Gülistanımın, Lice’nin, Bamitnê’nin kalbindeki yara, Xabûz, insan çığlığının bitmediği vadi, taşın, toprağın korkudan eridiği çukur, vahşetin yuvası dile gel, Baba Ali dağı aşkına, Orhan’ın, Şenol’un aşkına dile gel, fısılda bir, duysun seni dünya alem, ne gördün, ne yaşadın bu alemde. Fısılda ki duyulsun süngünün ucunda yankılanan çocukların sesi, kadınların bitmeyen feryadı, bilinsin insan bedeni ile tutuşan ateşin utanılası ihaneti, tanınsın Sinê’nin, Şimşim’in, Şageldi’nin insan kılıklı zebanileri. Bilinmese, tanınmasa nasıl dayanacağız bu zulme, bu barbarlığa Xabûz, beni gözyaşlarıma boğan lanetli çukur…
*
Kaç büyük felaket yaşadın, kaç kırıma tanık oldun Xabûz, söyle. Çoluk çocuk, kadın erkek, genç yaşlı Bamitnêli Ermenileri toplayıp sana getirdiklerinde, bir bir süngüleyip yarı ölü, yarı sağ senin en dip çukuruna üst üste yığdıklarında ne yaptın, ne hissettin, hele bir fısılda, bir dile gel Xabûz, gülistanımın cehennemi. Sen fısıldamasan da komşu Badikî Kürtler olan bitene tanıktır, illaki süngünün ucunda yaralı kurtulan adı İlda, belki de Meryem olan gencecik kızın, can kokulu kızın günlerce süren, dahası hiç bitmeyen geceler boyunca süren çığlığına. Fısılda Xabûz, insanlık aşkına fısılda, Allah’ın belası çukur, nasıl dayanabildin bunca acıya, nasıl ilk günkü gibi kalabildin böyle umursamaz…
*
Büyük felaketin üzerinden daha bir asır geçmemişti ki yeni bir vahşete, yeni bir kırıma daha tanık oldun Xabûz, bunun için fısıldamana gerek kalmadı, olan biteni günü gününe, saati saatine, yerini bire bir biliyoruz, senin bildiğinden daha fazlasını üstelik. Mevsimlerden bahar, çiçeklerin renk renk açtığı, en çok da kar beyazı zambakların boy vermeye, evlerde zapt edilmeyen çocukların köy meydanını doldurmaya başladığı bir gündü. Senin ise yine sus pus olduğun, lanetine boğulduğun bir anda, bir defa daha koptu kıyameti Bamitnê’nin, gulistanımın, Xabûz. Günlerden 9 Nisan, yıl 1994, tam öğlen vakti, Sinê’nin, Şimşim’in zebanileri Bamitnê’nin etrafını sardıklarında, kadınları, çocukları sopalarla vura vura köyün okuluna, erkekleri ise az ötendeki camiye aldıklarında ne yaşadın Xabûz, Xabûz. İlim irfanın yuvası olarak bildiğimiz okulda, Allah’ın evi olarak bellediğimiz camide küçücük çocuklara, biçare kadınlara işkence yaptıklarında gıkın bile çıkmadı Xabûz, ölüm çukuru. Bu Allah’ın belası canavarlar, 85 yaşındaki Maksut Şanlı’yı, 31 yaşındaki oğlu Sıddık Şanlı’yı, 17 yaşındaki Metin Aktekin’i, 15 yaşındaki Zeki Aktekin’i, 15 yaşına henüz basmış Raif Maltaş’ı, 9 yaşındaki kardeşi İlhan Maltaş’ı köy meydanında, senin yanı başında hunharca katlettiklerinde yine sus pus oldun değil mi Xabûz, lanet Xabûz...
*
Bu defa aradan değil bir asır, henüz bir yıl, bilemedin birkaç ay daha fazla geçmişti ki yeni bir vahşete, yeni bir insanlık suçuna tanık oldun sen Xabûz, yeryüzünün cehennemine çıkan kanlı vadi, ölüm çukuru. Günlerden 8 Ağustos, yıllardan 1994, güneşin dağı, taşı kasıp kavurduğu, insanın sıcaklara el aman ettiği bir günde geldi bu defa katil sürüsü, güruh. Sevgili Doktor Orhan Ersöz’ün, gazeteci arkadaşım Mehmet Şenol’un da aralarında bulunduğu 9 canı diri diri yaktılar senin yanı başında, canını vahşetten zor kurtarmış Yusuf’un bahçesinde. Reşanê’de, Gola Heydê’nin orda, Qula Mêşan’ın gölgesine sığınmış 9 canı, 9 yoluna giden insanı zehire boğduklarında, gülistanımın yarı ölü çocuklarını sana getirdiklerinde, güle oynaya 9 ana kuzusunu ateşe verdiklerinde, dahası boşaltılmış köylerin başı boş kalmış köpeklerine yedirdiklerinde sen ne yaptın Xabûz. Sinê’nin, Şageldi’nin, Şimşim’in zebanilerine ne diyebildin, bir defa olsun ne yapabildin Xabûz, gülistanımın yüz karası, lanetli çukur, söyle...