Devran dönüyor, dünya dönüyor. Ve dünya döndükçe devran değişiyor. Her şey büyük bir hızla eskiyor, bayatlıyor. Değişmeyen tek şey değişimdir, diyen Marks elbette haklı görebilir kendini. Fakat her an değişen ve dönüşen dünyadaki bu devinim maalesef ki olumluya, iyiye, güzele doğru bir akışı sağlamıyor. Aksine durağan, çirkin ve kötü olana bir yönelim var.
Yeni bir yıla girince sürekli umutlu duygular besliyoruz. Yeni yıldan başarı, sağlık, huzur, barış, aşk, özgürlük gibi soyut kavramlar ya da ev, araba, dükkan, para gibi somut varlıkları diliyoruz. Tabi ki olumlu ve umutlu duygularla yeni bir yıla gireceğiz. Ama “Coğrafya kaderdir” diyen İbni Haldun’u asırlardır haklı çıkaran bir realitemiz de var. Bu kan kokan coğrafyada huzur olmayınca her şey anlamını yitiriyor. Her gece haber bültenlerine akan savaş çığırtkanlıkları kırk yıldır susmak nedir bilmiyor. Toplum bir bütün olarak cinnet halinde yaşıyor. Samimiyet, güven duyguları kalmamış. Sadakat siz güçlü olduğunuz sürece var olan bir kavram. Hele bir düşmeyegörün anında çöpe atılırsınız.
Toplum bir bütün olarak çirkin bir çöküş içinde debeleniyor. Kendilerini inanç ve ideolojilerine uyduracağına inanç ve ideolojilerini kendilerine uyduranlar gündemi belirliyor. İlkeler, ahlak, toplumsal duyarlılık geçen yılda yoktu, bu yılda da emin olun olmayacak. İnsanlar büyük bir ihtirasla ceplerini doldurma, makamlarını yükseltme hırsıyla sizi ezecekler, hakkınıza göz dikecekler ve kapacaklar, emeğinizin karşılığını asla alamayacaksınız. Ya onlara benzeyecek kurt kesileceksiniz ya da razı olacaksınız.
Üstelik haklıysanız sizi koruyacak bir yapı da yok. ”Kaza bela ile alem dolduğu/Bütün kazların kadı’ya uçmaklığından” diyen Aşık Seyrani’yi yine haksız bulacağız. İşini bileni baştacı edeceğiz. Yalancıyı, rüşvetçiyi, hırsızları seveceğiz. Kendisine dokunmayan yılanı bin yıl yaşatan zihniyeti öveceğiz. En çok Hak diyeceğiz, ama başkalarının hakkını almak için her pisliği yapacağız. Hiçbir şey yapamazsak da minibüs sırasında, banka kuyruğunda bir adım öne geçmek için hileler yapacağız. Belki üst düzeyde torpilimiz yoktur, ama en azından çocuğumuzun notunu yükseltmek için ya da tapu dairesinde sıra beklemeden işlemlerimizi yapmak için hatırımız vardır. Üstelik bununla da gururlanacağız. Ben neymişim, görüyor musunuz diyeceğiz. Kimsenin hakkını gasp etmemiş olarak oradan Cuma namazına koşacağız. Huşu ile secdeye kapanacağız. O sırada bankadaki faiz oranlarını, yükselip alçalan döviz fiyatlarını düşüneceğiz, tövbe deyip bize “şah damarımızdan daha yakın olan”ı da aldattığımızı sanacağız.
Yeni yıla girerken emin olun sadece rakamlar değişiyor, başka şey değil. 2019 yerine artık 2020 yazacağız. Kişiliğimiz değişmeyecek, arzularımız kursağımızda kalacak. Hırslarımız daha da çıldıracak daha da azıtacak. Hırslarımız arttıkça, gücümüz çoğaldıkça yalnızlığımız artacak. Mutsuz olacağız. Etrafımız yalancı övgüler, çıkarcı yalakalarla dolacak. Kendisinin tanrı olmadığını bilen Nemrut gibi, Firavun gibi ruhsal bir yoklukta debelenip kalacağız.
Yeni yıl yeni bir şey getirmeyecek, emin olabilirsiniz. Yoksulsanız, müjdeler olsun yine yoksul kalacaksanız. Mazlumsanız yine mazlum. Asgari ücrete baksanıza, neyinize yetmiyor! Dört kişi çalışırsanız zengin bile olursunuz. Tabi iş bulabilirseniz. Yeni yıldan iş dileyebilirsiniz. Üniversite mezunuysanız vay halinize, her işi de yapamazsınız, kolay mı kardeşim yirmi beş yılı hep kalem tutarak geçirdikten sonra kürek, mala tutmak, hamallık yapmak. Neylersin yeni yıla eğlenerek gireceğiz, mutlu olacağız, mutlu olun!
Biliyorum, sürekli okurlarım bu tarzda yazmadığım için ne oluyor diyeceklerdir! İyi ya yeni yıla ben de yeni girmeye çalışıyorum işte!
İronik bir yazı oldu, biliyorum, umutlu şeyler yazmak isterdim. Neylersin! Hepinize sağlık, aşk, huzur, barış ve başarı diliyorum.