VİDEO - 40 bin kasetlik nadir bir arşiv
Mümin Ağcakaya
TİGRİS HABER - Diyarbakır’ın, hatta bölgenin kaset ve plak piyasasının son temsilcisi konumunda olan Muhittin Akbey, dede mirası mesleğinin öyküsünü Tigris Haber Gazetesine anlattı.
1965 Mardin Derik doğumlu olan Muhittin Akbey, yok olmaya aday plak ve kasetçilik mesleğini ısrarla sürdürüyor. Dedesiyle başlayan 1930’lu yılların taş plaklarından,1950’lerdeki makaralı bantlara kadar uzanan müzik piyasasına babasının döneminde tanıklık eden Muhittin Akbey, dede mesleğini zor da olsa yaşatmaya, devam ettirmeye çalışıyor.
Akbey, ailede bu mesleğin nasıl başladığını şöyle anlatıyor;
“Bizim müzik sevdamız dedelerimden geliyor. Dedemin 1930 yıllarda gramofonu vardı. Taş plaklar çalıyordu. 1950’lerde makaralı bantları çalan cihazlar çıkmıştı, babam İstanbul’dan ampullü bir cihaz almıştı. Mardin’de eski avlulu evlerde ses kayıtları yapıyordu. Bu işi ticari bir amaçla satıp para kazanayım diye değil de daha sonra dinlerim, başkaları da dinler ve geleceğe bir anı olarak kalır diye sevdiği için yapıyordu. Özel kayıtlar yapıyordu. Arapça ya da Kürtçe anlatılan olayları kaydediyordu. . Babam dedemden gördüğü müzik sevdasını bu şekilde devam ettiriyordu.”
Günaydın apartmanı, ilk ses ve plak stüdyosu
Akbey, ailenin Mardin’den sonra Diyarbakır’a uzanan müzik sevdasını şöyle anlatmaya devam ediyor;
“Daha sonra 1970’lerde Diyarbakır’a geldik. Diyarbakır’da ağbim ve ortağı Muharrem Güler ile birlikte ses kayıtlarının da yapıldığı bir stüdyo kurarak kasetçiliğe ve plakçılığa devam ettiler. Diyarbakır Ofis semtinde bulunan Günaydın apartmanın altında bir ses stüdyosu kurdular. O dönemin mahalli sanatçılarının ses kayıtlarını yapıyorlar ve bu kayıtları plak için İstanbul’a gönderiyorlardı. İstanbul’daki firmalar da bu kayıtları uygun görürlerse plak yapıp piyasaya sürüyorlardı. Bu dönemde Mahsun Kırmızı Gül, Emrah, Beşir Kaya, Kenan Temiz gibi birçok sanatçının ses kayıtlarını gönderdiler.”
Ailenin müzik sürecini anlatan Akbey birçok sanatçının tanınmasında katkılarının olduğunu ifade ediyor. Stüdyodaki işleri 1985’den sonra Muhittin Akbey devralır. O zamandan beri de bu işi yapan Akbey 40 bine yakın kimsede bulunmayan birçok kasetin yer aldığı çok zengin bir kaset arşivi oluşturur.
Bölgede plak ve kaset işi yapan şirketler
Kasetçilik dışında başka bir iş yapmayan Diyarbakır’ın son kaset ve plakçılarından Muhittin Akbey, Diyarbakır dışında da bölgede kasetçilik yapanları şöyle anlatmaktadır;
“O zamanlar bölgede beş altı tane stüdyo vardı. Elazığ’da Yalçın Plak, Mardin’de Filiz Kasetçilik, Siirt’te Stütyo Manulya, Antep de Atakan Plak, Çinçin Plak vardı. Urfa’da Abdullah Uyanık vardı. Diyarbakır’da ise Boğa Plak, Yakışır Plak ve Güneş Plak vardı. Bizim ses kayıtlarını yaptığımız plakların dışında bölgedeki bu plak şirketlerinin çıkartmış olduğu plakları da satıyorduk. Sadece bu işi yapıyor ve başka işle ilgilenmiyorduk.
1980’lere kadar böyle devam ettik. Seksenlerden sonra ise piyasada kasetler rağbet görmeye başladı. Kaset satmaya da başladık.”
Daha sonra CD’ler çıktı. CD’ler 2010’a kadar satışları iyiydi. Telefon ve flaş bellekler çıkınca CD satışlarının da sonu gelmeye başladı. İnsanlar artık müziği dijitalden indirip oradan dinliyorlardı. Böylece bizim bu meslek de sona erdi. Artık rağbet göstermiyorlar. Hâlbuki bizim yaptığımız bu işin kıymetinin bilinmesi gerekir. Yaptığımız bu işte bir tarih yatmaktadır. Şimdilerde birçok insanın haberdar olmadığı, bilmediği birçok sanatçının anlattığı olaylar anlatılmaktadır. Ve bunların büyük bölümü de dijitallerde yoktur.”
Dijitalde ve plaklarda müzik dinlemenin farkı
Kaset ve plaklardaki ses kalitesinin dijitallerden yüzde yüz farklı olduğunu söyleyen Akbey;”Bir gün bir plak kaydını dinlerseniz lezzetini aradaki ses farkını görürsününüz. Makaralı bantlardaki ses kalitesi ikinci sırada yer alır. Bantlar kolay kolay bozulmaz. Elimdeki şerit 55 yaşında. Şimdi aynı orijinalinde olduğu gibi çalar. 1970’lerde ilk çıkan kasetlerin de kalitesi hiç bozulmuyor. Dinlediğiniz zaman ses ve müzik sanki canlı çalıyor, sahnede okunuyor gibi dinleyebiliyorsunuz. Ama dijitalde bu lezzeti bulamazsınız.
Kaset müzesi hayali var
Bu işi nereye kadar götürebilirse devam edeceğini anlatan Akbey;
“Büyüklerimizle birkaç sefer görüşme yaptım. Kasetlerimi müzeye çevireyim dedim. 52 yıldır elimde tuttuğum arşivim var. Daha önceki kayıtlarımız var. Böyle makaralarda yüklenmiş kasetlerimiz var. Kendi stüdyomuzda doldurduğumuz özel ses kayıtları. Bunları dijitallere de, klasik kasetlere de yükleyebiliriz. Halka sunalım dedik. Gençlerimiz gelsinler görsünler, bilsinler. Değerlerini anlasınlar. 1930 yıllarından bu yana topladığımız arşivimizdir. Yıllardır koruyorum. Bunlar için ömrümüz gitti. Bundan faydalansın istiyorum. İnsanlar dinlesin ve görsünler. Bu hayalimdir. Gerçekleştirme olanakları oluşursa gelecekte iyi bir kaynak olur. Birçok araştırmacı ve meraklıları için ayrı bir zenginlik olur.
HİÇBİR YERDE BULUNMAYAN 40 BİN KASETLİK ARŞİV
Arşivimde 40 bin çeşit kaset var. Her çeşit kasetten bir tanedir. Mesela Orhan Gencebay 35 kaset çıkarmış arşivimde hepsi de mevcuttur. Neşet Ertaş’ın elli kaseti var, ellisi de mevcuttur. Çıkardığı bütün orijinal, bandrollu ve ruhsatlı kasetlerdir. Müslüm Gürses’in 90 orijinal kaseti elimde mevcut. Aklınıza gelebilecek bütün sanatçılar var. Tek bir yörenin değil her yörenin, Türkçe, Kürtçe bütün sanatçılardan toplanmıştır.
Bu işe sevdalandığımız, bu mesleği sevdiğim için ayrım yapmadan her yörenin sanatçısının kasetleri mevcuttur. Hatta yabancı sanatçıların da var. Arşivimde hemen hemen yok yok. Ne kadar kaset üretilmişse almış bir adet saklamışım. Bu küçük dükkânda bu işi daha ne kadar götüreceğim bilmiyorum.
İmkânlarım olsa bir müze açardım. Burada amacım para kazanmak değil. Amacım elimdeki eserleri, topladığım eserler kıymetlidir. Bu eserlerin sahiplerinin çoğu öldü. Elimizde sadece sesleri kaldı. Bu sesleri elimden geldiği kadar koruyacağım. Ben sağken bunu değerlendireyim. Yarın gençlerimiz bunları bilsin, öğrensinler. Böyle sanatkârlar da varmış desinler. Benim elimdeki kasetlerin türkülerin çoğu internette de yok. Mesela Beşir Kaya’nın beş altı kaseti var kendi yapımımız internette yok. Bunu gibi Ahmet Bulut var. Silvanlı Ahmet dedikleri, bende iki özel kaydı var. Kendi stüdyomuza aittir. Hiçbir yerde yok. Sadece bizde var. Sait Altun’un iki değerli kaseti var. Kendi kayıtlarımız, piyasada yok. Kendisi de rahmetli oldu. Kendi ailesinde de yok.
İmkân yakalarsam burayı müzeye çevirmeyi düşünüyorum. Halktan kimseler buraya gelir istediği kaseti çalar dinler. Bedava, ücret almadan bir hizmettir. Benim tek bir amacım gelecek kuşaklar bu kasetleri görsün, dinlesinler, dokunsunlar. Kaset nedir bilmiyorlar. Yirmi yaşındaki gence soruyorum. Kaset nedir diyor. Plağı bilmiyor. Hiç görmemiş. Bu makarayı hiç görmemiş. Ben de istiyorum ki dijitalle arasındaki farkı görsünler. El emeğiyle, el sanatıyla yapılan kasetler. Eskiden müzisyenler el emeğiyle çalıyorlardı. Şimdi müzisyenler dijitalle çalıyorlar. Sanat yok. Bu kasetlerin her birinin ayrı bir sanatı ayrı bir güzelliği var. Farklı hikâyeleri var.
HER KASETTE AYRI BİR TARİH VE HİKÂYE VAR
Mesela bir kasetten örnek vereyim. 1970’lerde Annemin aşiretinde bir olay yaşandı o zaman. Abdürrahim Türk’ü o zamanlar katlettiler. Onun anısına babam o zamanlar yörede dengbej olan kör bir arkadaş varmış. Onun ses kaydını babam kendisi makara dediğimiz şeride yüklemiş. Kendi orijinal sesidir. Şimdiki gençler o olayı bilmez. Kasette o olay detaylarıyla anlatılıyor. Arkasından Xıdırı Ömeri aynı olayı anlatmış. O da yörenin sanatçısıydı. Kardeşi Hüseyin Ömeri vardı kardeşlerinin hepsi, dengbejdi. Biz de o dönem yaşanan olayları anlatan bu sanatçıları kaydediyorduk. Babam sevdiği için bunları kaydediyordu. Bizde bunları saklamışız.
Bu mesleğe yedi yaşında başladım. Elli yıldır bu mesleği severek yapıyorum. Müziği seviyorum. Müzik hayatları anlatıyor. Dinlemekten zevk alıyorum. Bu dükkândan kopamıyorum. 1980de bu dükkâna yerleşmişim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.