/Manşet;
Senaryo çok iğrençti o an anladım, herkes kendi karakterini oynamış!/
Sunu:
İnsanların birçok yüzü vardır;
Dışyüzü,
İçyüzü, Piçyüzü!
1
a)
Dışyüz…
Yüzler kalbin aynasıdır derdi eskiler, kalbi güzel olanın yüzü güzelse; kalbi murdar olanların yüzleri nasıl olurmuş, bilen var mı?
Yüzler insanların aynasıdır, bazı insanların yüz çizgilerinden; acıların, yaşanmışlıkların, hüzünlerin, kederlerin karakter analizi yapılabilir!
Bazı insanlar şirinlik yaparlar; gülücükler dağıtırlar, türlü şaklabanlık yaparlar, yüz isterler; yüz alınca astarını da isterler, astardan yüz yaparlar, yüz-yüz değil ki ayakkabı köselesi, soytarılaşırlar sonra da soysuzlaşırlar!
b)
İçyüz…
Sevgi, merhamet, vicdan ve adaletin toplandığı yer yürektir; yürek de içyüzdür! Bazı insanların ağızları cami yürekleri murdardır!
O umarsız yüzler var ya bokböceğidirler; sürünürler ama fır dönerler!
Bazı insanların maskesi kanalvizyon patlağı kokuları kimyasaldır, yürekleri şeytan osuruğu, bakışları kahpedir, anakonda, şeytan üçgeni! Senin o hüzünlü yüzün var ya; eşkiya baskınlarında ki telaşı mayındır, çığlığın; yürek yakan evlat acısı!
Acılı yüz anne yüzüdür, giderseler kavim-kardaş dar alanda, ölümler çoğalır! Metropollerin varoş yüzü zenci mahallesi; yurtlansalar gülüşleri vurulur! Konuşsalar bilinmeyen bir dil fezleke kaydında sicilleri çoğalır, sussalar zulüm onları bulur, sevdalansalar bedenleri çöplüklerle bulunur!
Zulümle tanışanlar o an top böceğidirler; kapanırlar! Kirpidirler; oklarını kullanırlar!
Mürekkepbalığıdırlar; mürekkeplerini püskürtürler!
Güleç yüz gençliğin, umudun yüzüdür; kahrederler yüz düşer, küfrederler, çığlıklar zindan duvarlarında yankılanır, duvarlar çığlıkları emer! Hüzünbaz yüz; uzak bakışlıdır, sıla kokar, hasret kokar vuslata amade…
c)
Piçyüz…
Piçyüz; bazı insanlar ölüdürler bedensel olarak yaşarlar, ruhen ölüdürler! Bazı insanlar sadece tüketirler; yaşama hiçbir katkıları yoktur, oksijen tüketirler, insanlığı tüketirler, çöp öğütme makinesidirler, yürek taşımazlar, insanların rüyalarını kâbusa dönüştürürler!
Karakteri oturmamış karakter/siz, karakter analizinden geçememiş sınıfta kalmış, her kötü filmin karakter/siz rollerinde derslerini ezber edip, böyle olur olmaz yerlerde figuran olunca, satranç tahtasında da piyon olurlar!
Devletin derinliklerinde aranan cinayet şebekeleri, devletin arka bahçesinde bulunur, cinayet saatlerini cinnet saatlerine uyarlamışlardı…
Cinnet saati; coğrafyanın kendi yakalarında çocukları kurşunlanıyordu, yücecücenin kahraman piçyüzlü korkak çeteleri tarafından…
2
Yaşamın iki yüzü var; bir yüzü kalkmak diğer yüzü düşmek, düşmek son değildir, aksine sonun başlangıcıdır!
Daha önce de düşmüşlüğüm olmuştu dizlerim kanamıştı, annem öpünce geçerdi, ama bu sefer desteksiz düştüm, üşüdüm; sevgili yürekten öperse geçer mi?
Anadan üryan doğduk; üryan yaşayacak değiliz ya, acıkınca annelerimizin memelerinden beslendik, doyduk-büyüdük…
Sokaklarda topaç çevirdik, dut-erik ağaçlarında kuş olduk, karpit patlattık, paytonların terkisine asıldık yağlı kırbaç yedik, tuzak kurup karkuşu yakaladık, sapanla serçeboğan vurduk, kavgalara tutuştuk, acıkınca da salçalı ekmekle doyduk, Küpelide, Dıngılavada, Anzelede, çayöğünde çimdik-yüzdük acıkınca da bostanlara dalıp meyvelere doyduk! Kahvelerde çalıştık, işportadan nasiplendik, velhasıl direnci-kavgayı-aşkı öğrendik, hayatın gizini çözdük!
Paranın yazı-turasını tersyüz ettik hayatı tersyüz eder gibi, parayı amaç edinmedik araç edindik, paraya tapanları gördükçe Lidyalılara sinkaflı cümleler kurup savurduk, vesselam!
a)
Yaşamın iki yüzü var; biri gerçek yüzü diğeri ise kurgu ya da sanal yüzü; hayatıma yeni bir sayfa açtım, yaşamımdaki bazı olayların altını çizdim ders çıkardım, bir de ne göreyim puştlar, yavşaklar, zibidiler koalisyonlarla kumpaslar kurup beni yargısız infazlarla afişe etmeye çalışıyorlar, birileri altını çizdiğim sayfamın-cümlelerimin üstünü kırmızı mürekkeple çizmiş, paraflamış, bu yüzden ben de kendimi yargıladım, yargıladım dedimse istişareye yattım ve çıkardığım ders, dost bildiğim sırdaşım, sırlarımı çilingir sofralarda meze yapmış, dostlar azaldıkça düşmanlar aynı anda çoğalmış! Ve o an şunu anladım; sakın sırrını kimseye verme, sana sır olan başkalarının çilingir sofrasında meze olur!
b)
Yaşamın iki yüzü var, bir yüzü çiçek-sevgi-barış, diğer yüzü kin-nefret ve savaş… Beş yıldızlı otellerin lobilerinde kulis yapanlar çiçeği tanımazlar-bilmezler yapay çiçeklerin görselliği bilirler, ukala bir tavırla da bahçıvanlık taslarlar; çiçeği tanımazlar bahçıvanlığı nerden bilecekler, mangalda da kül bırakmazlar!
Bizler çocuklara çiçek deriz, sevdiklerimize de gül!
Çocukların yüzlerini çiçeklerle bezedik, sevdiklerimizin yüzlerini-yüreklerini güllerle nakışladık, çocukların yüzü-suyu hürmetine yaşamı kutsadık!
Sevgi öyle letafet ve kutsal ki; kumrular sevgililere serenat yaparlar!
Kumruyu bilir misin?
Kumrular sevdasına peygamber olan tek canlıdır; zikre düşerler, ötüşleri yusuftur, öd keseleri kutsaldır…
Kumrularun dişileri ölünce yaşamları boyunca tek yaşarlar, o yüzden sevdalarına peygamberdirler… Hindu geleneğinde ölüler yakılır külleri rüzgârda savrulur, ölen kişi erkekse eşi ateşte raksederek kendini diri-diri yakar; kendini yakan kadına ‘Sati’ denir, ‘Sati’ler kutsal sayılırlar ve sevdalarına peygamberdirler!
Kadın sevdasına peygamber, erkek sevdasına kekeme ve ayran gönüllüdür!
c)
Kız çocuklarının gözlerindeki korku-telaş kentlerin arka sokaklarından, varoşlardan beş yıldızlı otel lobilerine-neon ışıklarına siyasal destekli pezevenkler, işbirlikçiler tarafından servis edilirler… Gece; tetikçilerin aşerdiği zamandır, tanrıların bile uyudukları, ölümlerin ucuz, namert öyküleri murdar, tetik parmakları cellâtlarına madalya olur ve cellâtlarının suçlarından öperler…
Cahiliye devrinden kalma recme tabi tutulan bir kadının kafasına isabet edilen taşlar yüreğimizin dipsiz dehlizlerinde yareler oluşturur…
Ortaçağdan kalma erk, aforoz edilmiş kadının yaşam hakkını gasp edip ipotek altına alıp, yaşama bakan gözlere mil çekip, yüreği karanlık dipsiz dehlize dönüştürürler, ayak izlerini takip eden her sözcük-cümle yolunu kaybeden her öyküyle çarpışır, derinleşen ruh çatışkısı inançsızlığa olan inancı bir kez daha beyninin en uhrevi köşesinde çığlık-çığlığa sürtük ve yavşak bir senfoninin sonelerinde erir!
Kadınlar; yaşamdan izole ettiğiniz yalnızlığa ittiğiniz kadınlar, inek-koyun, ve keçi olarak nev-i şahsına münhasır süt sağılım makinesi, kadının kahkahasını iffetsiz görüp ecdatlarını kutsarlar, ecdatlarının haremlerinde onlarca cariye:
"Kadının fıtratında kariyer yapmak yok, kadın evinde erkeğini beklemeli ve üç çocuk doğurmalı!” Üç çocuk doğurun, otomatik çocuk doğurma makinesi!
Birini cemaatlere kurban edin, biat etmesini öğrensin, tecavüze maruz kalsın ki onurları kırılsın… İkinci çocuk; devletin arka bahçesinin derinliklerinde devşirilsin, tellak olup kirleri temizlesin! Üçüncü çocuk; itirafçı olup, gizli tanıklıkla kumpaslara kurban edilsin!
Kadını düşük profilli gösterip, yalnızlığa ittiğiniz-kurban ettiğiniz kadınlar, tecavüze uğramış çocuklar; ölü çocuk sesleri senfonisi kulaklarınızda çınlamadı mı? Erkin arka bahçesinde oynayan çocuklara tecavüz eden, sakallarına boncuk ve günah dizdiren tanrıların vasileri, atlıkarıncaları cinsel obje olarak gördüler! “Bir kereden bir şey olmaz” en yetkili annenin söylevi; alay edercesine gülerek karşıladı, sözüm ona o yetkili annenin kendi çocuklarını mı deşifre etti, bilinmez! Adaletin en yetkili ağzı-dili-kulağı cübbesini ilikleyip, beyin felcine maruz kalıp ağzı eğrilmiş, dili lâl olmuş, kulakları sağırlaşmış tecavüze uğrayan çocukların; ”Küçüklerin rızaları vardı!”
Sanırsınız ki; tüm çocuklar sıraya girip yalvararak;
“Lütfen,bizlere tecavüz edin!” demişler…
Tecavüze maruz kalmış çığlıklara susturucular takıldı, martılar çığlıkları emip, militanca; çığlıkları dalgalara savurdular!
Gözkapakları aralı her kadını söylevleriyle, gözleriyle gebe bıraktılar kasıklarından değil!
Hadsiz illegal eylemlerin legal uzantıları kadınların göz çukurlarından konsmatris bir cehennem yaratıp devlet izniyle müstesna kerhanelere reva gördüler!
Kadınlar korosu piç soneleri darmaduman edip martılara ödünç verdikleri çığlıklarını alıp avazları çıktıkları kadar haykırdılar;
-Sizlerin cennetinize sığınmadık ki bizleri masa başında yargılayıp yarattığınız cehennemi reva gördünüz!
Tanrı mısınız?
Sizler seviyor gibi yapıp cin/ayetlerinizle övünün; anneleriniz, ablalarınız, bir dikiş makinesinin başında gözlüğe muhtaçken memleketin ilk adet kanamasını kirlettiniz, sizlerin elleriniz kanlıyken, annelerinizin kız kardeşlerinizin iki elleri kanda olsa bile sizlere yetişirken, sizler sadece tecavüz edin, öldürün, vurun, kırın, yakın!
Ve kadınlar korosu onurlu direnişlerle senfoniyi tamamladılar: Jin jiyan azadi!
d)
Barış kavuşmadır, gidişler çatışkı, gündüzün gözü güneştir, gecenin gözü ay, gün-gece eşitliğine bir de yağmurun-karın yağışına sosyalizm diyorum kendimce, çünkü herkesin payına eşit dağılır… Silahlar konuşunca herkesin payına kurşun düşer, acı düşer, çığlık düşer, ağıt olur yüreklere düşer!
Yürekten süzülüp dudaklara düşen cümleleri özenle-itinayla örgütle, geceyi kutsa, çünkü gündüzün gözü çok, indirin tüm silahları; gece iktidarsızların “ertesi gün hapı” aldığı zamandır! Unutmayın; barış gece gelir, gece gülümserse, gündüzler halaya durur, karanfiller kanamaz, zılgıtlar çekilir tilililili