İnsana sevginin azaldığı, neredeyse yok olduğu bu coğrafyada filler bir daha tepişiyor; yok ediyor geleceğe dair temiz, saf umutları.
Eziliyor çimenler, geleceğe dair umutları köklerinde saklama uğruna eğiliyor toprağa. Saklıyor umutları; tamamen ezilip yok olmaması için.
O umutlar ne zaman, nasıl, hangi koşullarda yeniden yeşerir?
Sabahın erken zamanında kafamdan böyle geçiriyorum durumu ve yazıyorum. Yazının sonu nasıl olsa bağlanır diye de rahatım coğrafyada sürekli tekrarlanan filler ve çimenler hikâyesinden dolayı.
Bir gözüm ve kulağım TV ekranındaki Avustralyalı filmini yokluyor. Filimdeki /Anne tarafından Aborjin/ melez çocuk konuşuyor ve imdadıma yetişiyor.
Şunları söylüyor kendisine sahip çıkan, kollayan ‘Beyaz’ kadına;
‘Yağmur düşünce çimenler yeşerir ve yaşam bir daha başlar’
Fillerin ayaklarının altında ezilen çimenlere, köklerinde sakladıkları geleceğe dair umutlara yöneliyorum. Yağmurun yeniden düşüşünü, ardından yeşerecek çimenleri ve yeniden başlayacak yaşamı hayal ediyorum; coğrafyada yaşayan halklar adına.
Avustralya’da 1973 yılına kadar devam eden ve o tarihte vazgeçilen asimile politikasının sona ermesinden sonra yeşeren çimenlerle birlikte yeniden başlayan yaşamları kilometrelerce uzaktaki Ortadoğu coğrafyası ile buluşturmaya çalışıyorum.
Şöyle düşünüyorum;
‘Yağmur düşecek, çimenler yeşerecek ve yaşam bir daha başlayacak.
Ezilen çimenlerin köklerinde saklı duran bir önceki yaşamın geleceğe dair umutlarının ışığı olarak yansıyacak. Halkların umut ettiği gelecek yüzyılın ışığı olacağı muhakkak.’
YAĞMUR
ÇİMEN
VE YAŞAM
VE ARTIK YAŞLI FİLLERİ EMEKLİYE AYIRMANIN ZAMANI DİYORUM.
FİLLER MEZARLIĞINDA DİNLENMEYE MAHKÛM OLMALILAR Kİ ÇİMENLER SÜREKLİ YEŞERSİN, YEŞERSİN Kİ SAKLAMASIN UMUTLARI BİR SONRAKİ YAĞMURA.
HAYATIMIZI RENKLENDİRSİN BU ÜÇ MUCİZE KELİME
YAĞMUR
ÇİMEN
VE YAŞAM.