1960-70-80. Bu tarihler sol/sosyalist kesimin, gençliğin sistem tarafından kıyımdan geçirildiği, ülkeyi yönetmekten uzak tutulduğu planlı yıllardır. İncelendiğinde, bu tarihler ve sonraki süreçlerde sağ, muhafazakâr, siyasal islamcı kesimlere alan yaratılmıştır. Zaten son yirmi yılın analizini yaptığımızda; o günlerden bu günlere nasıl bir yol haritasının devreye sokulmuş olduğunu da anlayabiliyoruz. Geçmişteki koalisyon hükümetleri ve son yirmi yılın kesintisiz iktidarı da bu gerçeği bize çok net haykırıyor.
O günlerde de beka meselesi ön planda tutularak, karşıya, muhalif olana saldırılar yapıldı.
Bugün de yapılıyor.
Değişen bir şey yok.
‘Solcu, Komünist, Terörist, Dinsiz, Devlet düşmanı, Din düşmanı.’
Bu kavramlar, bütün zamanlarda egemenlerin ortak dili oldu.
Bu kavramlara muhatap edilenler ‘Vatan hainliği’ yaftası yedi,
Bu kavramları karşıya kullananlar ‘vatansever’ sınıfına kendini yazdırdı.
Yurttaşlık hukukunda hiçbir yeri olmayan ‘suçlamalarla’ karşıyı, muhalifi hiçleştiren, toplum karşısında savunmasız hale getiren klasik yöntem uygulandı. Bu yöntem hala deneniyor, belki de Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana topluma enjekte edildi. Meseleye Mustafa Suphilerden, Nazım Hikmetlerden baktığımızda, bu tespitte yanılmadığımızı anlayabiliyoruz.
Oysa, zaman zaman yapılan anayasa değişiklikleri ile kişi hak ve hürriyetleri, bireysel hak ve özgürlükler konusu yasal statüde koruma altına alınmış olsa da, bugün de yapıldığı gibi bu tür ‘suçlamalar’ yapıldı, suçlananlar sanık olarak mahkemelere çıkarıldı.
**
Suçlanan, yurt dışına gitmek zorunda kalan, cezaevlerinde uzun yıllar yatan, ölen, öldürülenler sanki bu ülkenin yurttaşı değilmiş gibi bir tavrın muhatabı oldular.
Gerçek olan şuydu; onların anneleri, babaları, kardeşleri, akrabaları, yakınları, arkadaşları bu topraklardaydı, onlar gibi bu topraklarda doğdular, büyüdüler, eğitim aldılar, sonra da ülkeyi yönetmeye aday oldular. Olmadı, sistemin güzergâhını çizenler, onları güzergâhın dışına itti, bu günlere zemin yarattı.
**
Şimdi de bir üst versiyon vizyonda.
Kim muhalif ise, ya FETÖ’cü ya da PKK’li.
‘Demokratik hukuk devletiyiz’ diyoruz.
Bireysel hak ve özgürlüklerimiz var.
Seçim var, sandık var, bir de oylarımız var, hem iktidarı hem de muhalefeti belirleyen oylar.
Yani halkın iradesi.
Bir de halkın iradesine ‘bela’ okuyanlar var.
Ne konuştuğunu bileceksin arkadaş.
Beyin ile ağız arasındaki mesafede zamanlamayı iyi yapacaksın, karşıdan nasıl bir cevap gelip gelmeyeceğini hesaplayacaksın ki, rezil rüsva olmayasın.
‘Bela okuduğunuz halk sandıkta selânızı okuyacak, gideceksiniz.’ Cevabını belki de beklemiyordu, Kayserinin eski belediye başkanı. Küfürsüz, üsluplu, siyaseten çok akıllı ve oturaklı bir cevap. Demirelli, Erbakanlı, Ecevitli siyaset yıllarını hatırlattı.
Dil, üslup önemli.
Bu neyin telaşıdır!
Herkesi, CHP’yi, İYİ Partiyi, HDP’yi, Temel bey’i, solcuları, muhalifleri, herkesi, herkesimi aynı torbaya sıkıştırıp, boğma fikrini size kim verdi. Bunların tamamı vatan haini de, ülkeyi soyup soğana çeviren, paraları yurt dışına götürenler mi vatansever.
Demokrasiyi boğuyorsunuz.
İnsanlığı boğuyorsunuz.
Halkınızı boğuyorsunuz.
Yurttaşlık hukukunu çiğniyorsunuz.