Türk sinema tarihinde birçok unutulmaz filmler ve karakterler vardır. Bunların birçoğu ortaya çıktıkları dönemde seyircilerle birlikte yaşamış ve onların kalbinde büyük bir yer edinmiştir. Çünkü o karakterleri oluşturan temeller, toplumun sorunları ve insanların “gerçek” yaşantısı üzerine kuruluydu yani günümüzdeki birçok yapıt gibi lüks ve abartı içinde yaşayan “hayali” konulardan ibaret değildi. Bu tür karakterler yaratan unutulmaz isimlerden biri de aslen tiyatrocu olan ama sinemaya girişi de bir devrim etkisi yaratan Münir Özkul’dur. Örneğin Kel Mahmut bize eğitimin ne demek olduğunu öğretmişti yahut Yaşar Usta ile öğrenmiştik gerçek bir aile olmayı. Bu karakterlere ruh üfleyen ve onları toplumun içinde yaşatan isimdir Münir Özkul.
15 Ağustos 1925’te dünyaya gözlerini açan, asıl adı Mustafa Münir Özkul olan sanatçının tiyatro merakı henüz çocuk denilebilecek yaşlarda başlıyor. İki kız çocuğunun ardından doğması sebebiyle ailesinin göz bebeği haline geliyor doğduğu zaman. Ne kadar çocuk yaşlardan itibaren oyunculuk ve tiyatroya ilgi duysa da sanatçının ailesi, onun da dedesi gibi paşa olmasını istiyor. Ailesinin bu kararı aşılamaya çalışmasıyla, zamanla daha da içine kapanarak sinemaya olan ilgisini artırıyor. Okuldan kaçıp sinemada yabancı filmleri izlemeye başlıyor ve tiyatroya da ayrı bir ilgi duyuyor. Ayrıca İsmail Dümbüllü’ye de büyük bir hayranlık besliyor, günün birinde “Kavuk”u ondan devralacağını bilmeyerek. İstanbul Erkek Lisesi’nde eğitim gördüğü sırada sanat hayatına Bakırköy Halkevi’nde adım atıyor. Halkevi’nde oyunculuk yapması onun için amatörlüğü yenmek adına bir fırsat oluyor. Liseden mezun olduktan sonra Sanat Tarihi bölümünde okumaya başlasa da kariyerini oyunculuk çevresinde şekillendirmeye karar veriyor. O günlerde aldığı bu kararla böyle dev eserler ortaya koyacağını kim bilebilirdi ki! 1948’de çalıştığı ilk özel tiyatro olan Ses Tiyatrosu’nda sahnelenen “Aşk Köprüsü” adlı oyunla profesyonel oyunculuk kariyerine adım atıyor. Zaman zaman sahneden uzak kaldığı dönemler olsa da bu dönemlerin ardından, nadasa bırakılan toprak edasıyla daha heyecanlı ve daha etkili bir şekilde devam ediyor sahnelerin tozunu attırmaya. Ses Tiyatrosu’ndan sonra yolu Muhsin Ertuğrul’un yönetimindeki Küçük Sahne’yle kesişiyor. Burada büyük ses getiren “Fareler ve İnsanlar” vb. birçok oyun oynama fırsatı buluyor
Sinemayla yolunun kesişmesiyse tamamen bir tesadüf eseri, askerliğini yaptığı sırada oluyor. “Vatan ve Namık Kemal” adlı filmde çalışan arkadaşı Sırrı Gültekin’ ziyaret ediyor ve üniformalı figüran ihtiyacı olunca da kendini kamera karşısında buluyor. İşte içerisinde nice büyük eserler barındıran Yeşilçam’ın en sağlam köklerinden biri böyle oluşmaya başlıyor. “Laurel and Hardy” filminin Türk versiyonu olan “Edi ile Büdü” adlı filmde Vasfi Rıza Zobu ile başrolleri paylaşarak sinema hayatına geçiş yapmış oldu. Bu filmle başlayan sinema hayatında her zaman iyinin tarafında oldu. Toplumun gerçeklerini, hayatın kendisini ve insanları anlatmaya çalışarak Türk insanının gönlünde büyük bir yer edindi. Nerede sıcak bir baba karakterine ihtiyaç olsa akla o gelirdi. Çünkü o canlandırdığı karakterler ile adeta bütünleşerek onlara ruh üflüyordu.
Tiyatro ve sinemayı hayatında bütünleştiren sanatçı, hayallerini gerçekleştirerek Aksaray’da arkadaşlarıyla Bulvar Tiyatrosu’nu kurdu. Birçok oyunların oynandığı bu topluluk iki yıl ayakta kalmayı başardı. Bunun ardından birçok turnede sayısız oyunda yer aldı. Artık hayallerini yaşayıp tiyatro ve sinemanın içindeydi.
Hababam Sınıfı filmindeki Mahmut Hoca karakteriyle büyük bir beğeni topladı. Üzerine sayfalarca yazı yazılabilecek bu karakter ve film serisi, Türk sinemasına adını altın harflerle yazdırdı. Bu filmi bu denli kıymetli kılan altında yatan gerçeklik ve karakterlerin birbirine duyduğu sevgiydi. Aradan yıllar geçmesine rağmen dönüp baktığımızda bizi güldürmeyi başaran bu filmlerde hakiki samimiyet mevcuttu çünkü. Rıfat Ilgaz’ın eserinden ortaya çıkan senaryosu, oyuncuları, mekanları ve daha birçok unsuruyla çok saf bir bütünlük oluşturuyor Hababam Sınıfı. Bu ve benzeri birçok unutulmaz filmde yer alıyor Münir Özkul. Bu filmlerde kötünün kazanmaya ne hakkı ne cürreti oluyor!
Doğumundan 5 Ocak 2018’deki vefatına dek sayısız oyunda ve filmde yer aldı. Çeşitli dallarda birçok ödül aldı. Dört kez evlendi ve ardında üç çocuk bıraktı. Ama ne yazık ki tüm Türk halkının fedakar baba rol modeli olan Özkul, ailesine karşı aynı tutumu sergileyemedi. Doğduğu şehir olan İstanbul’da son nefesini veren Münir Özkul onun filmleriyle büyümüş neslin her nefesinde yaşamaya devam ediyor. Vefatının yıldönümünde saygı ve sevgiyle…
Zeynel Hebun Güler