Toplumun kendi kendini yönetme talebi meşrudur. Bugün bu hak talebini karşısına almış, kendi halkını karşısına almış ve ona savaş ilan etmiş bir siyasi iktidarın dayattığı kaosun sonuçlarını yaşıyoruz. Bugün bütün kurumları, söylemi ve siyasetiyle bütün uygulamalarıyla Türkiye'de açık bir darbe süreci yaşanıyor. Bütün özgürlük alanlarının gasp edildiği ve muhalefetin bir darbe ile teslim alınmaya çalışıldığı koşullarda direnmek en doğal haktır” dedi.
Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) önümüzdeki hafta sonu gerçekleştireceği 2. Olağan Kongresi öncesindeki hazırlık konferansları kapsamında bir gün sürecek olan HDP 1. Merkezi Kadın Konferansı, Ankara'da başladı. İnşaat Mühendisleri Odası'ndaki konferansa HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, HDK Eş Sözcüsü Sebahat Tuncel, HDP Meclis Başkanvekili Pervin Buldan, Grup Başkanvekili Çağlar Demirel, HDP'li milletvekilleri Besime Konca, Dirayet Taşdemir, Hüda Kaya, Sibel Yiğitalp'in yanı sıra 550 delege ve çok sayıda konuk katıldı.
HDP’nin Ankara’da yapılan 1. Merkezi Kadın Konferansında konuşan HDP Eş Genel başkanı Figen Yüksekdağ’ın konuşmasından satırbaşları şöyle:
“Kadınlar hep barış dedi”
Kadınların, savaşın ve zulmün üretildiği topraklarda yaşamı yaratmanın örgütlülüğünü temsil ettiğini söyleyen Yüksekdağ, "Bugün halkların bu kadar karanlık süreçten geçtiği günlerde tam da yaşama sahip çıkmak çok daha tarihsel ve hayati anlam taşıyor. Tarih boyunca iktidarı kuranlar erkekler olmuş ve bu iktidarlar savaş çıkardığında ölüm siyasetinin koyu karanlığı yaşamı kuşattığında, yaşama sahip çıkanlar kadınlar olmuştur. Bugünde barış diyenler yine kadınlardır. En önde direnenler yine kadınlardır. 7 Haziran seçimlerinde çok büyük bir başarının kadın zaferinin altına imza atanlar kadınlar oldu. 7 Haziran'dan sonra başlatılan savaş ve yıkım sürecinde barışı temel anahtar olarak ellerinde tutanlar, cesaretiyle ve iradesiyle yürüyenler kadınlar oldu" şeklinde konuştu.
“Geleceği bugünden kurmak için direnmek gerekir”
Türkiye'nin her gün yeni ölüm haberleri, tutuklama ve gözaltı haberleriyle güne uyandığını ifade eden Yüksekdağ, "Bütün Türkiye halklarının yarına dair güveni ve umudu ortadan kaldırılmış durumda. Bizler bütün toplumun özgürlük amacını kuşananlar bu yarın umudunu kaybetmemek için direniyoruz. Bugünkü savaş iktidarı kadınların ve bütün Türkiye halklarının yarınını ve yarına duyduğu güveni gasp etmeye çalışıyor. Eğer yarınınızı gasp ettirmemek istiyorsanız, yarını ve geleceği bugünden kurmak için direnmek gerekir" dedi.
“Öz yönetim yüzyılların talebidir”
Bir ülkede özgürlük olmadığı zaman nelerin gasp edileceğini çok iyi gördüklerini belirten Yüksekdağ, Türkiye'de aylardır adı konulmamış bir savaş yaşandığı bir kez daha vurguladı.
Yüksekdağ, "Özyönetim iradesini ortaya koyan halkımız, barikatların ve hendeklerin arkasında sıkıştırılarak haklı talepleri görünmez kılınmaya çalışılıyor. Öz yönetim talebi, sadece son yılların değil yüzyıl boyuna ezilenlerin verdiği mücadelenin köklü taleplerinden biridir" diye konuştu.
“Halkın talebini reddeden hiçbir iktidarın geleceği yoktur”
Bu çağda halkların yönetime katılma hakkını reddeden hiçbir iktidarın tarihte kalma şansı olmadığına vurgu yapan Yüksekdağ, "AKP bu talebi reddederek, ayakta kalmaya ve bu zulüm iktidarını sürdürmeye devam edemez. Öz yönetim haktır. Toplumun kendi kendini yönetme talebi meşrudur. Bugün bu hak talebini karşısına almış, kendi halkını karşısına almış ve ona savaş ilan etmiş bir siyasi iktidarın dayattığı kaosun sonuçlarını yaşıyoruz. Bugün bütün kurumları, söylemi ve siyasetiyle bütün uygulamalarıyla Türkiye'de açık bir darbe süreci yaşanıyor. Bütün özgürlük alanlarının gasp edildiği ve muhalefetin bir darbe ile teslim alınmaya çalışıldığı koşullarda direnmek en doğal haktır. Böylesi süreçte bütün özgürlük alanlarına sahip çıkmak meşrudur." İfadelerini kullandı.
"Diktatörlüğe karşı direnmek haktır dahası görev ve sorumluluktur”
Kadınların toplumsal mücadeledeki yerinin altını çizen Yüksekdağ, "Diktatörlüğe karşı direnmek haktır dahası görev ve sorumluluktur. Bugün bu sorumluğu yerine getiren bütün kadınları saygıyla anıyorum. Sêvê, Pakize ve Fatma'yı halkının öncülerini saygıyla anıyorum. Bu süre içerisinde kadının yaşam demek olduğu bildikleri için kadınları vurdular. Aylar boyunca yürütülen bu savaş ortamında nice kadın yoldaşımız ölümsüzlüğe ulaştı. Bu süre içerisinde uygulanan zulmün hangi düzeyde olduğunu görmek için kadın ve çocuk ölümlerine bakın. Bu süreçte 17 yaşından küçük 63 çocuk katledildi. Bu dönem içerisinde 81 kadın katledildi. Kimisi metropollerde yargısız infazlarla katledildi. Kimisi öz yönetim alanlarında Sêvê'ler gibi bir halk mücadelesinin içerisinde bilinçli ve kasıtlı olarak katledildi. Kimisi kapısının önünde ekmek yaparken, kimisi çocuğunu evine götürürken, kimisi hiç kapının önüne çıkmasına gerek olmadan sofrasının başında katledildi. Kadınların bu savaşın hedefi olması için mutlaka ama mutlaka politik bir mücadelede yer alması gerekmiyor. Evinin içinde oturan kadınlar dahi katledildi. Neden? Soracağımız soru bu. Çünkü kadınlar nerede dururlarsa dursunlar bir tarihin ve mücadelenin yaşam damarıdır. Yaşam bir bütün ise kadın o gövdenin damarlarında dolaşan kandır. O gövdeye can veren akıştır. Kadın nerede olursa olsun bu yaşam gücünü temsil ediyor. Bu nedenle her yerde kadınlar hedef alındı. Annesinin karnında daha doğmamış çocuklar öldürüldü." Şeklinde konuştu.
“Siyasi iktidarın suçuna ortak olmamak suç sayılıyor”
Akademisyenlerin hedef gösterilmesine tepki gösteren, Yüksekdağ, "Bugün 'bu suça ortak olmayacağız' diyen akademisyenler gözaltına alındı. Tek suçları, 'savaşı durdurun, konuşmak için bir şans yaratın' demekti. Bugün siyasi iktidarın suçuna ortak olmamak bir suç sayılıyor. Sarayın gözünde en tehlikeli suç bu. İşte bu nedenle bir siyasi linçle karşı karşıya kaldılar " dedi.