Sevgili Dostlarım Merhaba;
Uzun bir aradan sonra tekrar sizlerle beraber olup, görüş ve düşüncelerimi paylaşmak mutlulukların en güzeli.
Geçen Şubat ayından beri, Dünya'yı pandemi hastalığı olarak sarsan ve birçok insanın ölümüne sebep olan Covid 19 hastalığı ile boğuşup duruyoruz.
Yaşam da doğma, büyüme, gelişme ve yaşlanma olarak hayatımızı devam ettirmek istiyorsak bu hastalığa karşı korunmamız gerekiyor.
Bu bulaşıcı hastalıkla beraber bir çok genç , orta yaş ve yaşlı insanımızın da yaşamlarını kaybetmeleriyle beraber bu hastalığa karşı ne yapmamız nasıl önlem almamız gerektiğini tam olarak bilmedğimizden dolayı elimiz kolumuz bağlı olarak ölenleri izledik.
Hatta geleneklerimizde var olan taziyelerimizi bile kuramadan sadece bir telefon ile taziye dileklerimizi belirtmek zorunda kaldık.
Bu hastalık öyle bir hastalık ki ( virüs) kimse kimseye koşamadı. Hiç kimse sevdiklerinin yanında olamadı. Bu virüsü kapma korkusuyla herkes yalnızlaştı. Birbirinden uzaklaşmak zorunda kaldı.
Oysa yaşamın kısır döngüsü devam ederken, meğerse dünyamızı saran bu vürüsten önce ne kadar güzel bir yaşantımızın da olduğunu düşünebilme yetimiz oluştu..
Sevdiklerimize sarılıp, birbirimizi öpme bile dünya da var olabilmenin, en güzel hareketi olarak hafızamızda yer etme imkanı doğuverdi.
Sahi neydi bu virüs?
Çin' de yenilen yılan ve yarasalardan insanlara yerleşen bu virüs tüm dünyanın dengesini bozmaya nasıl da bu kadar kuvvetli olabildi.
Nasıl da değerlerimizi gelenek ve göreneklerimizi bir anda yok edip yeni hayata ayak uydurmaya bizleri başlatabildi.
Aslında bu durum biz insanoğluna dünyamızı hor görüp, korumadığımızı, kollamadığımızın da bir nevi dışa vurumu oldu da diyebiliriz.
Çevremizi koruyamadık.
Yeşil bir dünyayı yaşamak varken, oksijen üreten nefes almamızı kolaylaştıran tüm yeşillikleri ya kestik ya da kökünden kopardık.
Akarsu yataklarımızı koruyamadık kuruttuk.
Denizlerimizi kirletip koruyamadık, içinde yaşayan canlıların bir kısmının nesillerinin tükenmelerine göz göre göre hiçbir müdahale yapmadan sadece seyretmekle kalıverdik.
Yaşamda bize bahşedilen güzellikleri bir bir yok edip betonerme bir yığın, çöp bir dünya da yaşamayı bilmeden veya bilerek bile olsa umursamadan seçtik.
Evet;
Madem ki, doğanın kıymetini bilemedik.
Doğa da bize böyle oyunlarla kıymet bilme yöntemlerimizi, geliştirmemizi isteyerek biyolojik savaşını başlattı.
Böyle bir durumda insanlar kendi sağlıklarını korumak için evlerine çekiliverdi.
Ekonomi durdu.
Ekonomi durunca İnsanlar işlerinden çıkarıldı.
Enflasyon aldı başını gitti.
Fabrikalar kapandı.
Üretim durdu.
Okullar kapandı.
Dolar yükseldi.
Altın hiç ulaşamadığı fiyatlara ulaşarak sadece vitrinlerde seyredilme durumuna geldi..
Evlerine çekilen insanlar belki kendilerini bir nevi korumaya alabildiler.
Fakat gündelik yevmiyelerle çalışan insanlarımız ölüm korkusuyla bu virüse yakalanmayı göz önünde bulundursalar bile işlerinin başlarına gitmek zorunda kaldılar.
Günlerce televizyonların ekranlarında uzmanlar sadece bu virüse karşı korunmanın yollarını anlatıp durdular.
Bol sebze, meyve, minareller, etler, kemik sularıyla yapılmış çorbaların tariflerini verirken, oysa insanların işsiz kaldıklarını ceplerinde bir ekmek parası veya bir yumurta alacak paraları olmadıklarını hesaplayamadılar.
Oysa bu virüsle beraber insanlar evlerine tıkılınca haliyle ekonomi büyük bir oranda zarar görmüştü.
İşverenler işçi çıkartmakla beraber, küçülmeye gittiler.
Aslında bu virüs tek insanları vurmadı, insanların yaşamlarını sürdürebilmek için işlerini de kaybetmeyi, hayat standartlarındaki yaşam düzeylerini de büyük bir oranda vurdu.
Gelişmiş ülkelerdeki halkın bir oranında devlet desteğiyle beraber insanlar işsiz kalsalar bile çok fazla etkilenmediler.
Ama bizim ülkemiz gibi gelişmek de olan bir ülkede; işsizlik maaşı sadece işinden çıkarılan işçilere verilebildi. Günlük çalışan sigortası dahi olmayan birçok insanımız evlerine ekmek götürmek için mecburen çalışmak zorunda kaldılar.
Birçok insan ev kiralarını, dükkan kiralarını, kredi kartı borçlarını ödeyemediler.
Hatta günlük zaruri ihtiyaçlarını karşılanmakta zorlandılar.
Bu virüs hala can almaya devam ederken, uyabileceğimiz en basit kurallar;
Maske
Mesafe
ve Hijyendir.
İşimiz yokken dışarıda bulunmayalım.
Çünkü işlerinin başında olmak zorunda kalan birçok insanla yanyana kalmak durumunda kalmayacağımızdan hem kendimizi hemde karşımızdaki insanların sağlıklarını tehlikeye atmamış olacağız.
Sevgili okuyucularım lütfen bu kurallara uyalım. Uymayanları uyaralım.
Kendimizi koruyalım.
Dileğimiz bu virüsün bir an evvel bitmesi ve bu virüsün gelişerek başka virüslere yol açmamasıdır.
Bu hastalıkla beraber;
Ölen insanlarımızın mekanları cennet olsun diyerek, hasta olanlara da sağlık ve şifa dliyelim.
2020 yılını Dünyamızı saran pandemi virüsüyle uğraşırken bir de bu yıl da İzmir ve ilçelerindeki vatandaşlarımız büyük bir deprem yaşadılar.
Alınan verilere göre 114 kişi bu depremde hayatlarını kaybetti.
Bir çok insanımız bu depremde yaralandı.
Hala yaralıların tedavileri hastanelerde sürüyor.
Evsiz barksız kalan vatandaşlarımız bu kış günlerinin başında çadırlara sığındılar.
Yıllarca yemeyip, giymeyip, gezmeyip biriktirdikleri paralarla, hayatlarını daha rahat devam ettirmek isterken bir anda evleri, işyerleri, eşyaları tüm yatırımları bu depremle beraber yok oldu.
Bu insanlarımız pandemi virüsüyle uğraşırken birde deprem enkazıyla uğraşıp hayatlarını kurtarma ile o korkuyla yaşadılar.
Evsiz kalanlar kış aylarına girdiğimiz bu aylarda hala yaşadıklarına şükredip çadırlarda yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar.
Bu vatandaşlarımıza zor koşullarda Yüce ALLAH'dan kuvvet, sabır diliyorum.
Demirden betondan çalınıp yapılan binaların Müteahhitleri; işte bir deprem de bu kadar insanımızın ölmesi, yaralanması ve evsiz barksız kalmasıyla bu ağır veballeri nasıl ödeyecekler acaba?
Hukuk ve yasalarda bile ceza alınıp yargılansalar bile bu kadar insanın yaşamlarını yitirmelerinin vebalini yüce ALLAH'ın huzurunda nasıl vereceklerdir.
Seller, tusunamiler, depremler doğanın bizlere katledişinin cezası olarak tek tek önümüze nasıl da geliyor değil mi?
Ama ne olursa olsun yaşam devam ediyorsa bu hayatta UMUT var demektir.
Dünya
İşte böyle sevgili dostlarım bir yanda insanoğlu sağ bir şekilde hayatta kalmak ile uğraşırken, bir yandan da bu kış da kıyamet de başını sokacak bir dam, karnını doyurabileceği bir tas sıcak yemek peşinde koşuyor.
İnsanlık bir yerde sınanırken, yavaş yavaş yaralarını sarmaya çalışıyor.
Doğa mı?
Lütfen üç bir tarafı sularla çevrili, yemyeşil alanları bulunan ülkemize de sahip çıkıp , doğayı katletmeyelim.
Yarın çok geç olabilir.
Sevgilerimle...
Nesrin Erdoğmuş