“İnsanları suçlamak yerine onları anlamak daha çok mutlu ediyor beni.”
-Stefan Zweig
İnsan, çevresinde olup biteni analiz edip anlamaya çalışan ve akıl yürütebilen bir varlık. Bunu bazen bazı insanlara hatırlatmak gerek. Hepimiz belli konularda düşünüp, akıl yürütüp eyleme geçebiliyoruz. Bunun bizim irademize bırakılması da evrendeki yegâne farkımız. Peki yaşadıklarımız ve gördüklerimizin ne kadarını tam olarak anlıyoruz? İnsanlar, yaşananlar, evren, yaptıklarımız, yazdıklarımız, konuştuklarımız… Tüm bunların ne kadarını idrak edebiliyoruz? Yazımızın konusu epey kıymetli, gelin biraz insandan yana konuşalım.
Hepimiz kendi penceremizden hayata bakıyoruz, hepimizin bambaşka bir dünya görüşü var. Bu konuda elbette suçlanamayız çünkü yaşadıklarımız ve çevremizle olan etkileşimimiz burada devreye giriyor. Bunun büyük çoğunluğu da doğduğumuz ve yaşadığımız muhiti ifade ediyor. Muhitten kastım maddi mekân değil, yaşadığımız ortamda bulunan manevi mekân ve maneviyata verilen kıymettir. Bu muhitte edindiğimiz maneviyat ömür boyu bizimle gelecektir. Bu konuda yazılacak çok şey var, müstakil bir yazıda bahsedelim; gelin biz konumuz olan “anlama”ya dönelim.
Çevremizin ve zihnimizin etkisiyle gelişen dünya penceremizden hayata bakıyoruz. Milyon farklı kombinasyonla oluşan milyon farklı insanla birlikte yaşıyoruz. Bu yüzden birbirimizi anlamamız biraz zor olabilir fakat bunu kolaylaştırmak bizim elimizde. Hepimiz insanız; öne çıkmak, haklı olmak, haklı bulunmak, beğenilmek, yanlış yapmamak hatta yaptığımız yanlışı gizlemek, ilgi görmek gibi birçok isteğe sahibiz. Bunlara hepimiz sahibiz, evet, ben de ve siz de. Bunu en yakınımızdakinden en uzağımızdaki kişiye kadar herkese uygulamaya çalışıyoruz. Çünkü yanlış yapmaktan çekinilen bir çağdayız. Teknoloji ve tekdüzelik çağının en büyük yanlışı. Bu düşünce kati suretle yanlış çünkü insanı var eden yanlışlarıdır. Yanlışlarından elde ettiği deneyimlerle kendine daha iyi bir yol çizebilir insan. Gizleyerek değil, dile getirerek deneyime dönüştürebilir yanlışlarını. Eğer buna devam ederse kusursuz ve eksiksiz göstermeye çalıştığı benliği bir gün infilaka uğrayabilir. Bu yüzden yaptığımız hataları ve yanlışları samimiyetle dile getirmek ve kusursuzluk düşüncesinden bir adım da olsa geri adım atmak hem kendimizi geliştirmemizi hem de birbirimizi anlamamızı daha kolay hale getirecektir. Daha ferah ve kendimizle barışık bir hayatımız olacaktır. İçimizden geldiği gibi, samimiyetle hatalarımızı ele almak her şeyden önce kendi hayatımızı daha rahat ve içten bir hale getirecektir. “Yanlış yaptım!” demekten çekinmeyelim. Unutmayalım; insan, eksik bir varlıktır.
Her yıl yaz öncesi yaptığım gibi bu yıl da size birbirinden farklı türlerde birkaç kitap tavsiyesinde bulunmak istiyorum. Malum, yaz ayları daha ferah ve okumaya elverişli olabiliyor. Kitaplar, onlarla tanıştığım ilk günden beri kendimi ve insanları anlamamı kolaylaştırmıştır. Şimdiden iyi okumalar diliyorum.
- Kuşların Göğü Önünde - Haydar Ergülen
- Miras – Miguel Bonnefoy
- En İyi Adamlar Yalnızken Güçlüdür – Charles Bukowski
- Guguk Kuşunun Şarkısı – Frances Hardinge
- Tüm Zamanlar – İbrahim Tenekeci
- Sanat 101 – Eric Grzymkowski
- Kira Kiralina – Panait İstrati
- Senin Adın Dünya – Harun Tutuş
Zeynel Hebun Güler