İnsanlı yaşamın başlangıcında yaşam koşullarının bazı zorlukları olsa da insanoğlu günüme göre daha mutlu ve kaygılardan uzak bir yaşam sürdü. Çünkü doğal ortam ve doğal yaşamın yasaları işliyordu. İnsanoğlu da buna göre yaşamını devam ettiriyor. Fakat insanoğlundaki aç gözlülük, bireycilin, her şeyin daha fazlasına sahip olma gibi bir açgözlülük gelişmeye başladı; insanın ve doğanın da yaşam ve geleceği tehdit altına girmeye başladı. Günümüzde gelinen aşamada bu hırs ve her şeye sahip olma eğilimi yaşam kaynaklarını ve zeminini de yok etmeye başladı. Yaşamın kaynağı olan doğa olmaya, insan da artık doğaya, ürettiğine ve kendine yabancılaşmaya başladı.
Sanayi ve teknolojik gelişmeler; tekelleşmenin henüz ortaya çıkmadığı dönemlerinde önemli gelişmelere imza attı. Fakat kapitalizm tekelleşmeye doğru evrilince, kapitalizmin vahşi yüzü de kendini göstermeye başladı.
Bilim ve teknikte gelişmeler dudak uçuklatıyor. Ama bu gelişmeler insanlığın ve dünyanın sorunlarına çözüm bulmaktan ziyade tekellerin çıkarlarına hizmet amaçlı gelişti. Teknoloji son sürat gelişti ama bundan mutlu olan insan sayısı gittikçe küçük bir azınlık olmaya başladı. Dünyanın birçok ülkesinde insanlar; işsizlik, açlıkla boğuşur hale geldi. İnsanların gelecek umutları karardı. İnsanlar artık kendilerini güvende hissedemez oldu. İnsanların yaşam ve gelecek kaygıları arttı, kendilerini daha fazla tehdit altında görmeye başladılar.
İnsanların rahat ve huzurlu olamayışı aslında kapitalist sistemi de çıkmaza sokmaktadır. Sistemin bir kriz içerisinde olması, sorunlara çözüm bulamaması; ideolojisinden, ahlakına kadar her alana yansıdığını görmekteyiz. Çünkü sistem; bunalımdan çıkışın felsefesini oluşturamıyor. Çözümsüzlüğün çözümünü hep savaşlarda gördü.
Tekelleşme ve ulus devlet; üretici güçleri boğdu ve ulusal düşmanlıkları geliştirdi. Bütün dünya tek pazara döndü. Dünyada zenginlerinin sayıları azalırken; işsizlik ve açlıklar boğuşan insanların sayısı arttı. Geniş kitlelere vaat edilen yüksek yaşam standartları ve refah devleti geçmişte kalmaya başladı. Sistem durgunluğa girdi. Durgunluk da beraber tıkanmayı getirdi.
Kapitalist sistem üretken sanayiden hizmet sektörüne kaymaya başladı. İmalat faaliyetleri düşmeye başladı. İmalatı zayıflayan sistem tıkanmaya başladı. Durgunlaştı ve sürekli bunalımın girdabında çözümler aramaya başladı. Çünkü imalat yapmayan bir sistem doğal olarak dinamizmini de kaybetmektedir. Hizmet sektörü tek başına sistemi sürükleyecek motor gücü olmaktan uzaktır.
Üretimden kopan sistem, daha az üreterek sadece bilgisayar başında para kazanma ve kaybetme oyunuyla ekonomi döndürülmeye çalışma çabasına girdiler.
Kapitalizmin bu bunalımı ve tıkanması sonucu iki dünya savaşını yaşadık. Üçüncüsünü yanı başımızda yaşıyoruz. Bu dünya savaşları da sistemin uzun vadeli devamı için kalıcı bir çözüm getirmedi. Eğitim, işsizlik, açlık, sağlık sorunları her geçen gün dağ gibi büyüyor. Dünyanın gelişmiş denen bir bölümünün refah seviyesi artarken dünyada birçok bölge sorunlar yumağı içinde yaşam savaşı veriyor. Doğal yaşam alanları gittikçe yok olmaya doğru gidiyor. Aşırı kirlenme sonucu iklimsel değişiklikler her geçen yıl yıkıcı etkisini göstermeye başlıyor. Dünya nüfusunun önemli kesimi beslenmesinden, sağlığına kadar hep daha fazla fedakârlık yapmak zorunda kalıyor. Dünyadaki yaşam kaynaklarının tükenmesi ya da bazı kesimlerin denetim ve kontrolü altına girmesi; insanlığı bir yol ayrımına doğru sürüklemektedir.
Aslında dünya kaynakları doğru kullanılmış olsa; gelecekten bu kadar kaygı duymaya, karamsar olmaya gerek kalmazdı ama aşırı kar hırsı, kısa yoldan kaynakları yağma ve talana açmak bu tehlikeyi daha yakın kılıyor. İnsanlık bu sorunlar karşında bir atlama eşiğinin önünde durmaktadır. Geleceği bu eşiği atlamasına bağlı görülüyor.