Rutin ve her yılın başında anımsanandır en azından benim için o malum şarkının sözü; tabi kendim için uyarladığım! “Bir yıl daha geçti ömrümden” dediğim.
Hani hep derler ya! Her yaşın kendine göre güzel tarafı vardır diye. Doğrudur, ama eksiktir. Söz, her yaşı usülünce yaşıyla bihakkın yaşayan / yaşamış olan / yaşayabilenler içindir sanki.
Yaşını yaşayamadan, kimlikteki yaşından yaşlı gösterenin bunca çok olduğu ülkede sözün ne hükmü olur ki! Kağıt üzerinde doğru olsa da!
Yine bir başka şarkının sözünde yerini bulduğu gibi; “yaşımı sormayın yaşamadım ki” dediği gibi.
İlk gençlik yıllarında insan teki hemencecik onsekizli yaşlar gelsin de özgürlüğe kavuşmak modunda olunur. Sonra Diyarbakır’ın kadim mekânı ve bütün dinlerin her biri kendi döneminde evsahibi Ulucamii’nin Hanefiler bölümünün cephe duvarındaki tek parça taş üzerindeki figüre takılır insan hayata...
Başta bir kapı vardır doğarken girersiniz. Çocukluk ve ilk gençlik labirentimsidir, hızla geçer. Ortada bir kasnak vardır. Dünya misali ekseninizde dönedurursunuz. Ev kurma, iş-güç sahibi olma halleridir. Sonra bir başak ya da sümbül figürü gelir. Yaş kemale ermiştir. Huzurdur, sükundur, geçmişin nostaljik halleridir. Bir başka şarkının sözlerine hapsolmuş; “geldi geçti ömrüm yalana benzer “halet-i ruhiyesidir” sanki ömrün akıbeti. Ve sonuç bir diğer kapıdan çıkmaktır.
Diyarbekir’in musiki dünyasından ekolü Celal Güzelses’in literatüre kattığı ve çokça sanatçının dillendirdiği çok namdar bir şarkı var; Yaş destanı’dır adı.
Pek bilindiği haliyle onlu yaşlarla başlar, yetmişli yaşlarla biter. Oysa şarkının sözlerinin aslı doğumla başlar, yüz yaşla biter. 1638’de Osmanlı Padişahı 4. Murad doğu seferine giderken Diyarbekir’de Dijle Nehri kıyısına yakın Qaws köşkünde Hacı Eftal Efendi’den dinlemiştir. İki asır sonra, yine bir başka Diyarbekirli, Alipınarlı Hasan mahlaslı Aşık, Mehmet Emin güncellenmiş sözlerle dillendirmiş destanı.
Geçtiğimiz yüzyılın ilk yarısı kırklı yıllarda bir başka Diyarbekirli Ahmıkê lakaplı Ahmed Yüksekses bestelemiş. Bugünkü hali Celal Güzelses üzerinden kayda girmiş. Tabi taş plak yapılırken plağın ön ve arka yüzü sınırlı ölçüde kayda mümkün olduğundan kısaltılmış.
Çok az yerde yazılı olan yaş destanının sözlerinin tümünü buradan paylaşmak isterim.
“Mevlam bir adama çocuk verince
Bağda bitmiş bir fidana benzer
Büyüyüp de bir yaşına girince
Sanki kokulu güldana benzer
İkisinde serhoş gibi dolaşır
Üç yaşında her nesneye ulaşır
Dört yaşında gördüğüne sataşır
Beş yaşında kaşlar kemane benzer
Altısında kendi söyler düşünü
Yedisinde değiştirir dişini
Sekizinde bahta koyar işini
Dokuzunda taze bostana benzer
On yaşında gonca güldür açılır
Onbirinde ab-ı hayat içilir
Onikide boyu beli seçilir
Onüçünde gözler mestane benzer
Ondördünde güzelliğin bağıdır
Onbeşinde gören aklın dağıdır
Onaltıda yiğitliğin çağıdır
Onyedide sanki ceylana benzer
Onsekizde belli eder arını
Ondokuzda gözetir şikârını
Yirmisinde kendi bulur yarını
Zincirin koparmış aslana benzer
Yirmibeşte bıyıkları burulur
Otuzunda akan sular durulur
Otuzbeşte günahları sorulur
Ataşa atılmış pervana benzer
Kırk yaşında gazel dökülür bağlar
Kırkbeşinde günahlarına ağlar
Ellisinde çocuklarına bel bağlar
Dağ başına çökmüş dumana benzer
Ellibeşte sızı iner dizine
Altmışında duman çöker gözüne
Altmışbeşte hiç bakılmaz yüzüne
Ahireti gözetir süphana benzer
Yetmişinde gördükleri düş olur
Yetmişbeşte artık çöker kış olur
Sekseninde badem gözler yaş olur
Yolunu yitirmiş kervana benzer
Seksenbeşte artık beli bükülür
Biter ömrü takati gücü sökülür
Doksanında olan dişler dökülür
Geldi geçti şimdi yalana benzer
Doksanbeşe girip aşınca
Ölüm korkusu gelip yaklaşınca
İnsan kısmı yüz yaşına varınca
Sanki savruk harmana benzer”
Rahmetli Celal Güzelses yetmiş yaşla bağlarken;
“Beni ağlatma ki sen de gülesin.
Gülesin ki hem murada hem maksuda eresin” der ve öyle bitirirdi şarkıyı.
Hayat bütün badirelere rağmen güzel. Şarkının sözlerindeki nağmelerden öte yaşlar deminde ve kıvamında yaşasın.
Geçtiğimiz yılbaşında (2 ocak 2018) öte yakaya göçen üstad John Berger diyor ki;
“Yıpranmışız
bahçedeki kapı kadar ayrılıklardan
ve beyaz hayaletlerinden gidenlerin,
muşambalarla sarmalanmış,
konuşuyoruz hala tutkuyu.
tutkumuz oysa tuz
içine postların bastırıldığı
yapalım diye meşinden
aşkın derisini"
Yaşlarımızı yaşayalım diye