Hiç ardımıza dönüp bakıyor muyuz?
Ya da kendimizle hasbıhal ediyor muyuz?
Ulu orta bir dostumuz, arkadaşımız, yakınımızla konuşurken dilimizden dökülen kelimelerin, cümlelerin hikmetini, kerametini sorguluyor muyuz?
O kadar çok batının yaygın dillerinden basit ve kötü çeviri ve dublajlarla beynimize zerk edilmiş her haiyle çeviri olduğu aşikâr cümlelerle konuşuyor, sonra da konuştuklarımız iyi ve kıymetli kelamlarmış gibi sahipleniyoruz ki!
Kendine, iyi bak!
Olur, canım, sen de kendine iyi bak.
İyi de!
Ya hû! Kendime iyi hem de pekiyi bakmak için illa senin tavsiyen mi gerekiyor.
Yok böyle bir hâl.
Her haliyle İngilizce’den apartıldığı gün gibi aşikâr bir güncel durum dayatması ile karşı karşıyayız.
Kendine iyi bak.
Beni ara, e mi!
Ne alırsın, canım.
Ve daha niceleri.
Yetmezmiş gibi gündelik hayatta Kürtçemize de nüfuz etti.
Xwe baş binêre…
Erê cana min, ezê ji xwe baş binêrim.
Daxwaza te, emrê te tiştekî heye!
Yok kardeşim.
Kendime iyi bakmıyorum işte.
Var mı bi diyeceğiniz.
Hem kendime iyi bakmak için sizin yapmacık, görgüsüz tavsiyenize mi kalmışım.
Bırakın bu yayvan ağızları da.
Doğru düzgün konuşun.
Hangi dili konuşuyorsanız ama, doğru düzgün konuşun…