış vardı. Tam da aslında bu kalıcı barışın sağlanacağı umudunun ete kemiğe bürüneceği bir aşamada maalesef kimsenin beklemediği, ön görmediği ve aynı zamanda büyük bir hayal kırıklığına neden olan bu çatışma süreci bir anlamda bölge insanını demoralize etmiştir.
10 AY'DA 40 MİYON DOLAR KAYIP
Bölge halkı hiç ummadıkları hiç tahmin edemedikleri bir durumla karşı karşıya kaldılar. Bu her şeyden önce bir umut kırılması yarattı. Var olan umutların yok olmasına sebep oldu. Ve çatışmalı süreç öncekilerden farklı olarak kırsal alanlardan şehirlere inerek kent yaşamını olumsuz etkileyecek bir noktaya ulaştı. Belki de bunun son merhalesi şehir merkezlerinde, ilçelerinde sokağa çıkma yasakları ilan edilmesiydi. Ve tabi ki günlerce süren bu yasaklar, bölgenin sosyal yaşamını önemli oranda olumsuz etkiledi. Bu durum tüketicilerin alım kararlarını askıya almalarına neden oldu. Dolayısıyla genel çerçevede ticaret hacminde azalma oldu, esnaflar gerekli satışları yapamayınca kendi kredilerini, çeklerini ödeyemediler. Beraberinde buranın bir risk bölgesi pozisyonu almasıyla beraber göç edenler oldu. Onun dışında bankalar, finans kuruluşları ya kredi oranlarını arttırdılar ya da bir şekilde kredi musluklarını kapattılar. Ve bir anlamda kullandırdıkları kredileri geri çağırma girişiminde bulundular. Ve bu da tabi ki esnafı zor duruma soktu. Şu anda var olan pozitif istatistikler bu yaşanan çatışma ile ekonomik anlamda negatife döndü. Ve bu gün ihracata baktığımızda ilk on ay itibariyle, bir önceki yıla oranla yaklaşık 40 milyon dolarlık bir kayıp var. Organize sanayi bölgelerinde yeni yatırım neredeyse sıfıra indi. Pozitif yönde ilerleme sıçrama bekleyen bir noktadan tam tersi bir yöne döndü istatistikler.
DİYALOG VE ÇÖZÜM İSTİYORUZ
Ve sonra 1 Kasım seçimleri oldu. Ve bu seçimde ortaya çıkan tablo 7 Hazirandan farklı olarak tek parti hükümeti çıkardı. 7Haziranda seçmen bir koalisyon tablosu ortaya çıkarmıştı fakat öyle görünüyor ki bu 3 - 4 aylık zaman süreci içinde koalisyon kurulamaması özellikle muhalefette bulunan partilerin ülkeyi yönetebilecek iradeyi ortaya koyamamaları, seçmenleri yeniden tek parti hükümeti tercihine yöneltti. Aslında bütün partiler uzlaşma yerine uzlaşmama konusunda görüşmeler yaptılar. Ve bu da seçmende koalisyon kurulacağına dair umutları yok etti. Ve seçmen mevcut partilerin koalisyon kurabileceklerine olan güvenlerini kaybettikleri için 1 Kasımda yeniden Ak Partiyi tercih ettiler. Ve daha önceki seçimlerde Ak Parti'yi destekleyen seçmenler 7 Haziran sonrası yeniden Ak Partiye döndüler. Seçmenler koalisyon kurabilme iradesini partilerde göremedikleri için ve bunun bir istikrarsızlığa, belirsizliğe yok açacağını gördükleri için tek başına iktidar olmaya gücü yetebilecek olan partiye yani Ak Partiye bir yöneldiler. Ak Parti 13 yıldır ülkeyi yönetiyor bugün onları bekleyen, Türkiye’nin çok önemli sorunları var. Aslında bu kadar güçlü gelmeleri, temel sorunları çözme noktasında da önemli bir avantajlarıdır. Biz bölge olarak Ak Partiden en büyük beklentimiz buzdolabında olan ve şu anda bile ölümlerin yaşandığı bu çatışmalı ortamın tekrardan 28 Şubat dönemindeki ve 7 Hazirandan önceki diyalog sürecine ivedi dönmesi bizim en büyük beklentimizdir. Çözüm sürecinin kaldığı yerden devam ettirip daha sağlam temellerde ve sonuca götürülecek şekilde planlama ile bu sorunun çözülmesi gerekiyor.
ESNAF'A CAN SUYU KREDİSİ
Bölgemizde geçmişten beri bir geri bırakılmışlık sorunu vardır. Bu gün 81 ilin neredeyse en son sıralarında bölge illeri vardır. Bu bölge illerini bu kadar yoksul olması, bu kadar geride olması bu bölgenin potansiyelinin düşük olduğu anlamına gelmiyor. En azından Türkiye ortalamasına yakın kişi başına düşen milli gelire sahip olması gerekiyor. Fakat şu an çok çok gerisinde yer alıyor. Bunun da birçok nedeni var. Bu çatışmalı süreç ve Cumhuriyet tarihinden bu güne gelen özellikle alt yapı konusunda var olan eksikliklerden kaynaklı bir durumdur. Bölgeye özel bir takım teşvik paketleri bu güne kadar açıklandı ve bu paketler diğer bölgelere göre daha avantajlı koşullar sağladı. Ama buna rağmen bölgede kalıcı bir barış ortamı sağlanamadığından yeterince bir katkısı olmadı. Bir yandan bu kalıcı barış sağlanmalı bir yandan da buraya özgü ihtiyaçlar temelinde teşvik paketlerinin geliştirilmesi gerekir. Yine kısa dönem içinde ivedilikle atılması gereken adımlardan biri de esnafa verilmesi gereken bir can suyu kredisidir. Çünkü esnaf öz kaynak açısından oldukça sıkıntılı, güçlü bir sermaye birikimi yok Ve esnaf iş yapamayınca da kiralarını ödeyemez duruma geldi. Bu yüzden esnafa faizsiz ötelemeli bir can suyu kredisi verilmeli. Yine bölgeye özel özellikle banka kredi borçlarının en az bir yıl ertelenmesi ve bu kredi borçlarının bir kısmının hazine tarafından karşılaması gerektiğini belirtmek istiyorum. Ekonomik olarak uzun vadeli Türkiye' nin vizyon projeleri arasında yer alan yüksek hızlı tren projelerinde bölge illerinin en son sıraya bırakılması yerine bölge illerine öncelik verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bir yerde ekonomini gelişmesinin can damarı ulaşımdır.
Bu meseleye bağlı olarak atılması gerek adımlardan en önemlisi sivil bir anayasadır. Meseleyi kökten çözecek ve bu meseleyi gelecek nesillere bırakmayacak şekilde diğer partilerle ortaklaşarak yeni bir anayasanın yapılması fırsatı da duruyor Ak Partinin önünde. Öncelikli sorun çatışmalı sürecin sona erdirilmesi ve diyalog sürecini başlatılmasıdır.
Ak Partinin diğer partilerle uzlaşarak bir sivil anayasa yapabileceğine inanıyor musunuz?
Ben çok umutsuz değilim. Mesela son dönemlerde CHP' nin yaklaşımlarını olumlu görüyorum Kürt meselesine yönelik yaklaşımı daha önce mesafeliydi. Ancak son zamanlarda CHP' nin Kürt sorununa yaklaşımının olumlu yönde değiştiğini düşünüyorum. Çözüm süreci döneminde CHP bir şekilde bu sürece dahil olmuş olsaydı belki de bu gün bambaşka bir tablo olurdu. HHP sivil bir anayasanın yapılmasında önemli bir aktördür. Ak partiyle beraber HDP' nin de “doğru adımlar atıldığında biz de doğrunu yanında yer alırız” şeklinde açıklamaları olduğunu biliyoruz. Tam da aslında bir araya gelmenin zor olduğu bir ülkede ancak bu kadar birbirine yaklaşıldığını görebiliriz. MHP belki bu çalışmanın dışında kalabilir ama HDP ve CHP sivil bir anayasanın yapılmasında Ak Partiyle birlikte çalışabileceklerini düşünüyorum. Ülkenin temel sorunları konusunda birçok maddede uzlaşabilecekleri kanaatindeyim.
Ak Partinin Kürt sorununu çözme iradesi var mı?
Ak Parti bu yeni dönemde önceki döneme nazaran yeni avantajlara sahiptir bir bakıma. Tabi ki bir bakıma da dezavantajlara sahiptir. Avantajları şudur: Geçmiş dönemin olumlu olumsuz deneyimlerini arkasına almıştır. Yeni dönemde daha doğru yöntemleri geliştirme noktasında daha güçlü bir konumdadır. Ak Parti eğer bu gücünü pozitif yönde değerlendirirse bu sorunu çözme iradesini ortaya koyarsa bu sorunu çözeceğine inanıyorum. Fakat Ak Parti çözüm yerine çözümlüğü yöntem olarak benimserse elbette ki bu sorun çözülmez. Ak Partinin bu gün seçim sonrası ilk açıklamalarına baktığımızda çözüm sürecine dair biz bu süreci yeniden başlatacağız ya da bu süreci hiç başlatmayacağız yönlü kesin ifadeleri yok. Genel anlamda olumlu anlamlar içeren “ biz, bize oy vermeyenlerin de iktidarıyız “ ifadeleri de var. Tabi ki toplumun genel beklentisi tekrardan sürecin başlaması yönünde adımlar atılmasıdır. Türkiye’ nin bu sorunu diyalog yöntemleri dışında çözebilme şansı da yoktur. Yani bu gün bir araya gelip bu sorunu çözmezlerse insanlarımız yaşamını yitirecek ve bu sorun gelecek kuşaklara daha da ağırlaşmış olarak bırakılacaktır. Ve bu sorunun çözümü bu gün de olsa 20 yıl sonra da olsa çözüm yöntemi diyalogdur. B u gün böyle bir diyalog kanalı açılmışken bir çözüm süreci başlatılmışken bunu en kısa zamanda sonuçlanması ülke yararınadır. Ülkemiz yaşadığı en temel sorunu yarınlara bırakmamış olur.
BÖLGENİN GELİŞMESİNİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL "ÇATIŞMALI ORTAMI"
Bölgemizin gelişmesinin önündeki en büyük engel çatışma ortamıdır. Çatışma ortamını gören yatırımcı buraya yatırım yapamıyor. Bugün bizim en önemli potansiyelimiz turizmdir ve tarıma dayalı sanayinin gelişmesidir. Ancak barış sağlanamadan hiçbir konuda gelişme gösteremeyiz. Çünkü sanayici risk altında yatırım yapmaz. Bölge ekonomisinin önündeki en büyük engel barış ortamının yokluğudur. Eğer siz barış sorununu çözemezseniz, buraya teşvikler de sunsanız, çok avantajlar da sunsanız, barışın olmadığı yerde bu sanayi gelişmez, ticaret de gelişmez. Diyarbakır işsizliğin en yoğun olduğu illerimizin başında gelmektedir. Diyarbakır’daki issizliğin giderilmesi noktasında hükümetten beklentileriniz nelerdir?
BARIŞ'TA ISRAR GENÇLİĞİMİZİ KAZANMADA ISRARDIR.
Hükümet Diyarbakır’ın ve bölgenin nüfus yapısına baktığı zaman Kürt meselesinin ne kadar önem arz ettiğini ve aynı zamanda çözülmediğinde ne tür tehlikeler barındırdığını görmelidir. Bugün Diyarbakır nüfusunun üçte biri ilköğretim ve lise çağındadır. Yani ciddi bir genç nüfus var. Ortanca yaşımız 22’dir. İşsizlik resmi verilere göre % 19’dur, ancak bu rakam gerçeği yansıtmamaktadır. Gerçek rakam bu sayının en az iki katıdır. Çünkü kayıtlı işsiz sayısı gerçek işsizliğin çok çok altındadır. Bölgemizde çok sayıda olan bu genç işsizlere gelecekte uygun çalışma ve yaşam koşulları sunulmadığı zaman hem işsizlik daha da artmış olacak hem de bu genç işsizler ordusu gelecekte çok büyük tehlike arz edecektir. Gençlerimizi kucaklayabilirsek, geleceğimiz, onlara sahip çıkamazsak en büyük engelimiz olurlar. Dolayısıyla bizim barış ve ekonomik gelişme ısrarımız, bu işsiz gençlerimizin çatışma ortamında yaşamlarını yitiren gençler değil, uygun yaşam koşullarında yuva kuran gençler olmalarını arzu etmemizdendir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.