Bugün Ahmed Arif’in yaş günü, yaşadığı yıllarda yayınlanan biyografisinde öyle yazıyor; 21 nisan 1927.
Ustanın bu yaş gününde onun “dostluğa” ve “puştluğa” dair dizelerinden dem tutarak her birimizin yaşamımızın bir vaktinde bize değen haller üzerine bir kaç kelam edeyim istedim.
Bunu dile getirdiği dizelerinde “Vurulsam, kaybolsam derim, / çırılçıplak, bir kavgada, / Erkekçe olsun isterim, / Dostluk da, düşmanlık da, / Hiçbiri olmaz halbuki...” der mahpusluğu anlattığı şiirinde.
Ahmed Arif artık kültleşen şiir kitabı “Hasretinden Prangalar Eskittim”e önce “Dört Yanım Puşt Zulası” ismini koymak ister. Bunu arkadaşı Ali Özoğuz’a söyler. Özoğuz; “Kitaba böyle bir ad koymaya hakkın yok, seni genç çocuklar taparcasına seviyorlar. Sen, bu adı koymayı düşünmekle ola ki; burjuvazinin tuzaklarını söylüyorsun. Ama şu da var, o çocuklara saygı duymalısın. Hatta bu adı bir şiirine bile verme, sadece mısra olarak kalsın” der.
Ahmed Arif ikna olur ve Refik Durbaş’a verdiği röportajında; “Düşündüm, Ali’ye hak verdim. Madem öyle, kitabımın adı ‘hasretinden prangalar çürüttüm’ olsun dedim.” Sonra ‘çürüttüm’ kelimesinin ses ahengi açısından uygun olmadığını düşünerek ‘eskittim’e karar kılar. Ve “dört yanım puşt zulası” dizesini de “Ay karanlık” şiirinin içine gömer. Ama gel gör ki, ne yaparsa yapsın kitaba ad olmaktan vazgeçilen her zaman diliminde slogan olup dillere pelesenk olur.
Peki hiç düşünen olmuş mudur acaba! Ahmed Arif gibi şiirleri henüz basılmadan dilden dile dolaşan ve şairine onca acılar, işkenceler, zulümler, hapislikler yaşatan! Şiirlerin ilkinin yazılışının üzerinden yirmi yıl, sonuncusunun yazılışının üzerinden de en az on yıl geçen ve 1968’de basımı gerçekleşecek olan kitaba neden “Dört yanım puşt zulası” ismini uygun görmüş!
Bunun sırrı elbette Ahmed Arif’in yaşamında varlık / vücut bulmuştur.
“Dost yüzlü, dost gülücüklü” görünürler kendisine! Bilenler bilir, sigara içenlere ancak dost diye bilenler / bilinenler ucu yanık sigarasını uzatarak sigaralarını tüttürmelerini uygun bulurlar. Bu sebeple şair; “cıgaramdan yanar, alnım öperler” der.
Ve bir gün gelir, beklenmedik muhannet ayan-beyan görünür olur. Hem de ne görünürlük; “suskun, hayın, çıyansı” ve “kurdun, kuşun bileceği hâl” olmayan bir hâl.
Ahmed Arif, tabii ki boşuna puşt’un, insana has puştluğun zulasından söz etmemişti şiirinde. Adı üzerindeydi işte “Puşt”. Çünkü onun coğrafyasında umulmadık, beklenmedik, hatta hep dost gibi görünenlerin bir gün tam tersi davranışlarına “yaşasın puştluk” kavramını yakıştıran bizzat coğrafyanın sakinleriydi.
İyi ki maskeleri çabuk düşüyor bir zamanlar dost diye bilinen, puştluklarını yavaş yavaş biriktirerek ören zamane Puştlarının...
O puştlardır ki dost yüz, dost gülücük ardına gizlenirlerdir ki; onlar kendilerini iyi bilirler! Ve değil mi ki o “dost yüzlü, dost gülücüklü” görünen puştlar olmayaydı insan sahici dostları nasıl ve nerden bilecekti ki!
Çok sağolsun Ahmed Arif usta, memleketin abisi “Dostuna yarasını gösterir gibi / Bir salkım söğüde su verir gibi / Öyle içten / Öyle derin...” dostluklar da var...
21 Nisan 2020 Diyarbekir
Şeyhmus Diken