Gözler, hesaplar yerel seçimlere odaklandı.
Yine ittifaklar konuşuluyor.
İYİ parti genel başkanının ittifaklar söz konusu olması halinde, başta Mersin olmak üzere bir kaç ili istediği ciddi bir şekilde pompalanıyor.
Evet, evet CHP’den istiyor.
Kimse de bu hanıma, ‘Dününden ne hayır gördük ki, yarınını pazarlıyorsun’ demiyor.
Bir önceki yerel seçimde de ittifak yapılmıştı, Balıkesir’i kaybetti.
Sonrasında da CHP’nin ağırlıklı oyları ile kazanılan yerleri AK Parti kanadına kaptırdı.
Şu an kalan tek belediye yok İYİ partinin elinde.
Sözüm bütün CHP’lilere;
Yazıktır, günahtır; bu ittifaklara izin vermemek lazım.
Parti içinde liderlik ve yönetim yarışı olabilir, ancak, bu her şeyin tamamen bittiği anlamına gelmez. Yönetimde kim olursa olsun, fark etmez, taban, istemediği bir şeyi sonuna kadar diretebilir, diretmelidir de.
Bu Muhafakazar-milliyetçi kesimin derdi ortak.
Bu dert; CHP ile Kürt seçmen arasındaki bağı koparmak.
Bütün mesele bu.
Bu bağ kopunca demokrasi güçleriyle olan bağ da kopmuş oluyor.
Genel seçimlerde tanık olduğumuz gibi, öyle de olunca da CHP’nin yönetme kabiliyeti ve fonksiyonları köreliyor, kayboluyor.
Sosyalist enternasyonalin üyesi bir parti, sol-sosyal demokrat söylemleri kullanmamak konusunda son derece ‘Titiz’ davranıyor, ‘Utangaç siyaset’ tarzına mahkûm bir yol izleniyor.
Uzun zamandır; ‘Muhafazakâr sağdan oy alamazsak nasıl iktidar olacağız’ propagandasına mahkûm edilmiş bir zihniyetin Cumhuriyet Halk Partisini getirdiği aşamayı hep birlikte izliyoruz.
Denendi, görüldü.
CHP’den gasp edilmiş 40 Milletvekili ve Abdüllatif Şener’in ‘Oy vermedim’ itirafı, bu kesimin sol-sosyal demokrat kesimi hiçbir zaman benimsemediğine dair anlam ve önemi ortaya koymuyor mu?
Bunların peşine düşüleceğine sandığa gitmeyen 8-10 milyon seçmenin peşine gidilse, çeyreği ikna edilse ki, inanıyorum bu kesim aydın, entelektüel, sosyal demokrat kesimdir.
Geriye ne kalıyor?
Samimiyet, inandırıcılık.
Omurgalı siyaset.
Avrupa’daki gibi sosyal demokrat söylem ve uygulamalar.
Tabi ki hem parti içinde hem de parti dışındaki uygulanması gereken evrensel uygulamalara/yöntemlere/yaşam tarzına ihtiyaç var, Türkiye’nin bu eksiğine cevap olmak lazım.
Muhafazakâr-Sağ-Milliyetçi tarz ve söylemler Cumhuriyet Halk Partisinin işi değil ki!
Onlar yeteri kadar var bu ülkede, ayrıca onların ülkeyi getirdikleri nokta da ortada.
Yeni şeyler lazım azizim, cancağızım.
Var olan gibi davranılacak, onların söylemi ile ikna turları yapılacak ise, değişime, dönüşüme ne gerek var. Var olanla devam edilir ki, zaten öyle oluyor.
Bir farkınız olacak ki, yurttaş sizi tercih etsin.
Kemal bey, Ali ya da Veli, ya da Ekrem İmamoğlu, belki de Özgür Özel, hiç fark etmez. Bunlar zaten partinin bireyleri. Kimsenin onların şahsı ile bir problemi yok ki. Söylemler, bakış açıları, ikna pencereleri farklılaşmadıkça, değişim, dönüşüm, gelişim demek, yanlıştır, tabanı oyalamaktır.
Son nokta; bütün danışmanlar gitti demişlerdi, yok öyle bir şey.
Hala duranlar var, hala parti içi yönlendirmelerde görev sahibiler.
Ayrıca hiç biri de sosyal demokrat değil.
Belki de görevleri bitmedi.
Şafak kaç diye sormak istiyorum!
Tezkere yerel seçim sonrasına mı?