Özel Haber/ Mümin Ağcakaya
TİGRİS HABER - 1950’li yıllarında Diyarbakır’ın nüfusu şimdiye göre çok düşük. Bütün şehir Surlar içinde ikamet ediyor. Herkes birbirini tanıyor. O tarihlerde Diyarbakır’da iş imkânlarının da çok sınırlı olduğu bir dönem. 1952 yılında 12 yaşındayken o zaman Büyük Otel’in yanında Necmettin Gezmez isimli ustanın yanında çıraklığa başlayan Tahir Teker üç yıl burada çalıştıktan sonra daha sonra Balıkesirli Akman Ustanın yanında çıraklığa devam eder. Daha sonra Diyarbakır’da tanınan terzi ustalarından Ekrem Falay’ın yanında kalfa olarak çalışır. 16-17 yaşlarında Ermeni ustası Mikail Şakarer’in yanında yardımcı olarak işe devam eder.
Bir ara İstanbul’a gider. Orada Osmanbey’de çalışır. Diyarbakır’a döndüğünde eşine İstanbul’a gitmeyi teklif eder ama eşi gitmek istemediği için Diyarbakır’da kalır. 1980 yılında emekli olan ve şimdiye kadar Diyarbakır’da terziliğe devam eder. Gözleri katarakt olduğu için sadece tamirat işleri yapan Tahir usta eski Diyarbakır’ı, insanlarını, insanların birbirlerine yaklaşımlarını anlatırken gözleri buğulanıyor. O günleri çok aradığını söyleyen Hacı Tahir;
Şehir büyümeye başlayınca çok şey değişti
“O zamanlar bizler büyüklerimize saygımızdan dolayı kahvehanelere gitmezdik. Tabi o zamanlar Diyarbakır’ın kitlesi şimdiki gibi değildi. Az bir kitlesi vardı. Sayılı insanlardı. Büyüklerimize karşı çok saygı gösterirdik. Terbiye düzen vardı. Şehir büyümeye başlayınca çok şey de değişmeye başladı.
Mesleğimizde yaptığımız işler de konfeksiyonlar yüzünden azalmaya başladı. Birçok arkadaşımız mesleği bırakıp İstanbul’a giderek orada konfeksiyon işlerine başladı. Hala Diyarbakır’da terziliği icra edenler var ama sayıları bir elin parmağı kadar.
O zamanlar en fazla bu işi yapanlar gayri Müslimlerdi. Sanatkâr insanlardı ve sanatını güzel icra ederlerdi. İstanbul’a gitmeyip burada kaldım. Çocuklarımı okuttum. Bu meslek sönebilir diyerek onlara bari siz okuyun, hayatınızı kurtarın dedim. Şimdi emekli oldum ama işime hala devam ediyorum.
Sevgiye hasret kalmışız
Geçmişle günümüzü kıyasladığınızda arada nasıl bir fark var? O dönemin insan ilişkileri nasıldı. Günümüzle karılaştırdığınızda neler söylersiniz?
O zamanın insanları çok münevver insanlardı. Birbirlerine karşı saygı sevgi vardı. Terbiye vardı. Küçükler büyüklere karşı saygısızlık yapamazdı. Büyüklerde küçüklere karşı sevgi gösterirdi. Maalesef şimdi bunları göremiyoruz. Şimdi saygı ve düzen kalmamış. O günleri çok arıyoruz ama bulamıyoruz. Nüfus değişti. Arkadaşlarımızla oturmaya, sohbet etmeye, sevgiye hasret kalmışız.
Bu kadar yıl çalıştık ne oldu? Ortam bu duruma nasıl geldi? Öyle oldu ki geçmişi andığımız zaman üzülüyoruz. Büyüklerimize özen gösteriyorduk, saygı gösteriyorduk.
O zaman insanlar münakaşa ettiği zaman büyükler araya girdiğinde, işler tatlıya bağlanırdı. Sorunlar kendi aralarında hemen çözülürdü. İnsanlar kolay kolay mahkemelik olmazlardı. O zamanlar böyle hırsızlıklar, kötü alışkanlıklar da yoktu. Akşama kadar kapımız açıktı. Gece avluda damda taxtta yatardık. Elektrik olmadığı için gece fanusla gezerdik. Büyüklerimiz gece çıkıp akrep toplarlardı. O zaman akrep çoktu. Topladıkları akrepleri belediyeye götürüp satarlardı. Şimdi bir çocuğa git desek sana ne diyor. Babasına gidiyor bana vurdu diyor olaylar büyüyor. Eskiden böyle bir şey yoktu.
O zamanlar terzihanelerde siyasetin de konuşulduğu yerlerdi, tartışmalardan sonra nasıl kalkıp gidiyorlardı?
İnsanlar dükkânda hem çaylarını içerler hem de siyasetten konuşurlardı. Münevver insanlardı. Birbirlerine yardım etmeyi severlerdi. Şimdi öyle bir ortam olmuş ki paran var dostun var paran yok dostun yok.
Sana bu mesleği öğreten ve sevdiren kimdi?
Ustamın ismi Hayri Şakarer’di. On kişi çalışıyorduk. Ağbimde baş kalfaydı. Mesleği en ufak teferruatına kadar öğretiyorlardı. Laubali olmadan disiplin içinde öğretirlerdi. Bize her zaman yapacağının en iyisini yap, insanları memnun etmesini bil derlerdi.