Bazen liderlerin, toplum adamlarının, aydınların ya da yakın dost ve akrabalarımızın yani kısacası insanların her zaman davranacaklarını düşündüğümüz şekilde düşünmüyorlar. Üstlenmiş oldukları misyon gereği yerine, zaman zaman duygularını ön planda tutuyorlar. Bu da topluma (aile, dost, arkadaş, STK, siyasi partiler, belli guruplar vs.) kötü yansıyor. Zıtlıkları beraberinde getiriyor.
Farklılıkların olması elbette ki güzeldir ama saygı ve nezaket çerçevesinde birbirimizi anlayarak, dinleyerek, kırmadan, dökmeden… olması bir anlam ifade eder. Başka türlüsü küskünlüğü ve kırgınlığı getirir.
Bazen de insanların kendi çıkarlarının tersine davrandıklarını görüyoruz. Bu bize saçma, delice ya dasalakça gelir. Biz de bu insanları ihanetle, cahillikle ya da “ yanlış bilinç” ile suçlarız.
Yanlış bilinç: On dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru Frederick Engels tarafından işçilerin neden işçi partilerini desteklemediklerini ya da neden sendikaların grev kararına uymadıklarını anlatmak için bulunmuş bir terimdir. Engels’e göre cevap, bazı sebeplerden dolayı bu işçilerin kendi çıkarlarını yanlış anladıkları ve yanlış bilince sahip olduklarıydı.
Çare iki yönlüydü. Birincisi sınıf bilincine sahip olanlar, eksik sınıf bilincine sahip olanları eğiteceklerdi. İkincisi sınıf bilincine sahip bireylerin ve kuruluşlarının siyasi eylemlerini mümkün olduğunca takip etmeliydiler.
Amerikalı Sosyolog yazar IMMANUEL WALLERSTEIN “KAOS VE BELİRSİZLİK” kitabında “sınıf bilinci” ile ilgili şunları vurgulamakta: “Çare biçiminin iki avantajı vardır. Birincisi sınıf bilincine sahip teşkilatların hareketlerini her ne olursa olsun meşru göstermek. İkincisi yanlış bilinç sahibi olmakla suçladıklarını küçümsemelerine olanak vermek.
“Yanlış bilinç” konsepti ve öngördüğü çare şu anda iyi eğitimli profesyonellerin daha az eğitimli insanlarla ilgili yapacağı çalışmalardır.”
Evimizin, mahallemizin, beldemizin, ilçemizin, şehrimizin, bölgemizin, ülkemizin ve dünyamızın giderek kirlenmesi, yaşlanması ve yaşanılmaz bir hal alması yanlış bilinçlenmemizin sonucudur.
Evimizin önünü temizlemeyiz, neden kötü kokular geliyor deriz. Rant uğruna ağaçları keser, ormanları yakarız. Yağmur yağmaz, kuraklık var yaşanılmaz bir haldeyiz deyip yakınırız. Fabrikaların bacalarına filtre takmayız, atmosfere zehirli gazları salıveririz. Ozon tabakası gittikçe büyür, küresel ısınma gün geçtikçe kendini hissettirir. Mevsimler değişti diye yakınırız, temiz hava alamıyoruz diye sitem ederiz.
Bütün bunlar yanlış bilinçlenmenin ve aç gözlülüğümüzün sonucunda meydana geliyor. Kendi ellerimizle oturduğumuz dalı kesiyoruz, yere düştüğümüzde ise neden canım acıdı diye sızlıyoruz.
Yanlış bilinç sonucunda sadece kendimize değil çevremize de farkında olmadan zarar veriyoruz. Sorgulamadan, araştırmadan birileri istedi diye gözü kapalı o işi yapıyoruz. Kör, sağır ve dilsiz olmamak lazım. Bilinçli olmak ve bu bilinci olmayanlara da enjekte etmek, sorgulama bilincini uyandırmak için çokça okumalı, araştırmalı, sorgulamalıyız. Liderlerin, toplum adamlarının, aydınların, edebiyatçıların, sanatçıların vs. gibi insanlar kör, (gözünü açmalı) sağır, (vatandaşı ve doğayı iyi duymalı) ve dilsiz (doğruyu, güzeli ve iyiyi anlatmalı halkı bilinçlendirmek için konuşmalı) olmamalıdır.