Mahsum Kara
TİGRİS HABER - Mezopotamya Göç İzleme ve Araştırma Derneği, 14-21 Haziran Göç Haftası’na ilişkin Diyarbakır'ın Sur ilçesinde bulunan tarihi Dört Ayaklı Minare önünde açıklama yaptı. Açıklamaya Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır İl Örgütü, Yeşil Sol Parti İl Eş Sözcüleri, Amed Emek ve Demokrasi Platformu üyeleri katıldı.
Hazırlanan basın açıklaması Mezopotamya Göç İzleme ve Araştırma Derneği Eş Başkanı Veysel Moray okudu.
Bölge halkı zorunlu göçe zorlandı
Kürt halkının 80'li yıllardan itibaren başlayan köy boşaltmaları ve köy koruculuğu dayatması zorunlu göç politikalarıyla dün olduğu gibi bugün de savaş ve sermaye iş birliği ile yerinden yurdundan edildiğini ifade eden Moray, "Kırsalda yaşayan halkın geçim kaynağı olan mera alanlarının, meyve bahçelerinin, dağların ve ormanların, içerisindeki bütün canlılarla birlikte yakıldı. Daha sonra bölge halkı zorunlu göçe ve yoksulluğa devletin yetersiz ve yanlış politikaları ile sürüklendi. Bir yandan köy boşaltmaları bölgede bir savaş stratejisi olarak kullanılırken, diğer yandan da Karadeniz, Ege, Akdeniz ve Trakya halklarının da yaşadıkları topraklar maden şirketlerine ve sermayeye peşkeş çekilerek sistematik bir politika olarak kırsal alanlar insanlardan izole edilmek isteniyor. Bu gasp ve sürgün politikası ile halklar, doğadan ve kültürlerinden koparılırken ekonomik ve sosyal anlamda da hayat akışları bozguna uğratılıp ailelerinden, akrabalarından ve hatta komşularından ayrı düşerek metropollerde tekrardan sermaye tarafından sömürüye maruz bırakılıyor" diye konuştu.
Kürt halkı belleksiz bırakılmak istendi
2015 yılında çözüm sürecinin bitmesi ile Sur, Cizre, Nusaybin, Silvan, Şırnak kentleri ve ilçelerinde başlayan çatışmalı süreç sonucunda kentlerin yıkılıp sivil halkın zorunlu göçe maruz bırakıldığını hatırlatan Moray, "Kürtlerin yaşadığı yerler sermayenin acımazlığına teslim edildi ve halkın kendi yaşadığı evler halka tekrar fahiş fiyatlar ile satılmak istendi/isteniyor. Bunu kabul etmeyen bölge halkı mahallesinden, kentinden göç etmeye mecbur bırakıldı. Yakınlarından ve kültüründen uzaklaştırılan halk ekonomik ve sosyal yoksulluğa sürüklendi. Yıkılan ve boşaltılan kentlerde, Kürt halkının tarihsel ve kültürel değerlerine uymayan yapılar inşa edilirken Kürt halkı belleksiz bırakılmak istendi. Türkiye'de iç göçle bunlar yaşanırken aynı zamanda ülkede yaşayan muhalifler ve Kürt siyasetçiler siyasi iktidarın tutuklama ve işkence politikaları neticesinde siyasi nedenlerle dış göçe, yani mülteci olmaya zorlanıyor. Bunun yansıra kriz içinde olan ülke ekonomisi, şartların böyle olduğu illerde ekonomik sebeplerden ötürü göçe de sebep olmaktadır" dedi.
Göçmenler fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalıyor
Sömürü ve siyasi hegemonyanın insanları kendi yaşadıkları topraklardan başka topraklara göç etmek zorunda bıraktığını belirten Moray, "Bu durum küresel bir mülteci krizini açığa çıkarmaktadır. Bunun bir örneğini 1990'lı yıllarda köyleri yakılan ve devlet baskısı altında kaldığı için çoğunluğu Şırnak ve Hakkari'den göç eden Kürtlerin 1998'de kurduğu Mahmur Kampı'nda yakın zamanda gördük. Bu kamp kurulduğu ilk yıldan beri sürekli tehdit ve saldırılara maruz bırakılmıştır. Kendi topraklarında faşizmin arafında bırakılan Kürtler tüm yaşananlara rağmen kendi iradelerine sahip çıkmışlardır. Yerinden yurdundan edilen halklar yaşadıkları devletlerin askeri, siyasi, ekonomik ve sosyal şiddetlerinin yanı sıra insan kaçakçılarının ve mülteci olarak gittikleri ülkelerde de fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalmaktadırlar" ifadelerine yer verdi.
Ötekileştirme politikaları artı
Mültecilere yönelik ötekileştirme politikaların arttığına dikkat çeken Moray, "Ülke olarak geride bıraktığımız seçim sürecinde bütün bir seçimi bu argümanlar ile kendince pazarlık haline getirenler içerisine düştükleri gafleti bundan sonraki süreçte umuyoruz ki göreceklerdir. Türkiye halklarını Türk olan ve olmayan ayrımcılığı üzerinden kutuplaştıran söylemlerin Türkiye halklarına olan bir özeleştiri ve özür beklentisinin sebebi olduğunu belirtmek isteriz" diye kaydetti.
Gerek ihtiyaç toplumsal barıştır
Zorunlu göç ve mülteciliğin dünyanın neresinde olursa olsun bir insan hakları ihlali ve halk sağlığı sorunu olduğunu belirten Moray, "Devletlerin ve sermayenin yarattığı bu ihlallere karşı toplumun bütün kesimlerini duyarlı olmaya davet etti. Savaş devam ettiği müddetçe göç ve mültecilik devam eder. Halkların, zorunlu göçe maruz kalanların, kendi topraklarında güvenle yaşayabilmesi için gerekli ve en temel ihtiyaç toplumsal barıştır" diyerek sözlerini sonlandırıldı.