Norşin Öncel/Mahsum Rençber
TİGRİS HABER - Deprem ile ilgili çalışmalar yapmak üzere partisi tarafından Diyarbakır’da görevlendirilen, Sezgin Tanrıkulu, Diyarbakır’da 300 bin kişinin ya göç ettiğini ya da evine giremediğine dikkat çekti.
Tanrıkulu’nun değerlendirmelerinden ana başlıklar şöyle;
“Depremin üzerinden 10 gün geçti. Diyarbakır’da iki binada arama kurtarma çalışması devam ediyor. Biraz önce geldim, hem tesislerdeki Serin apartmanını hem de galeria da ki apartmanı ziyaret ettim. Orada arama kurtarma halen devam ediyor. Beklenti içerinde olana aileler var çünkü henüz daha naaşlarına ulaşamadılar. Sağ kalma ihtimalleri çok imkânsız gibi duruyor. 380 civarında yurttaşımız maalesef yaşamını yitirdi. Binden fazla insanımız yaralandı. 30’a yakın yoğun bakımda insan var.
Diyarbakır’da ağır tahribat gördü. 17 bin binada hasar tespit çalışması yapıldı. Bunlardan 350 civarında yapının acil yıkılması lazım, 5 bin bağımsız bölüme tekabül ediyor. Yine 30’dan fazla orta hasarlı daire var, onlarda 6 binden fazla bağımsız konuta tekabül ediyor. Dolayısıyla bunlarla ilgili olarak, acil çalışmaların yapılması gerekiyor. Acil yıkılması gereken binalarda 5 bin bağımsız konut var ise, demek ki 5 bin konuta veya acil çadıra ve barınma yerine ihtiyaç var. Bu durum binlerce nüfus demek. Dün gece itibariyle konutlarında yatamayan, barınma merkezlerinde yatan 180 bin hemşerimiz var. 350’den fazla barınma merkezleri var. Bu barınma merkezleri daha çok eğitim öğretim kurumları, sağlam binalar, kamu binaları, camiler, taziye evleri ve düğün salonlarından oluşuyor. Birçok hemşerimizde yakın köylerinde bulunan yakınlarının yanına gittiler. Daha fazla imkânları olanlar ise Diyarbakır’ın çok uzağındaki yakınlarının yanına gittiler. Tahmin ediyorum ki, 300 bine yakın nüfus kenti ya terk etti ya da konutlarında kalamıyor. Böylesi ağır bir tablo var Diyarbakır’da”
“Derin travmalar var”
Diğer illere göre Diyarbakır’ın iyi olduğunu, ancak insanlarda derin travmaların ortaya çıktığını dile getiren Tanrıkulu, “Tabi ki Hatay’ı, Adıyaman’ı ve Maraş’ı izlerken Diyarbakır’daki hasar ve kayıplar, oralara göre çok daha az. Ama bu durumda bile insanlarımızın nasıl derinden yaralandığını görüyoruz. Çünkü herhangi bir trafik kazası değil, herhangi bir hastalıktan dolayı değil. Bir evden 5 ölü, bir evden 8 ölü, bir evden 18 kayıp gibi büyük kayıplar var. Dolayısıyla çok daha derin travmalar yaratan bir ortam var Diyarbakır bakımından” ifadelerini kullandı.
“Kayyumların halkla bağı yok”
Diyarbakır’da yerel yönetimlerin kayyumlar tarafından yönetildiğini ve iyi koordine edilmediğini, onun yerine sivil toplum örgütlerinin depremin ilk gününden bu güne kadar dayanışmayı sürdürdüğünü söyleyen Tanrıkulu şu ifadelere yer verdi.
“Benim gözlemlediğim şu; Diyarbakır’da yerel yönetimler yok. Uzun zamandır, Diyarbakır’da Büyükşehir Belediyesi ve alt belediyeler kayyum ile yönetiliyor. Kayyumlar kimdir? Valiler ve kaymakamlar. Yani Diyarbakırlı olmayan, halkla bağı olmayan, devleti memuru olan şahıslardır. Bunlar ve bunların çevreleriyle irtibat kurmak son derece zor. Bu konuda ulaşılacak birimler değiller. Bu nedenle bu kentlerin Diyarbakır’ın ilçelerinin kayyumla yönetilmesinin depremin yönetilme bakımından çok büyük zaaflarını açık bir şekilde gördük. Onların yerine sivil toplum örgütleri, sendikalar, meslek örgütleri koordinasyon kurdular ve bu koordinasyonda Diyarbakır’da teknik yardım, kurtarma yardımı, barınma ve yiyecek yardımı ilgili çalışma yaptılar. Hem de ağır hasar gören kentlerimize Diyarbakır’dan insanı yardımların koordine edilmesinde çaba içerisinde oldular. Ben bir kez daha altını çizerek söylüyorum, kentlerin Ankara’dan idare edilmesi, planlanması ve koordine edilmesi artık mümkün değildir. Dolayısıyla yerel dinamiklere büyük inisiyatifler tanınması lazım, kaynak aktarılması lazım ve her kenttin ağırlıklı, planlı büyük ölçüde yerelde yapılması lazım. Yerelin birikimi ile koordinasyonu ile paylaşılması ve yapılması lazım. Diyarbakır’da da gördük Türkiye’de de gördük. Diyarbakır’da yıkım az olmasına rağmen, sadece Diyarbakır’da 7 binada yıkım çalışması vardı. Bu 7 binadaki çalışma bile bugün 10’ncu gününde arama kurtarma çalışmaları tamamlanmış değil. Enkaz kaldırmaları daha çok sürecek. Böyle ağır bir tablo ile karşı karşıyayız.”
“Asıl afeti devlet yaşadı”
Deprem felaketinde devletin ve kurumların yetersiz kalmasına dikkat çeken Tanrıkulu, “Demem odur ki; deprem ile beraber asıl afeti devlet yaşadı. Devletin çöktüğünü gördük, devletin koordine edilmediğini gördük, devletin kurumlarının çürütüldüğünü gördük, devletin liyakatsiz insanlar tarafından yönetildiğini gördük. Bizler çok iyi hatırlarız, devletin kurumları vardı gerçekten. Mesela karayolları vardı, iş makineleri ile çalışanları ile liyakatli mühendisleri ile çalışan kurumlardı bunlar. Şimdi onlar yok. Yollar kapandı, kara yoları ortada yok, Ulaştırma bakanlığı ortada yok. AFAD denen kurumdan önce Kızılay vardı. Hemen çadırını kurardı, sıcak çorbasını götürürdü. Bu birikinti tümüyle yok edildi. Diyarbakır bakımından da bunları gördük. Diyarbakır’ın şu avantajı vardı; bizler insani anlamda çok afetler yaşadık. Yılardır yaşıyoruz. Bunun vermiş olduğu bir dayanışma duygusu var. Hem sivil toplumda hem de yurttaşlarımızda. Bu dayanışma duygusu bu acının çok daha fazla yaşanmamasını sağladı. Fakat bu yeterli mi tabi ki de değil” dedi.
“Hiç kimse umutsuz olmasın”
Tanrıkulu şöyle dedi; “Önümüzde kestiremediğimiz bir süreç var. Yurttaşlarımızın yeniden ikametgahı, işsiz kalanların iş durumlarının ayarlanması gibi önümüzde projelendirilip ortaya konulması gereken süreçler var. Bizler takipçisi olacağız. Genel Başkanımız buraya geldi, milletvekillerimiz geldi. Deprem yerlerini koordine etmeye çalıştık, taziye yerlerine gidiyoruz, cenazelere katılıyoruz. Vatandaşlarımızla dayanışma içerisinde olmaya devem edeceğiz. Hiçbir yurttaşımız umutsuz olmasın, dayanışma ve birlikle hem Diyarbakır’ı daha iyi inşa edeceğiz ve geleceğe taşıyacağız hem de Türkiye’yi mutlaka ama mutlaka geleceğe taşıyacağız. Bu yıkımın acısını mutlaka azaltacağız.”