Bir tarafta Covid-19 diğer tarafta deprem. Her ikisi de günlük yaşamımızı derinden etkiliyor. Virüsten korunmaya çalışıyorken adeta deprem fırtınasına yakalanıyoruz. Covid-19’a yakalanmamak için uğraşırken neredeyse her gün yakınımızda ya da yanı başımızda meydana gelen bir depremle sarsılıyoruz. Her iki de can almaya devam ediyor. Bunlar yetmiyormuş gibi doların yükselmesi, enflasyon, işsizlik gibi ekonomik sıkıtılar da işin cabası. Bu ve buna benzer sorunlar bizi her gün dört bir yandan kuşatıyor.
Deprem yoksulları vuruyor. Virüsten en çok yoksullar etkileniyor. Ekonomik krizden en çok yoksullar etkileniyor. Velhasıl yoksulluk başa bela.
Bunlar çözümsüz değil. Depremi durdurmak imkânsız ama alınacak tedbirlerle, depreme dayanıklı konutlarla, depremin yaratacağı yıkımda can kaybı olmadan atlatmak, yeterli sağlık tedbirleri ile virüse yakalanmamak ve doğru ekonomik politikalarla refah içinde yaşamak da mümkün.
Bu kadar sorunlar yumağı ortasında ayakta durmaya çalışıyoruz. Bazen insan kendini değirmen taşları arasındaki buğday gibi hissediyor. Un ufak olmamak için ayakta kalmaya çalışıyoruz. Bu sıkışmışlık ortamında kendimize yaşam umudu yaratmaya çalışmak tek tesellimiz oluyor. Elimizde bu umut da olmasaydı acaba yaşam nasıl olurdu? Herhalde yaşam hiç çekilmez hale gelir ve bizim için tamamen anlamsızlaşırdı.
İyi ki yaşamımızı inatla devam ettirmemizi sağlayan elimizde bu umudumuz kaldı. Umut bir dinamo gibi sürekli bizi şarj ederek, yaşamın bütün zorluklarına göğüs germemizi sağlıyor. Yoksa kısır döngü içinde yok olup gitmemiz içten bile olmazdı.
Mümin Ağcakaya