Yerel Yönetimler ve Demokratik Gelecek: Türkiye İçin Bir Yol Haritası

Murat AKBAŞ

Yakın zamanda İmralı’dan gelen tarihi çağrı, yerel yönetimler ve demokratik çözüm tartışmalarını yeniden gündeme taşıdı. Türkiye’de demokratikleşme ve Kürt meselesinin çözümü üzerine yapılan tartışmalar, yalnızca siyasal aktörlerin değil, aynı zamanda yerel yönetimlerin de bu süreçte nasıl bir rol oynayacağı sorusunu beraberinde getiriyor. Yerel demokrasinin güçlendirilmesi, halkın yönetime doğrudan katılımı ve yerinden yönetim ilkelerinin uygulanması, yalnızca bölgesel sorunların çözümüne değil, aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşme sürecine de katkı sunabilecek temel unsurlar arasında yer alıyor.

Yerel yönetimlerin demokratikleşmesi, halkın doğrudan yönetime katılımının sağlanması ve yerinden yönetim ilkelerinin güçlendirilmesi, Türkiye’de yıllardır tartışılan önemli konular arasında yer alıyor. Özellikle büyükşehir belediyelerinin yetkileri, merkezi yönetimle olan ilişkileri ve hizmet üretme kapasiteleri, sadece yerel idarelerin değil, ülkenin genel yönetim anlayışının da bir yansıması olarak değerlendirilebilir.

Dünyada birçok ülke, farklı etnik ve bölgesel kimlikleri tanıyarak yerel yönetimlerin daha bağımsız hareket etmesini sağlayan modeller geliştirmiştir. Örneğin, İspanya’da Bask ve Katalonya özerk yönetimleri, Birleşik Krallık’ta İskoçya ve Galler’in sahip olduğu geniş yetkiler, Kanada’nın Quebec bölgesine tanıdığı kültürel özerklik ve Belçika’da Flaman-Valon ayrımı üzerinden gelişen federal yapı, farklı halkların kendilerini ifade edebilmesine ve yönetim süreçlerine daha aktif katılmasına olanak sağlamaktadır. Bu modeller, merkeziyetçi bir anlayış yerine, halkın taleplerine duyarlı bir yönetişim anlayışını benimseyerek toplumsal barışın ve demokratik işleyişin güçlenmesini sağlamıştır.

Türkiye’de ise yerel yönetimlerin özerklik kazanmasına yönelik tartışmalar, özellikle kayyum uygulamaları ve merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerindeki denetimi nedeniyle sıklıkla gündeme gelmektedir. Avrupa Konseyi’nin kabul ettiği Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, yerel yönetimlerin kendi kararlarını bağımsız bir şekilde alabilmesini öngörse de Türkiye, bu belgeye bazı çekinceler koyarak belediyelerin mali ve idari bağımsızlığını tam anlamıyla garanti altına almamaktadır. Oysa, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler doğrultusunda yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması, demokrasi açısından önemli bir adım olacaktır.

Özellikle DEM Parti yönetimindeki belediyeler, halkın yönetime katılımını artırmaya yönelik alternatif modeller geliştirmeye çalışmaktadır. Katılımcı bütçe uygulamaları, mahalle meclisleri ve doğrudan demokrasi mekanizmaları gibi yaklaşımlar, yerel yönetimlerin sadece hizmet sağlayan birimler olmaktan çıkıp, halkın doğrudan karar alma süreçlerine katılabildiği alanlar haline gelmesini hedeflemektedir. Ancak, bu tür girişimlerin merkezi idare tarafından çeşitli engellerle karşılaşması, yerel demokrasinin gelişmesini zorlaştırmaktadır.

Bu noktada, AKP’nin ilk iktidar yıllarında hazırladığı ancak daha sonra rafa kaldırılan Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı, yerel yönetimler ve merkezi hükümet arasındaki yetki paylaşımı açısından yeniden gündeme alınabilir. Bu tasarı, merkeziyetçi yapıdan kademeli bir şekilde uzaklaşmayı ve yerel yönetimlere daha geniş yetkiler tanımayı öngörüyordu. Akademik camiada da geniş yankı bulan bu reform girişimi, Türkiye’de yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılmasının sadece belli bir kesimin talebi olmadığını, aksine kamu yönetiminin etkinliğini artırmaya yönelik bir ihtiyaç olduğunu göstermektedir.

Belki de bu süreç, yerel yönetimlerin mali ve idari özerkliklerini güçlendirmek için, bu tür yasal düzenlemelerin yeniden tartışılmasına zemin hazırlayabilir.

Geleceğe yönelik olarak, Türkiye’nin yerel yönetimlerin güçlendirilmesine yönelik reformları hayata geçirmesi ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı tam anlamıyla uygulaması, sadece Kürt meselesinin çözümüne katkı sunmakla kalmayacak, aynı zamanda ülkenin demokratikleşme sürecini de hızlandıracaktır. Yerel yönetimlerin daha bağımsız hareket edebilmesi, hizmetlerin daha etkin bir şekilde sunulmasını sağlayacak ve halkın yönetime katılımını artıracaktır. Türkiye’nin kendi yerel dinamiklerine uygun bir şekilde, bölgesel yönetimler arasında koordinasyon sağlayacak mekanizmalar geliştirmesi, hem yerel yönetimlerin daha verimli çalışmasını hem de toplumun yönetime daha fazla katılım göstermesini sağlayacaktır.

Sonuç olarak, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi meselesi, sadece bir yerel hizmet yönetimi tartışması değil, aynı zamanda toplumsal barışın, halk iradesinin ve demokratik işleyişin temel taşlarından biridir. İmralı’dan gelen son mesajın da işaret ettiği gibi, çözüm süreçleri yalnızca merkezi siyasetin değil, aynı zamanda yerel yönetimlerin de daha güçlü ve katılımcı hale gelmesiyle mümkündür. Bu bağlamda, AKP’nin geçmişte gündeme getirdiği ancak hayata geçiremediği reform önerileri de dikkate alınarak, yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması yönünde yeni bir yol haritası oluşturulabilir. Türkiye’nin kendi demokratik dönüşüm sürecini, yerel yönetimlerin yetkilendirilmesi ve halkın yönetime daha doğrudan katılması üzerinden şekillendirmesi, hem ülkenin geleceği hem de bölgesel barış açısından kritik bir adım olacaktır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.