Bazı dönemlerde bir şairin dizelerine takılıp kalıyorum. Onlarla birlikte nefes alıyorum, onlarla birlikte gözlerim uzaklara dalıyor; dizelerle bir bütün oluyorum. Böylelikle şiirin ne kadar bizden, ne kadar insanca olduğunu daha iyi anlıyorum. Şiirin özünde saklanan inceliğe ve samimiyete hayatımızın tümünde ihtiyacımız var. Sadece okumak yetmiyor, şiiri yaşamımıza nakşetmemiz lazım. Her zaman dediğim gibi: Şiir, bizim yaşam koridorumuz.
Son zamanlarda duru ve çarpıcı dizeleriyle zihnimde sürekli bir yankı yaratan şair, İbrahim Tenekeci.
İbrahim Tenekeci’nin dizeleriyle tanışmam birkaç yıl öncesine dayanıyor, gecikmiş bir tanışma, fakat dizelerinin etkisini hissetmeye yaklaşık bir yıl önce başladım. Bu etkiye bendeki değişim de sebep olmuş olabilir. Sürekli değişen duygularımız ortak bir frekans yakalayınca varlığımızı yeniden hissetmeye başlıyoruz sonuçta. Duygularımızın yankı bulması, bilinçaltımızın en büyük gâyesi.
Tenekeci’nin önce şiirlerini ardından edebiyatla ilgili köşe yazılarını okudum. Üslubu ve içeriğiyle bana çok duru geldi. “Üç Köpük” ve “Giderken Söylenmiştir” kitaplarını okuyunca şunu fark ettim: Tenekeci’nin şiirlerini okumak samimi bir dostla yürümek kadar ferahlatıcı.
Yürümek demişken gelin kendisinin “Mırıldanmalar” şiirinden bir bölümü birlikte okuyalım:
“İçimden dedim, beraber yürüyelim olur mu
Varsın gölgemiz olsun hüzün
Dilediği gibi uzatsın canevimize ayaklarını
Varsın annemiz olsun tütün
Hayat daha sert vursun yumruklarını.”
Sâhi, beraber yürümek neden bu kadar önemli? Tüm kötülüklere rağmen, “gölgemizin hüzün olmasına” rağmen beraber yürüyebilmek… İnsanların ne yazık ki çok çabuk tüketildiği, gönül bağının unutulduğu, samimiyetin eskimeye başladığı çağımızda ne kadar da kıymetli, değil mi?
Günümüzde manevi değerlerin, hakiki duyguların yerini elle tutulur cisimler almaya başladı. İnsanlar; sevginin, samimiyetin ve vefânın maddi şeylerden daha kıymetli olduğunu unutuyor. Tüm insanlar için böyle olduğunu söylemek elbette yanlış olur. Çevremize baktığımızda bu konuda bize umut veren az da olsa insana rastlıyoruz. İnsan, insanın tek yurdudur.
Her yolculuk insana bir şeyler katar, bunun bilincindeyiz. Yaşamak da sürekli yolda olmaktır aslında. En uzun ve zahmetli yolculuk: hayat. Bu yolculukta patikalar aramak yolun zahmetini elbette azaltır fakat bununla birlikte yolculuğun kıymetinde de düşüş olacaktır. Beraber yürümenin önemi de burada başlıyor: “Hayat yumruklarını daha sert vururken” bile birbirini bu yolda yalnız bırakmamak. Kimin için ne zaman biteceği belli olmayan bir yolda yalnızlık şüphesi duymadan yürüyebilmek, maddi şeylerin kıyaslanmayacak kadar üzerinde bir his. Maneviyatın anlamını daha iyi anlıyoruz.
Herkesin birlikte yürürken yüreğini serinleten biri elbette vardır. Yol bu kadar ansızken ve “hepimiz ölecek yaştayken” yolun ve yoldaşın kıymetini unutmayalım. O hâlde sevdiklerimize karşı içimizden sormayı unutmayalım. Yanımızda veya uzakta olmasının olmasının bir önemi yok, kalbî duygular mesafe tanımaz.
Bazı cümleler dil yerine kalple söylenir. Duygularımızı söylemek yerine hissettirmek daha kıymetlidir.
Dil, cümleyi ve duyguyu çabuk eskitir.
“İçimden dedim, beraber yürüyelim olur mu?”