Yaklaşmakta olan Yerel Yönetim seçimleri konuşulmaya, yazılmaya başlandı.
Dün akşam izlemekte olduğum TV,
‘Gazete Haberin’ Başkent muhabiri Nuray Babacan’ın iktidar kulislerindeki duyumlarını duyuruyordu.
Kulislere göre iktidar yetkililerinin HDP’li muhataplarına özetle; yerel seçimlerde CHP öncülüğünde kurulmak istenen ittifakta yer alınmaması halinde seçilecek HDP’li belediyelere kayyum atanmama garantisinden bahsediyordu.
Bu kulis bilgileri üzerine çok şey söylenip çok şey yazılabilir.
İlk aklıma gelen Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı, meslektaşım ve çalışma arkadaşım Sn. Selçuk MIZRAKLI başta olmak üzere Kayyum atanan bütün belediyelere kayyum atanması demek ki tamamen siyasi bir kararmış.
Çünkü kayyum atanması veya atanmaması bir zorunluluk değilse tamamen iradi bir karardır denilebilinir.
Yine iktidar partisinin HDP’ye bir seçim aparatı gibi yaklaşmakta, bir gün öyle bir gün böyle davranmakta ve bundan ötürü de hiç bir sıkıntı duymamasıdır.
Aynı şekilde bana çok ilginç gelen bir başka hususta Ana muhalefet ve muhalefet partilerinin HDP ile ilgili olarak kendilerine, yine iktidar tarafından çizilen çizginin dışına çıkmayarak/çıkamayarak ülkenin önemlice bir bölümünü ve 6-6,5 milyon seçmeni görmezden gelerek seçim yarışlarına 1-0 geriden başladığı gerçeğini sürekli ıskaladığını görmemekteki ısrarıdır.
Yıllar önce sanıyorum yayınlanan bir radyo skeciydi.
Google’da baktım ama bulamadım, belki hatırlayanlarınız olacaktır.
Dizi veya skeçin adı ‘ŞEHİR ve İNSAN’ dı.
Belediye Başkanına çoğunlukla kentin sokaklarında, caddelerinde dolaşırken rastlamak ve şu diyalogları izlemek mümkündü.
-Günaydın Mary, doğuma kaç hafta kaldı?
İyisin değil mi?, kendini yorma.
Yâda
-Merhaba Steve, nasılsın?, yeni aldığın motor tarlada işine yarıyor mu?
Veya
-Nasılsın Veronika, sevgili kızın Jully okulu bitirdi değil mi? Ne yapacak dönecek mi? Yoksa işe girmek için orada mı kalacak?
Dizi halinde yayınlanan radyo skecinde ki bu ve buna benzer seçen ve seçilenler arasındaki bu insani diyaloglar ilerleyen yıllarda da hafızamda hep canlı kaldı.
Günün birinde olur ya Belediye Başkanlığı veya herhangi sorumluluk gerektiren bir yerde görev yaparsam rol modelim işte buydu.
Bugün ülke nüfusunun büyük bir kısmının kısa bir sürede kentlerde yığıldığını göz önüne alırsak bu tarz bir belediye Başkanlığı elbette söz konusu olmayabilir.
Ancak burada anlatmak istediğim halkın büyük bir çoğunluluğunun ihtiyaçlarının çözümüne odaklanan bir belediyecilik anlayışıdır.
İstanbul BB’nin kreş ve bedava süt kampanyası böyle bir çalışmadır.
Ankara BB’nin tarım üretimine destek olması ve üretilen tarım ürünlerini satın alma sözleşmesi böyle bir hizmet anlayışıdır.
Benzer görevlerde bulunanlara da hep bu açıdan baktım.
Öğrencilik yıllarımızda Diyarbakır Belediye Başkanlığına seçilen Sn.Mehdi ZANA’nın ‘isteyen her yurttaş bana ulaşabilmeli’ diyerek makam odasının kapısını söktürmesini bu bakış açımla olumlamıştım.
Geçen yaz eşim ve bir aile dostlarımızla birlikte gittiğimiz Ovacık İlçesi öncesinde uğradığımız ve tertemiz bulduğumuz Tunceli’de Belediye Başkanı Sn.Maçoğlu’nun şehrin Ovacık çıkışındaki yolun kaldırımlarında bizzat işçi gibi çalışarak isteyen her bir yurttaşın da kaldırım yapımında ister bir metre, isterse on metre çalışabilmesine olanak sağlamasını ‘bu kaldırımda, benim de emeğim var’ duygusunu aktarmak isteği olarak algılamış ve bu yaklaşımını çok önemsemiştim.
Bu sabah eşimin yaşlı bir yakınını görmek ve varsa bir ihtiyacı destek olmak için gittiği Mersin’den yaz tatilini geçirdiğimiz Tece’ye dönüşünde yakınının yanında ki yardımcısının memleketine gitmiş olduğundan ötürü yaşlı kadının ‘kayar düşerim’ korkusuyla bir hafta, on gündür yıkanamadığını öğrenince nasıl üzüldüğünü anlattı.
Mersin Büyükşehir Belediyesinin konu ile ilgili hizmetini duymuş olan eşim, nasıl belediyeyi aradığını, nasıl iki genç kızın gelerek yaşlı teyzeyi yıkayıp kuruttuklarını nasıl mutlu ve huzurlu bir şekilde aktardı anlatamam.
Mersin BB’nı Sn.Vahap SEÇER’i civar köy ve kasabalardan şehir merkezindeki hastanelerde yatan hasta yakınları için oluşturdukları konaklama imkânları nedeniyle hep Şehir ve İnsan skecinde ki başkan modeliyle çalışmaya örnek bulmuştum.
Bu son hizmetiyle aslolanın insana dokunmak olduğunun altını bir kez daha çizmek isterim.
Saymaya çalıştığım bu çalışma anlayışını kayyum uygulamasıyla gerçekleştirmek mümkün değildir.
Diyarbakır Üniversitesi Araştırma Hastanesi ve Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi bahçelerinde buldukları ağaç ve araba gölgesinde geceleyen hasta yakınları bunun açık bir göstergesi değil midir?
Sadece hukuki olup olmadığıyla değil, yurttaş olarak benim irademe müdahale edilmesiyle demokratik olup olmamasıyla da değil,hangi partinin hangi ittifakta yer alacağından bağımsız, sırf anlatmaya çalıştığım Şehir ve İnsan örnekli bir belediye hizmeti için bile olsa kayyum uygulamasına son verilmelidir.