Özel Haber/ Mümin Ağcakaya
TİGRİS HABER - Kurgusunu Ümit Kıvanç’ın yaptığı 70 dakikalık belgeselde, Ilısu Barajının sular altında bıraktığı 199 yerleşim birimin hikayesi anlatılıyor.
Sular yükselmeye başlayınca sadece insanların değil, bütün canlıların yaşam alanlarının yok edildiği, insanlığın ilk yerleşim alanlarından olan Dicle Vadisinin yok oluşunun anlatıldığı bir belgesel.
Bu süreç başladığında fotoğraf ve videolarla suların altında kalacak yerleri kayıt altına alan fotoğraf sanatçısı Fettullah Çelik’in Dicle Vadisi boyunca uzun bir zaman ve emek harcayarak ortaya çıkardığı bu değerli çalışmayı izleyenlere duygusal anlar yaşattı. Belgesel aynı zamanda gelecek kuşakların nasıl bir mirastan yoksun bırakıldığını da gözler önüne serdi. Arşiv çalışmaları yapan fotoğraf sanatçısı Fettullah Çelik bu çalışmaya nasıl başladığını şöyle anlatıyor;
Barajın bu kadar etki yarattığını bilmiyordum
“Hasankeyf’in sular altında kalmasıyla ilgili haberler sosyal medyada sürekli yer alması dikkatimi çekmişti. Hasankeyf nasıl sular altında kalır diye? 2018 yılından sonra sürekli Hasankeyf’e gidip gelmeye çalıştım. İlk etapta gördüklerimi fotoğraflamaya çalıştım.
Tabi önceleri belgesel yapma gibi bir düşünce aklımdan geçmiyordu. Hasankeyf bittikten bir süre sonra bu Ilısu Barajı nerededir? Bu set nerededir bir gidip göreyim dedim. İşte 199 yerleşim yerinin sular altında kalacağını sosyal medyada görüyordum. Dargeçid’e gittim. Germav dediğimiz Ilısu Barajının setinin oraya gittim. Her köyün birkaç fotoğrafını, beş dakikalık video görüntülerini çekmeye çalıştım.
Çünkü bu köyler bir daha olmayacaklar sular altında kalacaklar diye düşündüm. İlk etapta böyle başladım.
Önceleri barajın, doğaya, hayvancılığa, insanlığa, tarihe, kültüre bu kadar zarar verdiğini bilmiyordum. İnsanlar kamerayı görünce dertlerini anlatmaya çalıştılar. Şırnak’tan Diyarbakır’a uzanan tüm köyleri gezdim. Çektiklerimi arşivledim. Sonradan bunu nasıl değerlendirebiliriz diye düşündüm, arkadaşlarla da tartıştım. Sonuçta böyle bir belgesel ortaya çıktı.
Çekimler tamamen doğal bir seyir içinde mi gerçekleşti?
Kesinlikle bu belgeselde hiçbir kurmaca yok. Tamamı da alanda gezerken gözüme çarpanlardı. Soru sorarken bile o anlık gelişen sorulardı. Yani önceden hazırlanmış hiçbir şey yok. Sürekli alanda olduğum için karşılaştığım, bire bir yaşadığım, gördüğüm şeylerdir.
Ilısu Barajı denilince insanların aklına sadece Hasankeyf’in sular altında kalması olarak algılandı. Belgeselde Dicle Vadisi boyunca Şırnak’a kadar uzanan bir alanın su tutması olarak görülüyor. Suyun altında neler kaldı?
Sadece Hasankeyf değil Dicle Vadisi yok oldu
Ben bir araştırmacı değilim. Alana gelinceye kadar bir bilgi sahibi değildim. Bir veri de elimde yoktu. Şırnak’tan, Diyarbakır Bismil’e kadar on köyü kapsayan yaklaşık130 km 135 km uzunlukta bir baraj. Bu bir Hasankeyf belgeseli değil. Sadece Hasankeyf’in su altında bırakılma sorunu da değil. Ortaya çıkan görsel, Dicle Vadisinin tamamıyla yok oluşunun bir belgeselidir. Baraj Dicle vadisini bitirdi. Dicle Vadisi üzerine üç baraj yapıldı. Dördüncüsü Cizre Barajı olarak düşünülüyor.
Ben bir araştırmacı değilim tam olarak orada neler kaldı, neler gitti bilemem. Sadece şunu söyleyebilirim; orada sadece insanlar yaşamıyordu. Başka canlılar ve bitki türleri de vardı. O bölgeye ait tarihsel kalıntılar, kültürel değerler, yani geçmişin, yaşanmışlıkların hepsi sular altında kaldı.
‘SU HAYATTIR AMA O SU HAYATI ÖLDÜRDÜ’
İnsanın ilk uygarlaşmasının yaşandığı bu alanların su altında kalmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
12500 yıllık Hasankeyf diyoruz ama orada Çat Tepe dediğimiz Mezopotamya’nın ilk liman şehri Hasankeyf’ten daha eskilere dayanan bir tarihi var. Bismil’de bulunan Körtik Tepe 12500 yıllık yani Göbekli Tepe’den daha eski. Bunları araştırmacılar daha iyi değerlendireceklerdir. Ben sadece orada gördüklerimi yansıtmaya çalıştım. İnsanlar yaşamını devam ettirmek için suyun kenarlarını tercih ettiler. Yani Su hayattır ama o suyu öldürmekle o hayatı öldürdüler. Hayat orada bitti.
Vadi boyunca insanlar atadan deden kalma topraklarını terk etmek zorunda kaldılar. Bunları görüp yaşadınız, nasıl bir izlenim edindiniz?
Röportajlarda hiç kimseye yönlendirme yapmadım. Barajın oraya yapılmasından memnun olan hiç bir insana ben denk gelmedim. Köylerini bırakmak zorunda kalan insanların bir kısmı Batman’a, Siirt’e gittiler. Bir kısmı Diyarbakır’a geldi. Tarlalarını sattılar, bir daire aldılar. Alışılmış yaşamlarından, üretimden koptular, ‘Bu daire bize ne verecek, ne yiyip içeceğiz’ diyorlar. Mesela köyler yeni yerleşim yerlerine gidecek ama yeni yerlerin de tahribatı demektir.
İnsanlar arazilerini sattı ama ülkeye katkısı, zararı nedir. Bunları daha iyi bilim insanları ve araştırmacıların değerlendirmesi gerekiyor. 50-60 yıllık ömrü olan barajlar yapılıyor ama o alanlarda hem doğa hem de o bölgede yaşanmış olan tarihsel kültürel değerler yok oluyor. Su da enerji de bir ihtiyaç ama bunlar doğaya zarar vermeden de yapılabilir. Enerji ihtiyacı günümüzde farklı teknolojileri kullanarak veya güneş ve rüzgârdan da yararlanılarak karşılanabiliyor.
Ortaya çıkan tahribat herkesi sorumlu kılıyor. Gelecek kuşaklara devredilmesi ve yaşatılması gereken doğal yaşam ortamı bir daha geri getirilemiyor. Bir daha göremeyeceğimiz tarihsel, kültürel değerler yani insanlığın geçmişi siliniyor. Buna sahip çıkmamak herkese kaçamayacağı ağır bir sorumluluk yüklüyor.
Ne tür tepkiler alıyorsunuz?
Şu ana kadar eleştiri almadım. Olumlu tepkiler geliyor. Alkışlanıyor ama bu ne benim yaptığım ne de belgesel alkışlanacak bir şeydir. Yapmam gereken bir şey yaptım ama bu daha çok duyarlı olmaya dikkat çekmek içindi.
‘Sürekli rüyalarıma giriyor’
Buradaki tarihin ve yaşamın sular altında kalmasına şahitlik ettiniz. Bu süreç sizi nasıl etkiledi?
Bu bir travmadır. Oradan 80 bin insanın göç etti. Her biri bir kere öldüyse ben 80 bin kere öldüm. O kaplumbağaların yerine öldüm. O yavruların yerine öldüm. O balıkların, yılanların yerine öldüm. Ben o tarihle öldüm. Düzelmem zor. Çünkü sürekli rüyalarıma giriyor. Bazen suların üstünde yüzerim bazen altında yüzerim. Hiçbir şey bana o anılarımı unutturamaz. Ben de oralıydım. Benim de köyde geçmişim var. Dedelerimizin, atalarımızın, tarihimizin hepsi sular altında kaldı. Şu an ne yazık ki mezarların üzerinde tekne turları düzenleniyor. Tekne üzerinde de halay çekiyorlar. Geçmişimiz sular altında kaldı. Çünkü suların altında nelerin bırakıldığını gördüm, tanıklık ettim. Yaşamadan bilemezsiniz bunu.
Gelecek kuşaklara bizim bırakacağımız hiç güzel bir şey kalmadı. Bu utançla yaşıyoruz. Bunun vebali boynumuza çünkü gelecek nesillere güzel bir dünya bırakamadık. Bu yüzden affetmelerini dilemiyorum. Affetmesinler bizi.