VİDEO - Şiirde acının, çivide çekicin izi kalır

Şiirlerini Kaval Sesindeki Hasret Gibisin kitabında toplayan Ahmet Tekdemir şiir, edebiyat ve kitabı üzerine Tigris Habere konuştu.

Mümin Ağcakaya - Özel

TİGRİS HABER - Edebiyat ve şiire ilgisi ortaokul yıllarında başlayan Ahmet Tekdemir seksen sonrası yaşananların damgasını vurduğu şiirlerini; ‘Kaval Sesindeki Hasret Gibisin’ kitabında topladı.

Köy evinde ilkokulu bitirdim

Diyarbakır Dicle ilçesinin Şenoba köyünde doğan Tekdemir; “İlkokula başladığım zaman okul yoktu. Bir komşu köyde birinci sınıfı okudum. Zaman zaman o köydeki halamda kalıyordum. Bazen de ağabeyim beni getirip götürürdü. İkinci sınıfta babamı kaybettim. Dayım köyün camisini okula çevirdi ve Dicle Kaymakamından öğretmen talebinde bulundu. Köyümüze bir öğretmen atandı. Fakat cami okul için uygun görülmedi.  Bir ev vardı. Köydeki o evi sınıfa çevirdiler. Böylece bir köy evinde ilkokulu bitirdim.”

Türkçeyi okula başladıktan sonra öğrenmeye başlan Tekdemir, ortaokulu Elazığ’ın Alacakaya ilçesinde okur. Ortaokul yıllarlında edebiyat derslerine giren hocası yazdığı kompozisyonları beğenir ve hocası devamlı şiir tarzında yazıyorsun diyerek; sürekli okumasını ve yazmasını teşfik eder.

 Ortaokulda yıllarında şiire başlayan Tekdemir’in şiir yazmaya ilgisi daha sonra dönemlerde gittikçe artarak devam eder. Ahmet Tekdemir bu ilginin gittikçe artmasını;  yaşadığı coğrafyada gördüklerine ve okuma alışkanlığının gelişmesine bağlayarak; “Beni etkiledi. Bu etki zaman zaman şiire dökerek dile getirmek istedim. Yazma hevesi hep içimde olmuştur. Bu heves hala da vardır.”  Diyerek;

“Yaşanan mağduriyetler ister istemez insanların kişilikleri, duyguları üzerinde bir etki yaratıyor. Kendini toplumun bir parçası olarak hissettiğin zaman, yaşananlara bir ilginin olması doğalında gelişiyor.”

 “Yaşadığımız coğrafya insanı ister istemez şair yapıyor”

“Birden fazla medeniyete ev sahipliği yapmış bu coğrafyadaki tarihsel birikimler, yaşanan trajediler ve dramlar göz önüne getirildiğinde bunları bir biçimde yazmamak elde değil. Böylesine zengin bir kültürel mirasın olduğu bu kadim şehirde yazmak için bunlar başlı başına yeterlidir. Çünkü nereye dokunsan tarih kokuyor.

Şiirin üstünde acının çivinin üstünde çekicin izi kalır

Şiirin tanımı konusunda ; “Şiirin onlarca tarifi var. Benim çok hoşuma giden bir tanım var. Bu tanım Şerko Bekes’e ait. O; şiirin ve çivinin uçlarının sivri olduğunu;  şiirde derinlere dalınca acının, çivinin üstünde ise çekicin izinin kaldığını söylemektedir. Bu tarifin üzerine ben bir kelime eklemek istiyorum. Şiiri hafife alma, şiir sensin.”

Şiir insanın içinden gelen bir duygudur

 “Şiir bende acıyı, duyguyu, yarınları, edebiyatı çağrıştırıyor. Kadını çocuğu, duyguyu yaşamın kendisini çağrıştırıyor.

Ya da insanı gündelik yaşam içinde etkileyen olaylar var. İnsanı ister istemez etkiliyor ve etkisinde kalınıyor. Bir şeyler yazma gereğini hissediyorsun. Şiir zorlamayla olan bir edebiyat değil. İnsanın içinden gelmesi gerekiyor.”

Her şiirin bir hikâyesi vardır

Kazım Koyuncuya Mektup şiirinin hikâyesini; “Diyarbakır’da bir yaz akşamıydı. Koşuyolunda bir arkadaşımla künefe yemek için bir mekânda otururken o esnada kapıdan bir grup içeri girdi. Garson gelenleri içeri buyur etti. Gelen grubun içinde Kazım Koyuncu da vardı. Gülümseyerek karşımızdaki masaya oturdu. Koyuncuyla özel bir tanışmışlığım yoktu ama göz göze gelince merhabalaştık.  Künefemizi yedikten sonra hoş geldin diyerek gidecektik.  Onun hasta olduğunu bilmiyordum. O ara arkadaşımın telefonu çaldı. Telefonun zil sesi Kazım Koyuncunun Dido adlı şarkısının müziği yüklüydü. Telefon çalınca Kazım Koyuncu; ‘Bizi sevenler ne kadar çokmuş’ dedi. Tekrar göz göze geldik. Arkadaşıma gelen telefon üzerine masadan kalkmak zorunda kaldık. Kazımla sohbet edemeden, sadece selamlaşarak çıkmak zorunda kaldım. Sonradan Kazım Koyuncunun akciğer hastası olduğunu duyunca çok üzüldüm.

Kazım Koyuncu vefat ettikten sonra bir akşam evde müziğini dinlerken aklıma bu karşılaşmamız geldi ve kitapta geçen; ‘Kazıma Mektup’ isimli şiiri yazdım. Şiir yazmanın zamanı saati olmuyor. “

Şiiri hafife alma şiirinin hikâyesini de;

“Bir arkadaşım insanın içini acıtan olaylar oluyor ama sen şiir yazıyorsun demişti. Ben de ona şiiri hafife alma dedim. Bunu üzerine bir şiir yazdım. Okuyan arkadaşım bana; ‘Çektiğim azarların sayısını hatırlamıyorum. Annemin arkamdan fırlattığı ve her seferinde isabet ettiği terlik sayısını da hatırlamıyorum ama yediğim en güzel dayak buydu.’ demişti. “ şeklinde anlatmaktadır.

Şiir kendini onda hissedenindir

Ahmet Tekdemir şiir konusunda düşüncelerini;  “Şiir duygudur, histir, umuttur, geleceği görmektir. Bir satırıyla birçok şeyi anlatabilmektir.

Şiir yazıldıktan sonra artık yazanın değil okuyanındır. İhtiyacı olanındır. Kendisini onda hissedenindir. Şiiri yazan bunu okuyucuyla buluşturduktan sonra o şiir artık herkesin, kendisini onda görenindir.” Diye açıklamaktadır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Özel Haber-röportaj Haberleri