“Düşünmek – ne kadar da iddialı bir sözcük bu! Suya atıldığında insan debelenir, kulaç atar, yüzer ya da batar. Düşünmez.”
-AminMaalouf, Yüzüncü Ad
Düşüncesizlik, ne kadar da can sıkıcı bir şey. İnsani olan her eylemin ardında bir düşünce muhakkak yatar. Karar veririz, öncesinde düşünürüz; bir ağaç dikeriz, en iyi yeri düşünürüz; bir su doldururken bile düşünürüz. Diyebiliriz ki düşünmek insan olmanın en temel basamağı, tabii ki Amin Maalouf’un da yukarıdaki alıntıda dediği gibi bazı anlarda düşünmeden içgüdüsel olarak hareket ederiz. Düşüncemizin tutuklu kaldığı anlar vardır fakat bunu sürekliliğe dönüştürmek hem biz hem de çevremiz için can sıkıcı bir hal alır.
Yeryüzündeki her buluş bir düşünceden ortaya çıkmıştır. Hayranlıkla izlediğimiz, okuduğumuz her eserin çıkış noktası yine bir düşüncedir. “Düşünüyorum, öyleyse varım.” dememiş boşuna Descartes. Var olmanın temelinde düşünce yatıyor. Peki diyebilir miyiz ki düşünmek herkesi iyi ve faydalı bir sonuca ulaştırır?
Bana kalırsa bazı insanların düşünmemesi dünya adına daha faydalı olur. Düşünmek birçok güzel şeye kapı aralar, bunu kabul ediyoruz fakat kötü insanların kötü sonuçlara götüren düşüncelerinin olduğunu unutmamalıyız.
O zaman yazımızın başında kullandığımız düşüncesizlik ifadesine bir güncelleme getirelim. Bizim canımızı sıkan düşüncesiz değil “sağlıksız ve kötü düşünceli” insanlar.
Milyonlarca iyi düşünceli insanın yanında milyonlarca kötü düşünceli insanın da olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Peki böyle bir dünyada nasıl on yıllar boyunca yaşayacağız? Bunun tek bir cevabı var: Önce kendimizi sorgulayarak.
Niyetimiz kötü mü, iyi mi; kendimize ve diğer insanlara bir faydamız oluyor mu, olmuyor mu; önceliğimiz maddiyat mı, maneviyat mı; düşüncelerimizde istikrarlı mıyız yoksa daldan dala mı atlıyoruz… Bu soruların cevabı bizi kendimize götürecektir, cevaplarken dürüst olmalı ve kendimizi değerlendirmeliyiz. Düşüncelerimizin yolu iyi bir yere çıkmıyorsa belki de bir şeyleri değiştirmeliyiz. İyi bir yere varıyorsa yapacaklarımızı ve düşüncelerimizi arttırmak dünyada var olmanın hakkını vermemizi sağlayacaktır. Kötü düşüncelerin üstesinden gelmenin tek yolu, iyi düşünceleri arttırmaktır.
Kötülükte ısrarcı olan insanlar da vardır. Kötü düşünceleri dönüp dolaşıp onları bulur. İşin sonunda kimse karlı çıkmaz, geriye yorgunluk ve zarar kalır. Nedenini düşünüp anlam vermeye çalışırız ama vardığımız sonuç koca bir “hiç” olur. Çünkü mantık da iyiden yanadır.
Kötülüğü düşünen ve tasarlayan belki pişman olur ama artık çok geçtir. İsa’ya ihanet eden Yahuda gibi.
Son satırlarımızı bir soruyla bitirelim: Yahuda İsa’yı öpmeden önce, ihanetinde boğulan Yahuda mı yoksa çarmıha gerilen İsa mı olmak isterdiniz?
Zor bir soru oldu. Olsun.