Yurt savunması!
Vatan hainliği!
Naci Sapan
Dün ATO(Ankara Ticaret Odası) salonundaki kitap fuarına uğradım. Bir arkadaşımın eşi yazdığı kitabını imzalıyordu. İmza işlerini gözlerken, arkadaki stantta başka bir arkadaşımızın oğluna Çanakkale savaşlarını anlatan çocuk kitaplarını satmak üzere pazarlama yapan bir görevlinin sesi ile geriye döndüm. Kendinden geçmiş bir vaziyette çocuğa Çanakkale savaşını bireysel kahramanlıklarını anlatıyor.
Öyle bir anlatıyor ki tüyler ürperten cinsten.
Tarihi öğrenmenin/öğretmenin dışında bir anlatım
Adeta ‘savaş tacirliği’ yapıyor sanırsınız.
O gazla kurşunun üzerine destursuz gitmenin mümkün olduğu bütün koşulları hazırlıyor adeta.
Bir süre izliyorum 10 yaşlarındaki çocukla satıcı arasındaki diyalogu.
İzlediğimi ve farklı bir ilgi modunda olduğumun farkında olan satıcının gözlerinde karşılıklı takılı kalıyoruz.
Bir şeyler söyleyeceğimi anlayacak kadar zeki ve davetkâr.
Davetkârlığına icabet ediyorum ve soruyorum;
‘Neden çocuğa savaşı, silahı, ölümü, öldürmeyi anlatıp savaşa teşvik ediyorsun’ diye soruyorum.
Pazarlamacının cevabı hazır;
‘Savaşı değil, yurt savunmasını anlatıyorum’ diyor.
Savaş ve yurt savunması!
Kendi içinde doğru olabilir, ancak 10 yaşındaki çocuğu yönlendirme biçimi beni rahatsız ediyor. Onun da benden rahatsız olduğu kesin, ancak kitabı sattığı için mutlu.
**
Aynı zaman dilimi içinde Ege üniversitesinde ‘Vatan savunması’! adına gençlerin birbirlerini bıçaklamasını ve 12 Eylül öncesi tabloyu birbiri ile buluşturuyorum. Ülkücü gençliğin ‘yurt savunması’ mantığı ile solcu gençlikle bizim kuşağında dâhil olduğu 12 Eylül öncesi silahlı çatışma dönemlerine kaydırıyorum film şeridini.
Ege üniversitesinde ‘Vatan haini’ olarak bellenmiş gencin karnından yaralanması, faşist olarak cevaben baldırından yaralanan ancak şah damarına denk geldiği için kan kaybından yaşamını yitiren gencin silueti canlanıyor gözümde.
Yazılan senaryoların uygulama biçimlerinin kurbanı kuşağın bir ferdi olarak kaygılıyım. Yeni kuşağa karşılıklı çatışmalarının ait oldukları siyasi görüşe veya ülke savunmasına yarar sağlamadığını, tepede yönetenlerin işine geldiğini anlatmamız gerektiğine inanıyorum. Şahıslar üzerinden yurt savunması, vatanseverlik kutsamaları, vatan hainliği suçlamaları ile gerçekleşen ölümler, bunların hiçbirini ait olduğu gerçeğe oturtmuyor.
Türkiye siyasi krizlerin eşiğine geldiğinde, işin içinden çıkamadığı zamanlarda bu senaryolar devreye giriyor. Gazetelerdeki karşıt görüşlü öğrenci çatışması başlıklı haberlere şimdi de PKK gençliği başlıkları eklendi. 7 Haziran seçimleri öncesinde Kürt-Türk çatışması ile birlikte ‘İç güvenlik Paketi’nin meclisten geçmesine zemin hazırlayacak atraksiyonların devreye sokulmak istendiğinin farkında olmamızda yarar var.
Bir takım provokasyonların ülkücü gençlik üzerinden tezgâhlanmak istenmesi ile ilgili tanıklıklarımız söz konusu olduğundan Ege üniversitesinde kalabalık bir grupla stant baskını olayını sürpriz baskın olarak değerlendirmiyoruz. Önümüzdeki süreçlerde de bu tür baskınların olma ihtimali söz konusu. Bu nedenle karşılıklı çatışmaların gündemleşmesi, boyutlarının daha fazla ölümlerle buluşması ihtimalinden karlı çıkacak tarafın mevcut iktidarın olduğu gerçeğini gözden kaçırmamak gerekir.
12 Eylül öncesinde de ‘vatan’ ‘yurt’ savunması gazı ile ülkücü gençliği sokakla buluşturan zihniyet sonuçları itibariyle bizzat o dönemin, özellikle cezaevlerinde yatan ülkücü gençlik tarafından mahkûm edilmiş, aynı silahtan çıkan kurşunların öğlenden önce solcuları, öğlenden sonra ülkücüleri hedef aldığı kanıtları ile belgelenmişti.
Aynı çirkin filmi iki kez ya da birkaç izlemeye hiç mecbur değiliz. Bu nedenle alttaki çatışmaları önleyecek ciddi girişimler gerçekleştirip, yukarıdaki yönetim biçiminin nasıl inşa edildiğine dikkat çekmeliyiz.