YSP Diyarbakır Milletvekili Adayı Barış: Bölge barışının yolu Diyarbakır'dan geçiyor

Yeşil Sol Parti Diyarbakır Ezidi Milletvekili Adayı Sosyolog Azad Barış, “Amed’in bir barış kenti olduğunu, bu sembolik anlamına uygun olarak bölge barışının Amed’den geçtiğini biliyor, bu bağlamda çalışmalarımızı sürdüreceğiz” dedi.

Norşin Öncel - Özel

TİGRİS HABER - Türkiye, 14 Mayıs'ta yapılacak seçimlere odaklandı. Seçimlere az bir süre kala siyasetin gündemi hareketlenirken, kentlerde yapılan seçim çalışmaları ise hız kesmeden sürüyor.

HDP, önceki seçimlerde olduğu gibi 14 Mayıs seçimleri için de Ermeni, Alevi, Süryani ve Ezidilere yönelik Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) seçilecek yerlerden kontenjan ayırdı. Bu bağlamda Yeşil Sol Parti 10. Sıra Diyarbakır Milletvekili Adayı olarak Ezidi Sosyolog Dr. Azad Barış gösterildi.

Yeşil Sol Parti Diyarbakır Ezidi Milletvekili Adayı Sosyolog Azad Barış, Tigris Haber’in sorularını yanıtladı:

Siyasetin hikâyem üzerinde belirleyici etkileri var

-Siyasete atılmaya nasıl karar verdiniz?

Karacadağlı Êzidî bir Amedli olarak parçası olduğum topluluğun yüzyıllardır yaşadığı sorunların hem bir bilim olarak politikaya bakış açımı hem de politikanın toplumla kesiştiği noktada “siyasete atılmak” dediğiniz şeyin belirleyici nedenlerinden birini oluşturduğunu söyleyebilirim. Toplumsal bir varlık olmamız; toplumsal sorunları anlama çabamızı, gelişen olaylar karşısında etik ve politik tutum almamızı ve bu sorunların çözümü ile ilgili arayışlarda bulunmamızı da zorunlu kılmaktadır.

Siyaset yahut politika dediğimiz şeyin bugün bir bütün olarak hayatlarımızı belirlediğini, dahası tarih boyunca da insanlığın gelişim seyrine yön ve şekil verdiğini biliyoruz. İnsanlık için bu kadar belirleyici olan bir konunun benim kişisel gelişimim, hikâyem üzerinde de belirleyici etkiler yarattığını söylemek isterim.

Hem içine doğduğumuz toplumun sosyal ve politik koşulları hem de baskı, sürgün, ferman ve yok sayılma gibi faktörler hep bir arayışı beraberinde getirerek kendini kurma gayretini ortaya çıkarmaktadır. Rasyonellik denilen şeye dilim nasıl döner bilemiyorum ama Êzidî olmanın, Kürt olmanın, öteki olmanın ve elbette Almanya’ya göç etmiş bir mülteci olmanın kendisinin politik bir konu olarak zuhur etmesi, bu arayışımın kapsam ve mahiyetini belirlemiştir.

Hem yakın çevrem hem de ailemin politik serencamı, anne ve babamın aktivist karakterleriyle de birleşince bu durumun kişisel hikâyemin şekillenmesine etki ettiğini söyleyebilirim. Anne ve babamın yurtsever-Kurdî politik kimliğinin ben başta olmak üzere aile bireyleri üzerinde ayırt edici bir etki yarattığını belirtmek isterim. Yakın çevre ve aileden devraldığımız politik mirasla Avrupa’daki muhalif, anarşist ve otonom gruplarla birlikte hareket ettim. Son 10 yılda ise daha pratik siyasetin içinde HDP’de Merkez Yürütme Kurulu, Parti Meclisi ve Strateji Komisyonlarında birtakım görevler aldım. Edindiğim bu deneyimler ve partimden gelen teklif üzerine pratik siyasete dâhil olma kararı aldım.

Türkiye’nin yaşadığı temel sorunları çözecek parti Yeşil Sol’dur

-Neden Yeşil Sol Parti?

11 yıl önce kurulan Yeşil Sol Parti’nin 14 Mayıs’taki seçimlerde nasıl bir seçenek olarak ön plana çıktığını anlamak için öncelikle 2015’ten sonra çözüm sürecinin bitirilerek çatışma siyasetine geçilmesini, HDP’nin maruz kaldığı baskıları ve elbette Türkiye’de sistem ve rejim değişikliğini beraberinde getiren gelişmeleri hatırlatmakta fayda vardır.

HDP’nin hem Kürt toplumunun yüzlerce yıldır yaşadığı temel sorunlara çözüm bulmak amacıyla kurulması, Türkiye halklarının yaşadığı sosyal, siyasal ve ekonomik sorunların çözüm adresi olma ile ilgili iddia ve arayışının 2015’ten sonra akamete uğratılmaya çalışılması, kapatma ve blokaj siyasetiyle etki alanının daraltılmaya çalışılması ve 14 Mayıs’tan önce muhtemel bir kapatma kararının sebep olacağı riskleri minimize etmek amacıyla Yeşil Sol Parti seçeneğinin bir zorunluluk olarak ortaya çıktığını belirtmek isterim.

Benim Yeşil Sol Parti’den aday olmamın ise elbette bu partinin parçası olduğu gelenekle kurduğum ilişkinin yanında parti programı başta olmak üzere partinin misyon ve vizyonuyla doğrudan ilişkili olduğunu söyleyebilirim. Türkiye’nin bugün yaşadığı temel sorunları çözme iddiasında olacak tek alternatifin Yeşil Sol Parti’ye olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla Yeşil Sol Parti hem siyasi ilkeleri hem de kurucu fikriyatı itibariyle kendimi içinde bulduğum geleneğe en çok benzeyen parti olmasının burada yer almamın belirleyici nedeni olduğunu söyleyebilirim.

Amed bizler için dünyayla bağ ve köprü kurduğumuz bir kent

-Diyarbakır için ne gibi hedef ve çalışmalarınız var?

Amed tarihsel olarak bölgedeki siyasal gelişmelerin merkezinde yer alan çok önemli ve sembolik bir kent. Yüzyılın başından itibaren sistematik olarak etnik ve politik kimliğinden dolayı ötekileştirilen, gelişimi engellenen bir kent. Özellikle son 50 yıla baktığımızda bu durumu çok daha net bir şekilde görmekteyiz.

Amed için yapılabilecek şeyleri sadece vaat olmaktan çıkarıp, onları daha rasyonel, daha gerçekçi bir şekilde ele almak gibi büyük bir sorumlulukla karşı karşıya olduğumuzu belirtmek lazım. Bugün Amed’e baktığımızda hem kimlik, tanınma ve temel hak ve özgürlüklerin yer aldığı siyasal sorunlar hem de buna bağlı olarak bölgenin ekonomik olarak geri bırakılmışlığından kaynaklı büyük sosyal ve ekonomik sorunların olduğunu görüyoruz.

Amed yüzyılın başından itibaren büyük bir ayrımcılığa maruz kalmakta, lakin özellikle son 8 yılda çatışma sürecinin tekrar başlatılmasından dolayı büyük sorunlarla cebelleşmektedir. Bizler de parçası olduğumuz siyasi geleneğe uygun olarak Amed için siyasi, sosyal, ekonomik ve idari gibi başlıklarda temel çalışmalar yapacağız. Amed bizler için dünyayla bağ ve köprü kurduğumuz bir kent. Lokallikle evrenselliğin kesişiminde Amedlilerin yaşadığı sosyal, ekonomik, siyasal sorunların çözümü için Meclis başta olmak üzere Türkiye ve dünyadaki bütün platformları etkili bir şekilde kullanacağız.

Amed ile ilgili yapılabilecek birçok şey var elbette. Özellikle Amed’in kültürel, sosyal ve demografik kapasitesini geliştirmeye, huzur ve refahını artırmaya yönelik çalışmalar yapmak bizler için öncelikli olacaktır. Amed sadece bir kent değildir. Sembolik değerinden dolayı aynı zamanda Mardin’dir, Batman’dır, Urfa’dır. Dahası Amed Hewlêr’dir, Qamişlo’dur, Mehabad’dır. Ankara’dır, Şam’dır, Tahran, Bağdat’tır. Beyrut’tur, Kahire’dir Erivan’dır…

Amed Kürdistan ve Orta Doğu’daki birçok gelişmenin merkezinde yer alan bir kenttir. Bu bağlamda Amed’in bir barış kenti olmasının bütün bölgede çok pozitifi etkileri olacağını biliyoruz. Bizler de Amed’in bu sembolik anlamına uygun olarak bölge barışının Amed’den geçtiğini biliyor, bu bağlamda çalışmalarımızı sürdüreceğimizi ifade etmek isterim.

Baskı, sansür ve yasaklamaların kendisi politik bir konu

-Gazeteci-sosyolog ve siyasetçi kimliğiniz var. Siyaset yaparken hangi alan ağırlık basacak, ya da hepsini aynı potada mı buluşturacaksınız?

Pratik siyasetin içinde yer almanın elbette zorunlu ve öncelikli kıldığı çalışma alanları olacaktır işin doğası gereği. Ama hem gazetecilik deneyimim, hem de akademik kimliğimin siyasetle ilgili çalışmalarımı besleyebileceğini düşünüyorum.

Türkiye’de mevcut rejimin yarattığı medya baskısı ve ifade özgürlüğüne yönelik sansürcü uygulamalar ile üniversitelerde yarattığı çoraklaşmaya karşı elbette siyasi mücadelemizi en etkili ve güçlü bir şekilde sürdüreceğiz. Bugün Türkiye’nin basın özgürlüğü endeksinde dünyada en son sıralarda yer aldığını biliyoruz. Gazetecilerin, özgür basın emekçilerinin büyük baskılara maruz kaldıklarını, cezaevlerine tıkıldıklarını biliyoruz. Bunlara sessiz kalmamız, bunları görmezden gelmemiz elbette mümkün değildir. Baskı, sansür, yasaklamaların kendisi politik bir konu iken, siyasetçilerin bunun dışında kalma, bunu görmeme lükslerinin olduğunu düşünmüyorum.

Yine benzer şekilde bugün akademik özgürlüklerin tamamen ortadan kaldırıldığını, fikri üretimin değersizleştirildiğini ve her şeyin lider kültüne, sadakate bağlandığını biliyoruz. Tek adam rejimi olarak ifade ettiğimiz rejimin bütün medya, akademi, bilimsel çalışmalar başta olmak üzere hayatın her alanını olumsuz yönde etkilediğini biliyoruz. Özellikle Barış İmzacılarına yönelik müdahaleden sonra Türkiye’de akademik bilgi üretiminin tamamen rejimin siyasal hedefleri doğrultusunda yapıldığını biliyoruz. Halkımızdan temsiliyet yetkisi almamız durumunda elbette gazetecilerin yaşadığı sorunların gündemleştirilmesi, çözümü ve akademik alandaki baskıların, liyakatsizliğin ortadan kaldırılması için var gücümüzle çalışacak, bütün imkânlarımızı seferber edeceğiz.

Almanya’da daha çok Alman Sol Parti ile temaslarım var

- Alman Sol-Yeşillerle ilişkiniz var mı, varsa hangi düzeyde?

Almanya başta olmak üzere Avrupa ve dünyadaki birçok siyasi hareketi, partileri, inisiyatifleri, platformları hem politik eğilimim gereği hem de ilgi ve merakımdan dolayı takip etmeye, anlama çalışıyorum. Dahası akademik çalışmalarımın bir parçası olarak da oradaki hareketleri, partileri yakından takip ettiğimi söyleyebilirim.

Sosyalizasyon sürecimin ağırlıklı ekseriyeti Almanya’da geçtiği için siyasetten akademiye, kültürden sanata birçok alan, kurum kişi ve siyasi partilerle ilişkilerim bugün de devam ediyor. Bu ilişkiler kurumsal düzeyde de şahıslar düzeyinde de sürmekte. Bahsettiğim şekilde Yeşiller’i takip ediyorum, temasım var ama Almanya’da daha çok Alman Sol Parti ile de temaslarım var.

Hukuki mücadelemiz sürecek

-Hem Türkiye hem de Güney Kürdistan’da yaşayan Êzidilerle ilgili ne gibi projeler düşünüyorsunuz?

Kabul etmek gerekir ki, Êzidîlerin bugün yaşadığı sorunların çok büyük tarihsel, siyasal arka planları var. 73 Fermanla yok edilmeye, sürgün edilmeye ve tarihin dışına itilmeye çalışılan Êzidîlerin yaşadığı sorunların çok katmerli olduğunu biliyoruz. Tabi buna bağlı olarak bu sorunların çözümünün de zor olduğunu ve zaman aldığını da. Elbette Êzidîlerin özellikle son yüzyılda ve bugün hem Bakur’da hem de Başûr’da yaşadığı sorunların Kürt toplumunun bir bütün yaşadığı sorunların bir parçası ve devamı olduğunu da… “Kimlik”, “anayasal tanınma”, “statü”, “jenosit mekanizmasının ortadan kaldırılması”, “sürgün ve ferman dinamiklerinin kalıcı bir şekilde devre dışı bırakıldığı bir barış inşası”, “kültürel haklar” ve “inanç özgürlüğü” gibi birçok başlıkta Êzidîlerin temel ve yapısal sorunları var.

Şimdiye kadar Êzidîlerin yaşadığı sorunları anlamaya ve bu sorunlara çözüm bulmaya yönelik çalışmalar içinde yer aldığım gibi, bugünden sonra da çalışmalarıma devam edeceğimi belirtmek isterim. Temsiliyet yetkisi alsam da almasam da bu çabamın değişmeyeceğini belirtmek isterim.

Elbette siyasetin, bazı temel sorunların çözümü ile ilgili sunduğu imkânlar vardır. Bu imkânların, Êzidîlerin yaşadığı sorunların çözümü konusunda kullanılması siyasi varoluşun da gerekçesini ve temellerini oluşturur kanımca. Oluşturmalıdır da…

Dediğim gibi Êzidîlerin yaşadığı çok temel sorunlar var ama bütün bu sorunların çözümünün kilitlendiği nokta Êzidîlerin bir topluluk olarak “tanınmasıdır”. Êzidîler anayasal tanınmadan mahrum bırakıldıkları için bu durum onları saldırı, sürgün ve kırımlara açık hale getirmektedir. Em son 2014’te yaşananlar da benzer gerekçeyle temellendirilebilir. Êzidîlerin varlıklarının kabul edilmesi ile ilgili çalışmalar benim de faaliyetlerimin esasını oluşturacaktır.

Êzidîler her ne kadar bir sürgün ve yer değiştirme kıskacında olsa da, otokton bir topluluktur. Birçok sebepten dolayı Êzidîlerin kendi topraklarından sürülerek göç ettirildiğini biliyoruz. Bugün yerinden edilen topraklarından koparılan yüzbinlerce Êzidî vardır. Özellikle diasporadaki Êzidîlerin geri dönüşünü mümkün kılacak, onların kırım ve ferman korkusu yaşamadan hayatlarına devam edebilecekleri bir sistemin inşa edilmesi sadece Êzidîler için bölge barışı için de olmazsa olmaz bir ihtiyaç. Sadece Êzidîler değil, bütün dezavantajlı grupların temel sorunlarının çözümü için çağdaş, çoğulcu, demokratik, eşitlikçi ve kapsayıcı yeni bir inşa çabasının içinde olacağımı belirtmek isterim.

Yine sürgün edilerek topraklarına el konulan, köyleri, yaşam alanları gasp edilen Êzidîlerin topraklarının geri alınması için hukuki mücadele başta olmak üzere bütün platformlarda mücadelemi sürdüreceğim. Özellikle 2014’ten sonra büyük bir yıkım ve kırım ortaya çıkaran Şengal Fermanının hem TBMM hem de dünyanın farklı parlamentolarında jenosit olarak kabul edilmesi, bu kırımda rolleri olanların etkin bir şekilde yargılanması için mücadelemizi sürdüreceğiz. Dünyadaki bütün Êzidîlerin bu süreçte özne olarak yer alması için çaba göstereceğiz.

Gazetecilerin yaşadığı sorunların ortadan kaldırılması için çalışmalarımızı sürdüreceğiz

-Gazeteci kimliğinize bağlı olarak milletvekili olursanız gazetecilerin hangi sorunlarını gündeme alacaksınız?

Despot, sansürcü, baskıcı bir rejimin de, demokratik, eşitlikçi bir sistemin de en önemli ayaklarından birini basın, medya ve enformasyon yönetimi oluşturur. Bunların hangi kıstaslara göre yönetildiği o rejimin de karakterini yansıtır. Demokratik bir sistem varsa basın da demokratikleşir, faşist bir rejim varsa da basın ve medya da bu rejimin kalıbını alır. Almanya deneyimi bize hem medyanın rol ve misyonunu hem de bu misyonun faşist rejimlerce nasıl istismar edilebileceğini göstermesi açısından oldukça önemlidir. Elbette Goebbels sadece tarihte var olmuş bir karakter değil, tıpkı Hitler gibi. Bugün otoriter rejimlerin Goebbelsciklerinin basın ve medya üzerinden yarattığı tahribatı, baskıları, sansürü, yasakları hep birlikte yaşıyoruz, yaşıyorsunuz…

Türkiye bugün basın özgürlüğü ile ilgili çok ciddi sorunların olduğu, gazetecilerin sansüre, baskıya maruz kaldıkları bir ülke. Geçmişinde de basın ve medya notu peki iyi olmasa da özellikle son zamanlarda gazetecilere yönelik hem siyasi baskılar hem ekonomik sorunlar hem emek gaspı hem de mesleki engellemeler olduğunu biliyoruz. Gazetecilerin yaşadığı bu sorunlarının ortadan kaldırılması, sansür ve baskıların kaldırılması için çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Fikir özgürlüğünün olmazsa olmazı özgür basının varlığıdır diye düşünüyorum.

-Son olarak eklemek istedikleriniz…

Sayfanızda bize yer ayırdığınız, halkımızla aramızda köprü işlevi üstlendiğiniz için teşekkür ederiz. 14 Mayıs seçimleri bütün yönleriyle tarihi bir seçim olacaktır. Sonuçları itibariyle de tarihi olacaktır. Bu seçimde tek amacımızın kazanmak olduğunu, ortak bir gelecek ve kolektif bir inşa için hepimizin bu tarihi duruma göre sorumluluk göstermesi gerekir diye düşünüyorum.

Azad Barış kimdir?

Azad Barış Ezidi bir ailenin ilk çocuğu olarak 1969 yılında Viranşehir’e bağlı Karacadağ’ın Zewra köyünde dünyaya gelmiştir. Ailesi küçük yaşlarda Avrupa’ya göç etmiş ve Almanya’nın Freiburg şehrine yerleşmiştir. Lise eğitimini bu şehirde tamamlayan Barış üniversite eğitimine Hamburg Üniversitesinde devam etmiştir.

Lisans ve yüksek lisans derecelerini Hamburg Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden, doktora derecesini ise felsefe alanında Leuphana Üniversitesi’nden almıştır. İngiltere, Amerikan ve Avustralya’da birçok değişim programına katılan Barış, Leuphana Üniversitesi’nde Kültürlerarası İletişim ve Uygulamalı Kültürel Çalışmalar alanında öğretim görevlisi olarak görev yapmıştır.

Êzidîler başta olmak üzere azınlıklarla ilgili birçok projede yer alan Barış, Avrupa içi entegrasyonu, neoliberalizm ve sosyalizasyon teorileri başta olmak üzere sosyal bilimler alanında çalışmalar yapmaktadır.

Uluslararası birçok gazete ve dergide makale ve yazıları yayınlanmıştır. Alman Sol Hareketi ve Yeşiller içinde siyasete başlayan Barış, Şengal katliamından sonra HDK ve HDP’de siyaset yapmaya başlamıştır. Uzun süre HDP Parti Meclisi ve MYK üyeliği yapan Barış bir önceki dönem basından sorumlu HDP Eş Genel Başkan yardımcılığı görevini yürütmüştür. Kuruluşlarından itibaren Yeni Yaşam Gazetesi’ne ve Gazete Karınca’ya yazılar yazan Barış kendisini otokton Şengalli olarak görmektedir. İyi derecede Kürtçe, Almanca, Ingilizce ve Türkçe konuşan Barış, iki kız çocuğu babasıdır.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Politika Haberleri