Üç yıl oldu Yaşar Kemal usta öte yakaya göçeli. Bizi böyle melul, mahzun bırakıp gideli. Şimdi, o yokken düşünüp duruyorum ve sıkça hak veriyorum babaya; fırsat yaratıp neden daha çok ziyaretine gelemedim / gidemedim diye!
Daha dün kendisini konuştuğumuzda, bugün Yaşar Kemal yaşıyor olaydı; çıkardı orta yere bu körolası dar-ı dünyada olanca cümle haksızlıklara karşı “dur bakalım hele bir. Zulmün artsın ki! Tez zeval bulasın” derdi orta yere bir daha ve dahi bir daha...
Hani “Bugünlerde Bahar İndi” kitabında diyordu ya;
“Ben diyorum ki size
Bir dil bulacağız her şeye varan
Bir şeyleri anlatabilen
Böyle dilsiz, böyle düşmanca,
böyle bölük pörçük
Dolaşmayacağız bu dünyada”.
Dilsiz! Sessiz, soluksuz! Lâl û ekbem!
Tam da bu hallerde iken!
Sabah ıpıslak, sicim gibi, İstanbul göğünün olanca şiddetiyle rüzgârın şaşkın haliyle her yöne serpiştirdiği yağmurun altında geceden beri yıkanmış mezarı başındaydım büyük ustanın.
Önceki gece bir şarkı dinlemiştim güzel bir sesten, ona ithafen!
“Gule uyan sabahtır gule
Yüreğimiz yanıktır
Şu dağlar karlı dağlar
Etrafı kavak bağlar
Kırık köprü altında gule
Muratın suyu çağlar
Gule uyan sabahtır gule
Yüreğimiz yanıktır
Gule uyan sabahtır gule
Yüreğimiz yanıktır
Şu dağlar bizim olsa gule
Etrafı düzüm olsa
Yarin uykusu gelmiş gule
Yastığı dizim olsa...”
Dilimde mırıldanarak şarkının ezgisi...
Sabahtı ve garip duygular içindeydim. Mezar başında tuhaf bir çocuk sevinci içinde buldum kendimi. Mezarın ayak ucuna uzunca bir çubuğun başına iliştirilmiş gökkuşağının yedi rengi; sarı, mor, turuncu, yeşil, kırmızı, lacivert ve gece mavisinin rengahengi bir rüzgâr gülü.
Yaşar Kemal ustanın romanlarındaki envai çeşit çiçeğin, börtü böceğin doğanın bilcümle renkleri sayfalardan sökün eyleyip ona onun kelamı “fırdola”yla ziyarete gelmişlerdi sanki! Rüzgârın esintisine göre bir o yana, bir bu yana dönenip duruyordu Fırdola. Bazen hızlı, bazen yavaş rüzgârın hızına ve yönüne göre...
O andan itibaren sadece rüzgârgülü’ne kilitlendim. Yaşar Baba, edebiyatı boyunca rüzgârın sesini dinlemiş, dillendirmiş biriydi.
Şimdi oturup rüzgâr gülünün kelamına kulak kabartılmalıydı.
“Ben dönerim
Dünya döner.
Dünya döner
Ben dönerim.”
Çok ihtiyacımız var, çok. Rüzgâr Gülü’nün insaniyet hemhalliğinden yana tercih hakkını kullanarak dönmesine...