Toplumların yönetiliş şekli, onların ruhi şekillenmelerinin tezahürüdür.
Yönetim kadrolarında, yani bir ülkenin tepe yönetiminde sorun varsa mutlaka aşağıya yansır.
Yukarıda belirsizlik varsa, aşağıda da durumun yansımasını görmek mümkündür. Toplumun ruh halindeki, psikoloji bozukluğu lokal pozisyondan çıkar ve genel yansımaya dönüşür. Çok uzaklara gitmeye gerek yok. Türkiye’nin son iki ayındaki durumu tespite çalıştığımızda nelerin olduğunu görüyoruz.
Geçmiş yıllarda tek tük cinayetlere tanık olurduk.
Birkaç yılda bir birileri cinnet sonucu bir ya da birkaç cinayet işler, konu ülkenin gündeminde günlerce tartışma konusu olurdu. Şimdi bakıyoruz, bir cinayeti konuşma fırsatı bulamadan bir ikincisi, üçüncüsü. Cinayetler artık sokak ya da cadde ortasında da işlenmiyor. Evlerde, işyerlerinde kapalı kapılar ardında gerçekleşiyor.
Alacak-verecek meselesi nedeniyle işlenen cinayetlerde artık tarih oldu. Çünkü kimsenin kimseye alacak ya da vereceği de yok. Öyle bir ortamda kalmadı. Ekonomik sıkıntı böyle bir alışverişi de ortadan kaldırdı. Ruh ve sinir hali aile içi şiddette ifadesini buluyor.
İnsan hakları ve demokrasi konusunun en yoğun tartışıldığı bir dönemde, insanların haklarının başka insanlar tarafından ölümüne gasp edilmesi gibi eylemlerin yoğunlaşmış olmasını nasıl bir mantıkla izah edebiliriz ki?
Sorunu, öldürerek çözme mantığının gelişme gösterdiği bir toplumsal ruh hali ile hangi sorunu çözme imkânına sahip olabiliriz ki?
TV ekranlarındaki dizilerde sayısız öldürme olaylarının gerçekleştiği farklı bir versiyon yaratıldı. Bir bölümlük dizi esnasında 40–50 kişi öldürülüyor. Ortada ne polis, ne güvenlik, ne takip, ne de araştırma ve soruşturma var. Ölenler yerde ya da öldürenler tarafından kaybediliyor, katiller ise normal yaşamlarına devam ediyor. Daha sonra yeni toplu katliamlar vs. vs.
Dizideki öldürme ‘özgürlüğü’ alabildiğine özgür. Zapladığımız bütün TV ekranlarında durum aynı. Dizide yüzlerce insanın katili rahat ve lüks içinde yaşamını sürdürmeye devam ederken, bunun toplumdaki algılama biçiminin ne olacağı bellidir. Devletin ve güvenlik güçlerinin varlığının hiç hesaba katılmadığı kendinden menkul diziler sayesinde toplumdaki canilik sendromu da giderek artış gösteriyor.
Dizilerde yapanın yanına kar kalan eylemler maalesef gerçek hayatta öyle olmuyor. Öldürmenin bu kadar kolay hale gelmesinin en önemli nedenlerinden biri elbet teki dizilerdir. Öldürmeyi, yasa dışı faaliyetleri neredeyse ‘olması gereken budur’ mantığıyla yansıtan diziler, Devlet erkinin etkinliğini hemen hemen yok gibi gösteriyor. Bu durumun gençlik ve bu işe yatkınlığı olanların üzerinde yarattığı etkinin sonuçları da maalesef topluma böyle yansıyor.