VİDEO - 'Mezopotamya Aşkım'
Özel Haber/ Mümin Ağcakaya
TİGRİS HABER - Sanat hayatına tiyatroculuğu, sinemacılığı ve edebiyatçılığı sığdıran Feride Çetin, çocukluktan itibaren hep yazmayı isteyen, ilkokul döneminde bazı yazı yarışmalarına katılan, kompozisyonlarda dereceler alır. O yaşlarda birçok klasik kitabı okuma fırsatı bulur. Daha sonraki dönemlerde Cumhuriyet, Radikal gibi gazetelerde, Ot Dergisinde, çeşitli sinema dergilerinde yazıları yayınlanmaya başlar.
‘Duy Beni’, ‘Hercai’ ve ‘Hatırla Sevgili’ gibi bir dönem televizyonlarda ilgiyle izlenen dizilerde oynayan; ‘Yalan İçinde Yalan’ gibi birçok tiyatro oyunlarında da yer alan,
‘İki Genç Kız’, ‘Güzel Günler Göreceğiz’, ‘Lal ve Taş Mektep’ ve en son Diyarbakır’da çekilen ‘Sabırsızlık Zamanı’ gibi filmlerle adından söz ettiren; tiyatrocu, sinemacı, edebiyatçı Feride Çetin yazarlığa nasıl ve ne zaman başladığını şöyle anlatmaktadır;
‘Yazma tutkum oyunculuğumdan daha eski’
“Çocukluğumdan beri hep yazar olmak istiyordum. Günlüklerimde bunu hep yazmışımdır. Yazmak oynamaktan daha eski tutkum. Zaten ben 32-33 yaşıma kadar oyuncu olabileceğimi düşünmüyordum. Mesleğim de bu diyemiyordum. Ama çocukluğumdan beri hep yazar olmayı istiyordum.” Diye anlatırken oyunculukla ilişkisini de;
“Okul oyunlarıyla başladım. Okulda tiyatro oyunları, skeçlerde yer alırdım. Daha sonra; ‘Tiyatro Araştırma Laboratuarı’ isimli atölye çalışmasında kursiyer olarak katıldım. Burada Beklan Algan, Erol Keskin, Mustafa Avkıran, Ahmet Cemal gibi çok kıymetli olan sanatçıların öğrencisi olarak tiyatro çalışmalarım başladı.”
‘Artık mesleğime sinemacı yazdırıyorum’
“17 yaşından beri sinema eğitimi görüyorum. Yaklaşık 25 yıla yaklaşıyoruz. Kamera önünde ve arkasında çalışmaktan dolayı para kazanıyorum. Dolayısıyla mesleğiniz nedir diye sorulduğunda hikâyeci diye yazdırmıyorum. Sinemacı yazdırıyorum. Oyuncu da yazdırmıyorum. Mesleğim benim sinemacı. Bu pencereden bakmak bir alışkanlık haline geldi.
Üç üniversiteden mezun oldum. Hala da akademik hayatım devam ediyor. Çünkü öğrenmek ömür boyuncadır. Her ne kadar bu topraklarda eğitim sistemi geriye gidiyor olsa da ben bir şekilde tutkulu öğretmenlerin devam ettiğini, eğitmeye, öğretmeye ve kılavuzluğa devam ettiğine inanıyorum. O yüzden o öğretmenleri bulup bana bir şeyler öğretir misiniz demeye devam ediyorum.
‘Hikâye anlatıcısı olmaya gayret ediyorum’
Yazar olarak hikâye anlatıcılığının nasıl geliştiğini; “Hikâye anlatıcılığının zamanla geliştiğini düşünüyorum. Yıllar geçtikçe daha emin oluyorum ki insan doğduğunda hikâye anlatmaya meraklıdır ya da değildir. Dolayısıyla ben bir hikâye anlatıcısı olmaya gayret ediyorum. Oyunculuk bunun bir dalı, yazmak ise başka bir dalı. İkisini de yaparken hep ana işimin dengbejlikten, meddahlıktan gelen o anlatıcılık olduğunu düşünüyorum.
Bir hikâyeyi anlatmaya emin olduğumda küçük not defterlerim var. Rüyalarımdan tutunda, gün içinde karşılaştığım, toplu taşımada kısacası; karşılaştığım her olayı kaydediyorum. O notlar daha sonra, bunu anlatmalıyım diye yanıp tutuştuğumda öykü ya da senaryo haline geliyorlar.
‘Oyunculukta beden ve sesini, yazarlıkta edebini, ruhunu ve kalemini yontuyorsun’
Tiyatro metni ve senaryo yazarlığımda var. İkisi de işçilik. Kendini teknik olarak geliştirmek gerekiyor. Oyunculukta; bedenini, sesini, enstrümanını geliştirmeyi öğreniyorsun. Yazarlıkta da edebini, ruhunu, kalemini yontuyorsun. İkisi birbirini tamamlıyor.
‘MEZOPOTAMYA BEREKET GETİREN TOPRAKLAR OLDU’
Bölgede Antep, Van, Elazığ ve Diyarbakır’da çalıştınız. Çok sık gelip gidiyorsunuz. Son çalışmanız hakkında bilgi verir misiniz?
Bir televizyon projesini hayata geçirmek için üç yıl Mardin Midyat’ta yaşadım. Hatta ömrümün en önemli olaylarından biri, benim için dönüm noktası olan hamileliğim ve daha sonra çocuğum Hayat’ı büyüttüğümde hep Midyat’taydım. Hatta kızım için ‘Hayat hanım bizim hemşerimiz’ derler. Benim hayatımı dönüştüren yıllar olduğu için Mezopotamya’yı da farklı gördüm. Bana çok bereket getiren topraklar oldu. Her kültürden dostlar edindim. Hala da görüşmeye devam ediyorum. Onlarda bana arşivlerini açtılar. Süryaniler, Kürtler, Araplar; ‘Eğer Mezopotamya’nın masalını anlatmazsan sana hakkımızı helal etmeyiz’ dediler. O yüzden ben de omuzlarımda bir yük hisseder oldum.
Hazırladığım yeni dosyamı Doğan Yayınevi ile görüştük. Bu dosyayı yayınlamak için Aycan Sarıoğlu editörlüğünde çıkaracağım. Buradaki üç kültürden insanların hikâyelerini anlatan bir dosyadır. İsmi ‘Mezopotamya Sevgilim’ ama değişebilir de.
‘Gülten Akın’ı okumak en sevdiğim şey’
Bir yandan meslekle ilgili bir yandan da edebiyatla ilgili okumalarım devam ediyor. Yazarlar yazmak üzerine nasıl bir çalışma sistemi güdüyorlar, ilerliyorlar, takip ediyorlar üzerine okuyorum. Okumak beni motive ediyor. Çünkü çalışma yöntemlerini, sadakatlerini görünce benim de daha çok çalışmam gerekiyor diye düşünüyorum.
Gülten Akınla ilgili bir eser ortaya koymak istiyorum. Şiirin anası ‘İnce kız’. Bence sadece altmışların, yetmişlerin dünyasını değil; zamansız bütün çağları anlatan, bütün bir ‘Bacıyan ı Rum’ geleneğinden gelen gerçek bir ozan. O yüzden bu dönemi de seneler önceden çok iyi gördüğünü ve özetlediğini düşünüyorum. Gülten Akın hakkında okumak son dönemde en sevdiğim şey.
BALKANLI OLMAMA RAĞMEN KENDİMİ HEP BURAYA AİT HİSSETTİM
Bölgeye geldiğinizde neler hissediyorsunuz?
Bölgeye geldiğimde çok mutlu oluyorum. İnsanlar hemen sarıp sarmalıyor. Eve gelmiş gibi hissediyorum. Bu çok garip çünkü bölgede ilk 2007 yılında çalıştım. O zaman Star Gazetesine bir röportaj vermişim. O zaman da aynı şeyi hissediyormuşum ki; ‘Balkanlarda büyüdüm. Atalarım Balkanlardan. Ama çok garip ben kendimi Mezopotamyalı hissediyorum. Niye öyle bilmiyorum. Balkanlara da çok sık gittim. Balkanların insanını da seviyorum. Düğünde ve cenazede aynı davranan bir insanımız var. Ama buradaki acıyla baş etme yöntemi, iklimle baş etme yöntemi… Her şey çok iyi tarif edemiyorum. Niye öyle bilmiyorum. Kendimi hep buraya ait hissettim.
Diyarbakırlılara ne söylemek istersiniz?
Ben hamile olduğumun haberini bile Diyarbakır’da aldım. Sur dibinde saatlerce dolaştım. Artık 41 yaşıma gelmişim. Ne yapacağım. Tek tabanca olarak devam mı edeceğim yoksa anneliği hayatıma mı ekleyeceğim diye. Benim için hayatın her yerinde Diyarbakır oldu. Gençliğimde de ilk gençliğimde de.
‘Çağlar öncesinden bir bağım var’
15 -16 yaşlarında buraya Adıyaman’a Diyarbakır’a TEMA Vakfının bir ağaçlandırma projesi dolayısıyla ağaç dikmeye gelmiştim. Ondan sonra dedim ki; burayla çağlar öncesinden bir bağım var diye düşündüm. Çok seviyorum Diyarbakır’ı. Bu nasıl anlatılır bilmiyorum. Bir gün kitabını yazarsam anlatmak istiyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.