Özel Haber/ Mümin Ağcakaya
TİGRİS HABER - 1920’lerde Karadeniz’de yaşanan 15’ler olayı diye bildiğimiz aslında 16.kişisi olan Maria Suphi, tam yüz yıl sonra; ‘Beni unutmayın, ben de o teknede vardım’ dedi. Unutulan, unutulmak istenen Mustafa Suphi’nin eşi Maria Suphi tiyatro sahnesinde kendini yeniden hatırlattı.
1920’lerde Karadeniz’de TKP önderi 15 kişinin ölümü üzerine çok şey yazıldı. Hatta üzerlerine türküler söylendi, ağıtlar yakıldı. Ancak o teknede bir kişi daha vardı O da Mustafa Suphi’nin eşi Maria Suphi’ydi. Şimdiye kadar Maria’dan kimse bahsetmedi. Adeta unutulmak istendi. Teknede 16. Kişi olan Maria Suphi, Yahya Kâhya tarafından uzun zaman alıkonuldu. Bu süre boyunca işkence ve tecavüzlere uğradı. Başka çete gruplarına devredildi. Kenan Karabağ’ın yazdığı, Şıhali Yalçıner’in oyunlaştırdı, Mürüvet Barış da oynadı. ‘Maria Suphi’ Diyarbakır Mordem Sanat Merkezinin düzenlediği ‘Solo Fest 4’ festivali kapsamında sahnelendi.
Maria Suphi romanının yazarı Kenan Karadağ Ardahan tarafında yaşayan ‘Malakanlar’ üzerine yaptığı araştırma sürecinde, TKP’nin kurucu liderlerinden Mustafa Suphi’nin eşi Maria Suphi’nin izine rastlıyor. Ulaşabildiği belgeler ve tanıklardan elde ettiği bilgiler sonucunda Maria Suphi isimli romanı yazıyor. Yazar Karadağ bu çalışmanın nasıl ortaya çıktığını şöyle anlatıyor;
‘Kura Çözüldü’ adlı romanı yazarken ben iş nedeniyle Türkiye’nin çeşitli yerlerine gidiyordum. Trabzon’a her gidişimde ‘Maria Suphi’nin hikayesi aklıma düşüyordu. ‘Bunu nasıl bulurum, nasıl araştırırım’ diye düşünüyordum. Yoğun araştırmam sonucunda Maria Suhi ile ilgili ilk bilgilere ulaşmaya başladım.
Önce onu evine kapatan Yahya Kâhya’nın köşkünü buldum. Soğuksu Mevkiinde ‘Yayla’ diye kabul edilen bir yer. Yahya Kâhya daha sonra, Mustafa Kemalin muhafız alay komutanı tarafından burada öldürülüyor. Daha sonra asıl kapatıldı evin peşine düştüm. Bir gece beni aradılar, ‘bu evi bulduk’ diye. Ben İstanbul’dan tekrar Trabzon’a geldim. Bu eve ilk defa giren oldum. Kitap kapağında arkada görülen ev Maria Suphi’nin kapatıldığı evdir. Erhan adlı birine aitti. Bu evi Yahya Kâhya’nın torunlarından satın aldığını söyledi. Evin içerisinde araştırmalar yaptım. Bana anahtarı bıraktı, istediğin gibi araştırabilirsin dedi. Ben de defalarca bu evin içini araştırdım. Altı tahtaydı. Süpürgeliklerde tahtaydı. Süpürgeliklerini söktürdüm. Söktürdüğüm zaman kalınca bir kâğıda Rusça yazılmış bir mektup buldum. Epey yıpranmıştı ama bir arkadaşım okunabilir hale getirdi. Ben ilk defa Maria’nın annesine yazmış olduğu mektubu bulmuş oldum. O benim için çok önemli oldu. Çünkü o mektupla o eve kapatılmış olması daha belirgin hale gelmişti. O eve defalarca girdim çıktım ve Maria’nın öyküsünü yazmaya başladım. Bunu yazmak için Trabzon, Rize, Gümüşhane, Bayburt ve Kars arasında yoğun bir şekilde dolaştım. Buralardan topladığım hikâyelerle, arşivlerden ve Novoroski’den bilgiler elde ettim. Maria’nın Novoroski’li bir Rus olduğunu gördüm. İlk defa burada Mustafa Suphi ile karşı karşıya geliyorlar ve tanışıyorlar. Tanışmadan kısa bir süre sonra birbirlerine âşık oluyorlar. Bakü de çok görkemli bir düğünle evleniyorlar.
Maria’nın trajik sonu nasıl oluyor?
On yıl uğraşarak bu çalışmayı ortaya çıkardığını söyleyen yazar; “Mustafa Suphiler öldürülürken, Maria Suphi elleri ayakları bağlı olarak getiriliyor. Birçoğu da yaralı bir şekilde ayaklarına ağırlık takılarak taş bağlanarak denize atılmıştır. Maria Suphi de bu arada çok direndiği için dipçiklenmiştir. Baygındır. Yahya Kâhya’nın evine kapatılır. 7- 8 ay kadar bu evde kalır. Tecavüz ve işkencelere uğrar. Yahya Kâhya’ya ilk geldiğinde de söylediği; ‘ben size asla teslim olmayacağım’ der. Maria Suphi’nin hikâyesi de böyle başlar.
“Yahya Kahya Maria’yı daha sonra Rizeli kabadayılara bugünkü deyimiyle mafyaya verir. Mafyanın elinde de 5- 6 ay kadar kalır… Orada yine sonuna kadar mücadele eder. Direnerek hayata veda eder.”
‘Maria olmayı denedik’
Oyuncu Mürvet Barış, bu oyunu oynarken neler hissettiğini;” Maria bir kadındı, bilmediği topraklara gelmişti. Sevdiği adamın arkasından geldi. Rusya’da verdiği devrimci mücadelenin aynısını Anadolu topraklarında da yapmak için Türkiye Komünist Fırkası Başkanı Mustafa Suphi ile aşkla evlenip Anadolu topraklarına geldi. Geldiğinde çok mutluydu.”
“Eğitimli bir kadın olmasına, direnmesine rağmen türlü işkencelere maruz kaldı. 15ler hakkında ağıtlar, türküler var. Bazı kaynaklarda Mustafa Suphi’den dahi bahsedilmiyorken, Maria’nın hiç anlatılmamış olması bizi çok etkiledi. Maria olmayı denedik.
Mesela 15 erkek öldürüldü, onlar bir kerede öldürüldü. Onların öldürülüşüyle Maria bir travma yaşıyor. İki buçuk yıl boyunca tecavüz ve işkence görüyor. Annesini, babasını sayıklıyor. O günlerden bir umut yaratmaya çalışıyor. Biz Çehov’un Martı tratıyla da birleştirdik. Yok yere öldürülmüş bir martıdan yok yere öldürülmüş bir Mariaya’ya geçiş yaptık. Hepsi de yapacak hiçbir işi olmayan adamların öldürdüğü insanlar. Çok kadın hala yapacak hiçbir işi olmayan adamlar tarafından öldürülüyor.
Fakat esas amacımız tarihimizin sorgulanması. Tarihimiz sorgulanacak ki, biz onları yaşatmaya devam edeceğiz. Tarihi sorgulamadığımız sürece demokrasi gelmeyecek. Bu öyle acıdır k, insanın ailesi nedir? Kocası, annesi, babasıdır. Kocası hangi aileye mensuptu. İlk onlar yok saydı Maria’yı. Hiç ondan bahsetmediler. Namuslarının kirletilmiş olduklarını düşündükleri için. Biz bu oyunu ya da Maria’yı yok sayılan her kadın için canlandırdık.
‘Unutuldukları için ölür kadınlar’
Aslında oyunun temelinde şu yatıyor; Ölmenin unutulmak olduğu. Unutulduğunda ölüyor bütün kadınlar. Onlar yaşattıkça, anlatıldıkça üstünden yüz yıl da geçse yaşamaya devam ederler. Unutuldukları için ölür kadınlar. Kadınlar unutulmasın.
Oyunun yazarı Şıhali Yalçıner ise bu konuda şunları dile getirdi;
1920lereden 40’lardan öylesine kadınlar çıkıyor ki, Afife Jale çıkıyor. Ondan sonra Darül Bedainin oyunlarında Cahide Sonku’lar, sahnelerde Safiye Ayla çıkıyor. Bir bakıyorsunuz ki, 1920’lere geldiğiniz de Çehov var. Çehov’un Tütünün Zararları, Evlilik Teklifi, Ay, ama birde ‘Martı’ diye bir oyunu var. Beni çok etkiledi. İşi gücü olmayan bir adam av tüfeğiyle martı vuruyor. Orada ‘Nina’ diye Çehov’un kişisi var. Aynı Sovyet yazarlarının bir çağdaşı Maria, Maria Suphi olarak Anadolu’ya geliyor. Müzik olarak 15’lere ağıtlar yakılıyor ama 16. Kişi olan Maria Suphi’den bahsedilmiyor. Belgeler o kadar şeyler söylüyor ki, sanatçının eğer gözü, sözü, oyunu, dansı, müziği varsa Maria Suphi’yi duymuyorsa şimdi ben insanlara nasıl anlatacağım. Bu sanatı nasıl anlatacağım. Aslında Çehov’un o öldürülen Martı’sıydı Maria Suphi.
‘Bütün kadınları gözyaşları eşittir’
Kadının o tarihte çok güzel söyledikleri vardı. ‘Adıma Meryem dediniz ama 2,5 yıl beni yok saydınız.’ Bütün bunlar benim bir dramın bize yansıttığı şeylerdi. Sanatçı kendi çağının tanığıdır. Bizden sonraki kuşaklar böyle bir Maria Suphi ele alınmış ele alınmış diyecekler. Safiye Ayla, Cahide Sonku, Afife Jale önemli kişilikler . İlk Türk Müslüman kadının sahnelerde başına gelenler. Ama ben Sovyet Komsomolka olan bir kadının, Mustafa Suphi’nin eşinin de başına gelenleri anlatmazsam olmaz. Bütün kadınların, anaların ninnileri, gözyaşları eşittir. Bütün diller gibidir. Gönül bahçemizin çiçekleridir.