VİDEO - Sosyolog Rüstem Erkan: CHP Kürt seçmeni ikna etmeli

VİDEO - Sosyolog Rüstem Erkan: CHP Kürt seçmeni ikna etmeli
Dicle Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Rüstem Erkan, bölgede “kanaat önderleri” ile görüşme döneminin sona erdiğine dikkat çekerek, “CHP’nin bölgedeki kamuoyuna dönük bir çalışmasının olması gerekiyor” dedi.

Gönül Morkoç

TİGRİS HABER - CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Kürt sorununu HDP ile çözebiliriz” çıkışı bölgede tartışılmaya devam ediyor. Sosyolog Prof Dr. Rüstem Erkan, bu konudaki sorularımızı yanıtladı.

Sosyolojik olarak Kürt sorununu nasıl tanımlıyorsunuz?

Osmanlı döneminin sonlarından bu yana 150-160 senedir bu bölgenin gündeminde olan bir sorunla karşı karşıyayız. Dönem dönem bazı özellikleriyle ön plana çıkan bir sorun. Bir dönem aşiret ya da dini kimlikle kendini gösteren bir sorun, belli bir dönem toprak mülkiyetine itirazla gündeme gelen bir sorun. Ama giderek siyasallaşarak günümüze gelen, daha çok etnik kimlik vurgusu ve taleplerle ortaya çıkan bir sorunla karşı karşıyayız. Erken Cumhuriyet dönemiyle ilişkilendiren yaklaşımlar var. Bunu tarihsel süreç içerisinde değerlendirdiğimizde aslında çok doğru olmadığını görüyoruz. Çünkü Türkiye rejimine benzemeyen komşu ülkelerde de benzer sorunla karşı karşıyayız. Bu aslında sadece Türkiye sınırları içinde bir sorun değil, bölge aslında giderek de dünyayı etkileyen bir sorun haline geliyor. Sorunu barışçıl yollarla çözme konusunda en deneyimli ülkenin Türkiye olduğunu söyleyebiliriz. Sorun giderek, sınıfsallıktan, ideolojiden koparak, çok kültürlülük üzerine oturuyor. Bu da dünya liberal sisteminin istediği bir şey.

Buradan yola çıkarak şunu sorayım. Bölgeye yatırım yapılsa, sınıfsal algılar değişse, soruna bakış açısı değişir mi?

Ekonomik refahın artmasıyla kimlik talebi ortadan kalkmaz. Daha çok kimlik talepleri ekonomik refahın arttığı durumlarda öne çıkar. Fakat mücadele yolları değişir. Talep yolları değişir. Bölgede orta sınıfın ortaya çıkması, işçi işveren ilişkisinin ortaya çıkması meseleyi daha da yumuşatır. Daha çok siyasal partiler, sivil toplum örgütleri üzerinden giden bir meseleye dönüşür. Şiddet, başka bir deyişle terör olaylarında bir azalma olur. Talepler ortadan kalkmaz.

Türkiye’de sağ partiler mi, sol partiler mi sorunun çözümüne daha yakın?

Aslında sorunu kavramlaştıran bile sol oldu. Yani Kürt sorununun adını koyan sol oldu. Türkiye’de sol dediğimizde aklımıza Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) geliyor. Ama sorunun siyasallaşması, siyasal sahneye çıkması aslında 60’lı yıllarda Behice Boran liderliğindeki TİP’in ‘Doğu Mitingleri’ ile başladı. Solun böyle bir tecrübesi var. Sorunu tespit etmede, kavramlaştırmada ve çözüm üretmede solun tecrübesi var. Ama 60 yılı aşan süre içerisinde, bir sol iktidar Türkiye’yi yönetmedi. Onun için “niye sol bu sorunu çözmüyor” demek çok doğru bir yaklaşım değil. Fakat şunu anlamak gerekiyor. Bu sorunu Türkiye’de tek bir parti çözemez. Sağ ya sol fark etmiyor, tek parti Türkiye’de bu sorunu çözemez. AK Parti Türkiye’de 1950’lerden beri en güçlü iktidara sahip parti. Hem seçmen desteği, hem toplumdaki ilişkileri açısından güçlü bir partiydi. Ama AK Parti bile bunu çözemedi. Hatta bir dönem HDP ile işbirliği yapmasına rağmen çözemedi.

erkan-tigris1.jpg

Niye çözemedi, nerede takıldı?

Kürt sorunu Türkiye’de üzerinde kamuoyunun anlaşacağı bir çözümle tam olarak çözülebilir. Eğer bunu tam olarak Türkiye’nin gündeminden çıkaralım, bundan sonra bu sorunla ilgili hiç kimse olumsuz bir politika geliştirmesin denirse, bu ancak Türkiye kamuoyunun oydaşlaşması gereken bir çözüm olmalıdır. Yıllardır, özellikle 87’den sonra Kürt partilerinin ortaya çıkması ile birlikte daha çok seçim malzemesi olarak görülmeye başlandı. Yani “önümüzdeki seçimde bize ne yarar sağlar” üzerinden yürütüldü. Karadenizlinin de bu sorunun çözümünde bir politikasının olması lazım. İç Anadolu’nun da, Ege’nin de, bölgenin de.

Mevcut Türkiye koşullarında bu mümkün mü?

Bu mümkündür. Türkiye’de siyaset hep radikalar üzerinden algılandı. Dünyanın her tarafında her millette, yaklaşık 10’a yakın radikal kesim var. Radikal diyebilirsiniz, ırkçı diyebilirsiniz. Yani ötekini reddeden bir kitle var. Türkiye’de de bu oran yüzde 10’larda. Kürtlerin de içerisinde yüzde 10’u radikaldir, Türklerde de radikal bir kesim vardır.  Asıl olan sosyolojide “ortalama insan tipi” olarak nitelendirdiğimiz yüzde 90’lara yaklaşan kitledir. O kitle birbiriyle empati kurabilir, uzlaşabilir. Ama siyaset “ortalama insanlar” üzerinden değil, radikalar üzerinden yapılıyor. Onun için bir uzlaşma ortaya çıkmıyor. Önemli olan “ortalama insan tipi” insanları ikna ederek bir politika geliştirmek.

CHP’nin “HDP ile çözebiliriz” çıkışı bölgede yankı uyandırdı. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sayın Kılıçdaroğlu’nun kastettiği Cumhurbaşkanlığı seçimleridir. Kimin, Cumhurbaşkanı olacağı da çok önemli tabi.  Buradaki, anlaşma, uzlaşmanın seçim öncesi de ortaya çıkması gerekiyor. Zaten Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanabilmek için seçim öncesi de bir uzlaşma olması gerekiyor. Ama Türkiye, 90’lar, 2000’ler hatta 2010’lardaki Türkiye değil. Biraz önce kavramlaştırmaya çalıştığım ortalama insan tipi daha çok. Gerek Kürtlerde, gerek Türklerde çok fazla liderliklerin emrinde giden bir kitle yok artık. Bağımsız insan, bağımsız seçmen dediğimiz kitle çok daha yaygın. Dolayısıyla bunu artık, liderler, partiler üzerinden götürmek yerine, geniş halk kitleleri ile götürmek gerekiyor. Bu Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de böyle. CHP, “ben HDP ile anlaşırım, istediğim adayı gösteririm” der, ama Kürt kitlelerinin beklentisini karşılamayacak bir adaya oy verilmez. Bunun iyi hesaplanması gerekiyor. HDP desteklemese de Kürt kamuoyunda, aday sempatik bulunur, sorunları çözeceğine inanılırsa HDP’ye rağmen ciddi oy alır. Türkiye’nin artık gelmiş olduğu nokta budur. Dolayısıyla artık çok ittifaklar üzerinden gitmemek lazım.

Kürtlerin beklentisini karşılayan aday ya Türklerin beklentisini karşılamazsa. Özellikle CHP içindeki “ulusalcı taban”ı ikna etmek zor olmaz mı?

Bu bahsettiğiniz kesim, eğitim düzeyi yüksek bir kesim. Daha konuşulabilir, daha anlaşılabilir bir kesim. Ama Türkiye’de o kesimin de CHP’nin de “Türkiye’nin birliği” konusunda hassasiyeti var.  Zaten HDP’nin de böyle bir derdi var. Mesele bunu anlatmak. Birlik içerisinde sorunu çözmeye çalıştığınız zaman, geniş kitlelerin desteğinin olmaması gibi bir sorun olmaz. Türkiye’deki en büyük sorun “bölücülük” meselesi üzerinden gidilmesi. Bütün taleplerin “bölücülük” olarak algılanması sorunu var. İşte bunu iyi ikna etmek, anlatmak lazım.

erkan-tigris2.jpgHDP CHP’nin açıklamasından sonra topu İmralı’ya attı. Sonra Sezai Temelli kendi görüşü olduğunu söyledi.

Bu doğru bir yaklaşım değil. Türkiye’de sorunu kilitleyen yollardan biri. Çözüm süreci AK Parti döneminde başlamasına rağmen, CHP çözümü destekleyen konumdaydı. Karşı pozisyon almadı. O zaman çok doğru bir şey söyledi. “Sorunu Meclis’te çözelim” dedi. O dönem bir iki yasa dışında adım atılmadı. Daha sonra yapılan operasyonlarda gördük ki, yapılan görüşmeler, mevcut hukuk sistemi içerisinde bir suç olarak karşımıza çıktı. Çünkü yasayı değiştirmediğiniz zaman, süreç böyle olur. Mesele, Meclis’te yürürse, hem kamuoyuna mal olmuş olur hem de yasal alt yapısı ortaya çıkmış olur. HDP’nin hatası HDP seçilmiş, siyasal bir parti. Ama çözüm sürecinde adresi başka bir yer gösterdiği zaman, -çözüm sürecinde de aynısını yapmıştı- o zaman kendisine gerek yok algısı oluşturuyor. Oysa “ben varken kimseye gerek yok” demesi gerekiyor. “Diyarbakır’da yüzde 80 oyum var, Diyarbakır ile ilgili bir şey söylenecekse benim sözüm önemli” demesi gerekir. Demin dedim Türkiye’nin yüzde 90’ı uzlaşabilir ama bu yüzde 90 gelip İmralı’nın görüşleri üzerinden uzlaşmaz. Tartışmaz da.

Peki nereden başlamak gerekiyor?

Önce kamuoyunun hazırlanması gerekiyor. Başta kimsenin itiraz etmeyeceği bir çerçeve çizilmelidir. Atılacak adımların da “birlikte yaşamı güçlendirecek” adımlar olması gerekiyor. Mutlaka itirazlar olur ama herhangi bir partinin tek başına görüşü olmayacak. Ortaklaşma mutlaka gerekiyor. Anadilde eğitim meselesi en önemli mesele. Bunun da planlanması gerekiyor. Hazırlığı yapılarak gidilirse, giderek insanları birbirine yaklaştıracak bir ortam oluşur.

Seçim arifesinde CHP’nin bu radikal çıkışını nasıl okumak gerekiyor?

Radikal bir çıkışı olmadı. Önceden söylemiş olduğu “Meclis’te çözülmesini” bir daha gündeme getirerek, geliştirmiş durumda. Ama CHP’nin hatası şu, bölgedeki ilişkilerini egemen olan insanlar üzerinden götürmeye çalışıyor. CHP’nin bölgedeki kamuoyuna dönük bir çalışmasının olması gerekiyor. Kamuoyu desteği almadan, son dönemlerde çok yükseltilen “kanaat önderleri” kavramıyla iş gitmiyor. Sadece bölge değil, çözüm politikalarını Türkiye’ye mal etmesi gerekiyor.

Peki, CHP samimi mi?

Bence samimi. Çünkü bu sorunu çözmeden ya da çözüm yoluna girmeden Türkiye’de iktidar şansı olmadığını da görebiliyor. Biz hep skolastik bir yaklaşım olarak CHP’yi “30’lu -40’lı yıların zihniyeti” gibi düşünüyoruz. Türkiye’de öyle bir dinamizm var ki, bölgede de aynı dinamizm var. 5-10 yılda yeni bir zihniyet yapısı ortaya çıktı. Hem bölge, hem CHP değişiyor. Bundan sonra yürütülecek politikaların yeni süreci algılayacak politikalar olması gerekiyor.

 

 

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum