Temelli: Demir YSK tarafından ısıtılıyor
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, parti Genel Merkez’inde il eş başkanları toplantısı öncesi gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. İl eş başkanlarına seslenen Temelli, 31 Mart seçim sonuçlarını hep birlikte değerlendireceklerini, yeni sürecin siyasetini ve örgütlenmesini birlikte konuşacaklarını belirtti. 31 Mart yerel seçimlerinde HDP’nin stratejisinin çok güçlü ve önemli olduğunu söyleyen Temelli, stratejinin Türkiye siyasetinin kulvarını değiştirdiğinin altını çizdi.
‘TOPLUMUN BEKLENTİLERİNİ KARŞILADI’
Elde edilen başarının aritmetiksel olarak ölçülemez olduğunu dile getiren Temelli, “Türkiye demokrasi mücadelesinin ancak demokrasi cephesiyle sürdürülebileceğini tespit ettik ve tüm toplumsal muhalefeti, emekçileri, kadınları bir arada mücadeleye davet ettik. Bu uzun süreli strateji Türkiye toplumunun beklentilerini karşılamıştır. Bugünden sonra nasıl bir yol yürüyeceğimiz, gene geride bıraktığımız süreçteki kararlılığımıza bağlı gelişecektir” dedi.
‘ÇIKMAZIN EN TEMEL NEDENİ TECRİT’
Türkiye siyasetinin içinde bulunduğu çıkmazın en temel nedeninin 5 Nisan 2015’te PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki mutlak tecrit koşulları olduğunu belirten Temelli, sözlerini şöyle sürdürdü: “Geride bıraktığımız 4 yıl boyunca Türkiye’de otoriter rejim kendisini örgütlemiş, faşizmi güçlendirme çabası içinde olmuştur. Her geçen gün yeni bir hukuksuzluğa imza atmış, demokratik tüm kurumları tasfiye etmiş, demokratik siyaseti boğmaya çalışmıştır. Bu sürecin en büyük mağduriyetini HDP’liler ve Kürt halkı yaşadı. Kürt halkı, HDP, demokrasi güçleri, faşizmin kurumsallaşması, tecride karşı, Türkiye’nin tecridine karşı 4 yıldır büyük mücadele veriyor. Birçok arkadaşımızı yitirdik, birçok arkadaşımız cezaevine gitti, evinden yurdundan oldu. Asla barış ve demokrasi mücadelesinden vazgeçmedik. Çünkü inanıyoruz ki Türkiye bu tecrit koşullarından ve savaş politikalarından kurtulacaksa bu kararlı bir demokrasi ve barış mücadelesi ile mümkün.”
‘LEYLA GÜVEN HUKUKSUZLUĞA İŞARET ETTİ’
Bütün ülkenin tecrit altında olduğuna vurgu yapan Temelli, tecridin kaldırılması talebiyle 165 gündür açlık grevinde olan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Hakkari Milletvekili Leyla Güven ve cezaevlerinde devam eden açlık grevlerine dikkat çekti. Temelli, “Leyla Güven tam da bu hukuksuzluğun başladığı noktaya işaret etmektedir. Yani biraz önce bahsettiğim 5 Nisan’a işaret etmektedir. Leyla Güven’le birlikte binlerce insan açlık grevindedir. Cezaevlerinde dünyanın birçok yerinde yoldaşlarımız açlık grevinde. Birçoğunun durumu kritik aşamaya işaret etmektedir. Kalıcı hasarlar meydana gelebileceği gibi bazı arkadaşlarımızı yitirebiliriz. Seçim kampanyası boyunca 8 arkadaşımızı kaybettik. Kaybetmeyebilirdik. Hukukun üstünlüğü yerine getirilmiş olsaydı bu 8 insan aramızda olacaktı. Bu açlık grevinden dolayı ortaya çıkan birçok mesele de söz konusu olmayacaktı. Bu duyarsızlık bugünkü otoriter rejimin dayatmasından başka bir şey değildir” diye konuştu.
‘SAYIN ÖCALAN AİLE VE AVUKATLARI İLE GÖRÜŞMELİ’
Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması için çağrısını yineleyen Temelli, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir an önce Sayın Öcalan avukatları ve ailesiyle görüşebilsin. Bu haklı bir taleptir. Bu tüm hükümlerin hakkıdır ve bu hak verilmek zorundadır. Bu uygulamayı yok saymak aslında Türkiye’ye dayatılan faşizmdir, buna son verebiliriz. 31 Mart seçimleri tam da Türkiye toplumunun barış talebini açığa çıkarırken, Türkiye toplumunun tecride karşı itirazını da ortaya koymuştur. Kürt halkının kararlı bir şekilde sandıklara, iradesine sahip çıkması, Türkiye siyasetinin kulvarını değiştirmesi, bu itirazın örgütlü halidir. Bu itirazın sandığa yansımış biçimidir. Bunu Türkiye, Adalet Bakanlığı, iktidar dikkate almak zorundadır. Türkiye her açıdan sıkışmıştır.
BU HEPİMİZ İÇİN ATILMIŞ BİR ADIM
Açlık grevindeki arkadaşlarımız tecrit kalksın diye bir sesi yükseltiyorlar ama Türkiye’nin bu sıkışmışlıktan çıkması için de önemli bir mücadele sergiliyorlar. O yüzden de tüm Türkiye’ye, aydınlara, yazarlara, STK'lara, sendikalara sesleniyoruz. Bu hepimiz için bir demokrasi mücadelesidir. Bu hepimiz için atılmış bir adımdır. Buna duyarsız kalmayalım. Bu konuda hepimiz neredeysek sorumluluğunuzun gereğini yerine getirelim. 165 günden, 5 buçuk aydan bahsediyoruz. Artık bir duyarlılığı sadece çağrı yaparak değil, bugün annelerin sesine ses katarak, onların yanında olarak hep birlikte göstermeliyiz.
ANNELERİN, BABALARIN SESİNE SES VERİN
Biz bu ülkede anneler acı çekmesin istiyoruz. Adalet Bakanlığı’na bir kez daha sesleniyorum. Annelerin, babaların sesine kulak verin. Bugün sokakta annelere kötü muamelede bulunan insanlara da sesleniyorum: Bu yaptığınız suçtur, ondan öte rezilliktir. Türkiye bu sahneleri yaşamaya mecbur değil. Bugün bu ülkede Kürt anneleri, Türk anneleri acı çekmesin istiyoruz. Çocuklarının cenaze törenlerini değil mürüvvetlerini görsünler istiyoruz. Bunun yolu barıştan geçiyor. Bunun yolu bu savaş politikalarının sonlandırılmasından, bu acının sonlandırılmasından geçiyor. İktidar kendi ikbalini savaş politikaları üzerinden yürütürken, annelere ise acı veriyor. Anneler inatçıdır, kararlıdır, anneler bu ülkeyi eninde sonunda değiştirecektir. Demokrasiden yana, barıştan yana değiştirecektir. Çok ağır bedel ödemiş bir halkın ısrarla bugün bir kez daha Gebze’de, Kızıltepe’de mücadelesini izledik.
BU İYİ BİR GİDİŞAT DEĞİL
31 Mart seçimleri bu anlamıyla çok önemli sonuçları olabilecek bir seçimdir, ayrıca çok önemli derslerin çıkarılacağı bir seçim olmuştur. İktidar bu seçimlerden ders çıkarmak yerine seçim sonuçlarının acısını çıkarmak peşinde. Evet, oy kaybının, gerilemenin, belediyeleri yitirmenin acısını çıkarma peşinde. Bu iyi bir gidişat değildir. Bakın Cumhurbaşkanı diyor ki ‘demiri soğutmak gerek’. Çok güzel, katılıyorum kendisine, bu demiri soğutmalıyız ama nasıl soğutacağımızı da konuşmalıyız. Hep birlikte bu savaşı sonlandırmak konusunda inisiyatif almalıyız. Bunun adresi parlamentodur. Parlamento Türkiye halklarının temsilinin merkezidir. Parlamento’yu işlevsiz kılan, çalıştırmayan ve burada halkların iradesini yok sayarak demiri soğutamayız.
‘TÜRKİYE’NİN MERKEZİNDE KÜRT SORUNU VAR’
Cumhurbaşkanı yürütmenin başındaki kişi olarak kendi sınırlarına çekilmeli, Parlamento inisiyatif almalı, Türkiye’nin acil sorunlarına çözüm üretmelidir. Türkiye’nin birçok sorunu var, bu sorunların merkezinde de Kürt sorunu var. Kürt meselesini yok sayarak, diğer sorunların çözülemeyeceğini hem bu 4 yılda hem de geride bıraktığımız 40 yılda öğrendik. Otoriter rejimi dayatanlara bir kez daha sesleniyorum: Türkiye'nin önünde bulunan yegane seçenek barıştır. Türkiye’nin önünde bulunan yegane seçenek demokrasidir, barıştır. Türkiye hala demokrasisini arıyor, Türkiye mutlaka başaracak.
‘DEMİR YSK TARAFINDAN ISITILIYOR’
Dönüp baktığınızda 31 Mart’tan bugüne 21 gün geçmiş. 21 gün sonunda başta YSK marifeti ile bir hukuksuzluğu izliyoruz. En başta bu adaletsizlikten en büyük nasibi HDP yani bizler alıyoruz. Ne kadar itiraz edersek edelim hiçbir itirazımıza yanıt verilmedi. Bize karşı sürekli olarak bir tavır sergileyerek, bize karşı yapılmış bütün itirazlara olumlu yanıt vererek, aslında AKP-MHP bloğunun seçim süreci boyunca sürdürdüğü ayrımcı politikayı YSK’de sürdürmüş oldu. İşte demirin soğuması bu dilden siyaseti arındırmaktan saklı. 31 Mart’tan bu yana demir YSK tarafından ısıtılmaya devam ediyor. KHK ile ihraç edilmiş olanların mazbataları verilmedi. Oysa seçime girmelerinde engel olmadığı bizzat YSK tarafından belirlenmişti. Bu yanlış, hatalı, hatta anayasal suç içeren bu kararlardan dönülebilir.
'KAYBETTİNİZ, İÇİNİZE SİNDİRMELİSİNİZ'
Evet kaybettiniz, seçimle gelen seçimle gider. Bunu içinize sindirmelisiniz. Ama seçim sonuçlarını, demokrasi tanımayan bir tarzla sonuç alamazsınız. Mümkün olmadığının en önemli örneklerini yerel yönetimlerin devir teslim törenlerinde izliyoruz. Nasıl bir talanın nasıl bir zihniyetin belediyelerimizi ele geçirdiğini görüyoruz. Bir şatafat düşmanlığı yandaşlara aktarılmış kaynaklar, inanılmaz, derecede borçlandırılmış belediyelere. Tüm müfettişler yerellere giderek kayyum talanının raporunu çıkarması gerekir. Sayıştay’a çağrı yapıyorum. Acilen inceleme başlatması gerekir. Olağanüstü bir durumdur çünkü. Hesap kesim sürecini beklemeksizin kayyum dönemini incelemesi gerekiyor.
'İKTİDARIN YÖNETEMEME KRİZİDİR'
Dış politikaya baktığımızda aynı kriz sürecini dış politikada izliyoruz. Bu iktidarın yönetememe krizidir. İktidar bu yönetememe haline son verebilmek için kabineden başlayarak demokratik siyaset içinde belli adımları atmalıdır. Nasıl ki parlamento üzerine düşeni yapacaksa, iktidarda bu kriz süreçlerinde artık partizan bir şekilde değil tüm Türkiye halklarının çıkarlarını gözeterek adım atmak zorundadır. Bugün ekonominin düzelmesi için kemer sıkma politikaları asla çözüm değildir.” (HABER MERKEZİ)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.